Gözlerini açtığında mutfağın girişine yaslanmış bir şekilde elinde telefonunu tutan Minho'yu görmüştü. Evet yanılmıştı fakat neden rahatlamış hissediyordu? Minho'nun yüzündeki nadiren gördüğü iç ısıtan gülümsemeden olduğunu düşündü. Haklıydı da."Ha şey bir de," Karşısındaki adam bu sefer diğer elinde tuttuğu poşeti kaldırıp göstermişti kendisine. "Açıkmışsındır diye düşündüm."
"Zahmet etmişsin." dedi Changbin buzdolabının kapağını kapatırken. "Chan mı verdi evin anahtarını?"
"Hayır," elindeki poşeti hemen girişin köşesinde duran siyah mutfak masasına bıraktı. "Wooyoung'u döverek aldım." Bunu derken yüzünde sinsi bir gülümseme oluşmuştu gencin.
Changbin tam cevap verecekken susmayı tercih etti. Hem yorgundu hem de başı ağrıyordu. Zaten kendisi Minho'nun çoğu zaman davranışlarının nedenini anlamazdı. Anlamlandırmak gerekirse 'kafasına göre yaşıyor işte' der geçerdi. Chan'ın hayatında önemli bir yeri olduğunu biliyordu. Arkadaşı, ilk tanıştıkları zaman uzun süre Minho'dan bahsetmiş sonra iki sevdiği insanın da tanışmasını sağlamıştı. Minho o zamanlar da çok vurdumduymaz gözükse de hayatında önemsediği insanlar dışı öyle olduğunu tanıdıkça anlaşılıyordu.
Minho'nun baterist olarak yer aldığı bir grubu vardı. Changbin bunu öğrendiği zaman kendi barında çalmaları için teklif etmişti ve şu an grubun diğer iki üyesiyle çok yakın olmasa da arkadaştı. Bateri Minho'da, gitar Jisung'da ve vokali de Seungmin üstlenmişti gruplarında. Onları sahnede gördüğü zaman iyi ki onlara barda çalmalarını teklif etmişim diye geçiriyordu içinden Changbin. Çünkü gerçekten hayran olunasıydılar ve çoktan 2 yıl olmuştu bile, kimsenin bir şikayeti de yok gibiydi.
"Gelirken gözüme takıldı. Senin arabanın plakasını yemişler." Düşüncelerini dağıtan sese döndü Changbin. Karşısındaki adam önünde sanki onun oturması için özenle geriye çekilmiş sandalyeye oturmuştu. Kendi evindeymiş ve bu saatte Changbin'e gelmesi çok normal bir şeymişcesine takılıyordu.
Minho'nun dediklerini hatırladığında "Plakayı sana yedireceğim şimdi. Ne demek Wooyoung'u döverek aldım lan? Şaka mısın sen?" O da söylenerek ve Minho'nun tam karşısındaki sandalyeyi yere sürterek çekip oturdu. Minho ise sese karşı sadece yüzünü buruşturmakla yetinmişti.
Changbin konuşmaya başlarken fark etmeden öne eğilmişti. Ona zaten bol gelen tişörtü bu anı beklermiş gibi öne doğru kaymış ve göğsünün hafif(?) açılmasına sebep olmuştu. Kendisi fark etmese de karşısındaki adam bunun gayet farkındaydı.
Minho gözlerini Changbin'in gözlerine çıkarabildiğinde konuşması sırasının onda olduğunu anladı.
"Hak ettiğini buldu işte. Çok vurmadım zaten tek sıkımlık canı varmış prensesin."
"Ya Minho." diye yakındı Changbin kendini geriye yaslarken. Neden yapmıştı ki bunu? Hadi yaptı gitti diyelim, Changbin neden bundan rahatsız olmamış hissediyordu?
"Ne demek 'ya Minho'? Otur yemeğini ye sinirini bozma insanın." dedi genç adam önünde duran poşeti öne ittirirken. "Bu arada, Jeongin bu gece izinliymiş. Chan idare edecek barı. Jisung da götü başı açık gezdiği için hasta olmuş. Sahne alamadık it yüzünden."
Changbin poşetten çıkardıklarını açarken Minho'nun ona durum raporu vermesi komiğine gitmişti.
"Maaşınızdan keserim." dedi sırıtarak.
Minho da onun sırıtmasını taklit etti. "Götünü keserim ben de."
"Hadi ordan, patronunla düzgün konuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like you do | minbin
Fanfiction"Ne oldu aşık mı oldun? Gözlerini alamıyorsun üzerimden." Minho tek kaşını yukarı kaldırmış yarım bir sırıtışla kendisine bakarken sarhoşluğunun da etkisiyle biraz yavaş ve kısık sesle konuşmuştu. Changbin gözlerini kaçırmadan Minho gibi kısık sesle...