15 Ekim 2021 20 : 00
🌠
Duvar saatinin titreşim sesi sessiz evde kafamın içinde matkap etkisi bırakıyordu. Saatin tik tak sesini kalabalık ortamda bile duyan ben, şu an üç kuruşluk aklımı yitirmek üzereydim. Düşünceler denizinde boğulma hissim yetmezmiş gibi saatin titreşim sesi, boğazıma yağlı urgan gibi dolanmış nefesimi kesiyordu.
Öylesine berbat günler geçirmiştim ki, hiçbir zaman böylesine çaresiz kalmamıştım. İçinde bulunduğum durumla mücadele etmekten zihnen çok yorulmuştum. Sürekli çıkış yolu aramaktan, yemeden içmeden kesildim. Bir başıma olsam katiyen etraflıca düşünmez aklıma ilk geleni uygulardım. Kendimden önce oğlumun can güvenliğini sağlamam gerekti.
Boş duvara sabit bakışlarımı hemen yanımda uyuyan yaşama sebebime çevirdim. Küçük kalbi anımsatan dolgun dudaklarından dingince aldığı nefesler boğulma hissi mi yerle yeksan etti. Uzun zamandır süregelen melankolik ruh halimden tamamıyla sıyrıldım. Onun için dimdik ayakta durmam gerekti.
Herkesi, her şeyi ilerisini düşünmeden ardımda bırakmalıydım.
Alnına düşen saçlarını nazikçe geriye iteledim, düğme burnuna öpücük kondurdum. Derin uykuda olan Can'a dikkat ederek yataktan çıktım. Sokak lambasının aydınlattığı çocuk odasında dört kapılı koyu renk gardıroptan sırt çantamı aldım. İçine çoğunlukla Can'ın kıyafetlerini koydum. Kendim içinde birkaç parça ekledim. Cüzdanımı açıp kimliklerimizi kontrol ettim, bu zamana dek biriktirdiğim paraları içine tıkıştırdım. Can'ın yatağının altından ortak birikim dövizleri aldım.
Benim çektiğim onca cefanın kefareti olmayan dövizler, düzenimi kurana kadar bizi epey idare ederdi.
Uyku tulumuyla uyuyan oğluma kalın eşofman takımı ve mevsimlik montunu, onu çok sarsmadan giydirmeyi başarınca alnıma biriken teri sildim. Ayakkabılarını yine temkinli hareketlerle giydirince derin bir oh çektim. Kaçma girişimimin ilk zor etabını atlatmıştım, geriye içeriden horultularını duyduğum haysiyetsizleri uyandırmadan evden çıkmak kalmıştı.
Pijama takımımı bedenimden sıyırdım, elime geçen kot pantolonumu giydim. Beyaz bisiklet yaka tişörtümü giyince saçlarımı topladım. Bonemi takınca lacivert şalımı aynaya bakma gereği duymadan hızlıca yaptım. Uzun uçlarını tutup ensemde boğazımı sıkmayacak şekilde bağladım. Kahve tonlarındaki trençkotumu giydim, sırt çantamı takıp Can'ı dikkatlice kucağıma aldım. Karanlığa alışan gözlerim ışığın yanmadığı koridorda zorlanmadan çelik kapıyı buldu. Heyecandan saf adrenalin pompalayan kalbimin gümbürtüsü, kulaklarımı işgal ederken nefesimi tutup süratli adımlarla kapıya ulaştım.
Can'ın bedenini tek kolumla sarıp alt dudağımı ısırdım, çelik kapının kulpunu kavrayıp yavaşça indirdim. Damağıma yayılan metalik tatla dudağımı kanattığımı idrak etsem de sızı hissetmedim. Aralanan kapıdan vuran hafif soğuk yüzümü yalayıp geçti. Kapının kenarında duran plastik ayakkabılıktan koyu renk spor ayakkabıları elime aldım. Kapıyı çok hafif aralık bırakıp çoraplı ayaklarımla merdivenlere yöneldim. Hareket sensörlü ışığın sesi, yakalanma korkusuyla çarpan kalbimin atışlarını zıvanadan çıkardı.
Korku hissinin ağırlığı altında ezilirken durup geri dönmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. Kucağımda uyuyan oğlum sırtımdaki çantanın ağırlığının elverdiğince üç kat aşağı inmeye başladım. Aslında ne oğlum kilolu bir çocuktu ne de çantam ağırdı. Ben haddinden fazla zayıftım, Can'ı ne zaman kucağıma alsam gözümün etrafında siyah noktalar uçuşurdu. Neyse ki şuan böyle bir durum söz konusu değildi, sanırım içinde bulunduğum durumla alakalıydı. Merdivenleri bitirip köşeyi dönünce odağıma düşen apartman kapısıyla duraksadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİL BAŞTAN
Short StoryGeceyi güneş siler Beni senin hasretin Tek başıma sanki mahşer yeriyim Yüreğimdeki her yer Bu evde seni bekler Hadi çat kapı gel, sevineyim.. Yıldız Tilbe'nin sesi arabadan yükselirken bakışlarımı, yeşile çalan elâ gözleri kan çanağına dönmüş Serkan...