Nobody Else Will Be There- The National
Aradan neredeyse 1 ay geçmişti. Kimse konusunu açmaya bile korktuğu konu hakkında konuşmuyordu. Remus hala yasını tutuyor, arkadaşları ona destek oluyordu. Draco'dan o gece için özür dilemişti, ama içindeki kin hala duruyordu. Hayatında ona değer veren herkesi kaybediyordu. Neredeyse herkesi...
"Selam küçük şey..." Harry önündeki çiçeğin üzerinde duran kelebeğe elini uzattı. Kocaman evde sıkılmış, Teddy ile balkondaki bitkilere bakıyorlardı. Harry gülümsedi ve kelebeği eline alıp kıkırdadı.
"Ona bakabilir miyim, Hawwy?" Teddy, Harry'nin bacağını dürtüp ona ulaşmaya çalışıyordu masumca.
"Tabii ki." Harry dizlerini büktü ve Teddy'nin boyuna geldi. Kelebeği korkmaması için yavaşça eline bıraktı. Teddy küçük kelebek eline doğru hareket etmeye başladığında kıkırdamaya başladı. Harry oğlunun tüm yaşananlara rağmen hala böyle masum kalmasına hayran kalmıştı.
O sırada kapının önünde bir çift ayak gördü. Yukarıya baktı. Draco'nun kapıdan onları izlediğini gören Harry ona yavaşça gülümsedi ve ayağa kalktı.
"Hey Teddy, onu biraz alabilir miyim?" Draco gülümseyerek konuştu.
"Tabii ki." Teddy elindeki kelebeği ona uzattı ve gülümsedi. Bu hareketi Draco'yu kahkaha attırırken yaklaştı ve önünde durdu.
"Harry'den bahsetmiştim ama..." Draco cevaplayınca Teddy kıkırdadı.
"Oh, tabi. Hadi seni yerine bırakalım." Elindeki kelebeği boyunun eşiğinde olan bitkiye bıraktı ve Harry'e el sallayarak balkondan çıktı.
Draco gülümseyerek Teddy'i izleyen Harry'e döndü ve sessizliğini koruyarak ona baktı. "Ne hakkında konuşacaktın?"
"Ben... Bilmiyorum. Yani... Sanırım sadece konuşmaya ihtiyacım var. Aramızın biraz düzeldiğini varsayarsak sen haricinde konuşacak kimsem yok. Yani...." Draco hazır olmadığı soruyla kekelemeye başladı ve yavaşça iç çekti.
Harry anlamış olacak ki hızlıca başını salladı ve eliyle kapıyı gösterdi. "Mutfağa geçelim istersen. Orası boştur."
Draco başını salladı ve beraber mutfağa yöneldiler. Draco camın kenarındaki boş sandalyeye oturdu, Harry ise tezgaha yöneldi. "İçki ister misin?"
"Olur." Harry elinde iki şişe içkiyle Draco'nun karşısına oturdu ve ona zaman tanımak amacıyla sessizliği korudu. Şimdi ikisi de camdan dışarıyı izliyordu. Daha sonra sessizliği bozan Draco oldu.
"Ölüm... Hoşça kal demene izin vermez. Sadece hayatında kocaman bir boşluk bırakır. Geleceğinde... Ve kalbinde."
Karşısında dikkatlice onu dinleyen Harry neyden bahsettiğini anlamıştı. Ama daha ona karşı daha rahat ve açık olmasını istediği için onun söylemesini istedi. "Neyden bahsediyorsun?"
Draco biraz sessizliğini korudu ve cümlelerini toparlamaya çalıştı.
"Annem. O öldükten sonra her şey daha da kötü olmaya başladı. Kendi annemi kendi korkaklığım ve aptallığım yüzünden kaybettim. Beni kendinden bile, ne olursa olsun seven tek kişiyi..." Draco dolan gözlerini gizlemek amacıyla gözlerini kaçırdı ve burnunu çekti. "O günden beri... Acıyı hissetmiyorum. Korkuyu... Ya da hiçbir arzuyu hissetmiyorum. O günden sonra beni ben yapan her şey kaybolmaya başlamış gibi..."
Harry tam olarak ne söyleyeceğini bilemedi. Söyleyeceği hiçbir şeyin onu daha iyi hissettirmeyeceğini biliyordu. O yüzden biraz daha açılıp rahatlamasına yardım etmeye çalıştı. "O anı anlatmak ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the dragon's sanctuary || drarry
FanfictionSavaş bitmişti. Ama kargaşa ve ölümler asla. Ölüm yiyenler kaçmış, kendilerine yeni bir sığınma mekanı, bir yetkili ve yeni bir amaç bulmuştu. Aralarından kaçmaya çalışan Draco Malfoy'un ise kaçacak tek bir yeri vardı. Grimmauld Meydanı 12 Numara...