Serap’la son güzel günümüzden dönerken annemle kapıda karşılaştık. Kapının önüne bir sandalye çekmiş, mahalleyi izlerken örgüsünü örüyordu. Sırıta sırıta geldiğim için bendeki garipliği fark edip hemen benim peşimden eve girdi. Kolumdan tutup durdurdu. “Oğlum” dedi, “Kaç gündür bir haller var sende. Hayrola?”. Hayırdır tabi ki de anneciğim ama nasıl söylerdim sana Serap’la ilerleyen ilişkimi. Çünkü son 3 günümü onunla geçirdiğimi bilseydin, anlamaz mıydın işten çıktığımı. O yüzden, benim meraklı ve güzel anneme yine yalanlar söylemem gerekiyordu. Öperek, sarılarak gönlünü alıp odama döndüm. İçimde taşan bir mutluluk vardı. Dedektif Louis’i bulup da ellerinden öpmek istiyordum. Hayatım bu kadar güzel giderken emindim ki ajanstan da arayacaklardı. Zaten aramazlarsa bu yalanımı daha fazla sürdürmem de mümkün değildi. Gelecek iki ayı çıkaracağımızı hesapladığım parayı maşallah Serap’la vakit geçirmek uğruna tüketmek üzereydim. Fakat o kadar para harcamış olmayı hiç dert etmiyordum. Sevdiğimin yanında olmak yetmişti bana. Yeni ayrılmış olmamıza rağmen yüzü koyu yatağıma serilip Serap’la mesajlaşmaya başladım. İçime dolan aşkımı anlatmaya yeltenip uzun uzun mesajlar çekerken birden çalan telefonumla irkildim. Kayıtlı olmayan bir cep numarasıydı bu. Rehberimde kayıtlı olmayan aramaları açmayı hiç sevmeyen biri olarak yüzümü buruşturup yataktan kalktım. İsteksizce açtım;
-Efendim
-Mehmet Bey, değil mi?
-Evet, siz kimsiniz?
-Şans ajanstan Kemal ben, Nasılsınız?
-Ooo öhhöm, hmmm, Şans ajans demek. Merhabalar, iyiyim teşekkürler siz nasılsınız?
-Biz de iyiyiz, Mehmet bey, ajansa gelebilir misiniz? Bir projeye sizi dâhil etmek istiyoruz.
-Ne zaman geleyim?
-Yarın saat 12.00’de toplantımız var Mehmet Bey. Katılımınızı bekliyoruz.
-Mutlaka geleceğim.
-İyi günler
-İyi günler, iyi çalışmalar
Telefonla konuşurken odamda volta atıp duruyordu. Telefon kapanınca yerimde kala kaldım. Sonra birden gözümün önüne başrollerinde adımın yazılı olduğu film afişleri, şık kıyafetimle ve tabi ki Serap’ımla katıldığım galalar, konuk olduğum Talk Show programları… canlandı. Dudağımı ısırdım, kahkaha attım, zıpladım. Çıkardığım garip sesleri duymuş olmalıydı ki annem odama geldi;
-Annem, annem güzel annem!
-Ne zıplayıp duruyorsun ne oluyor?
-Anne beni ajanstan aradılar. Oyuncu oluyorum. Sonunda hayallerime kavuşuyorum.
-E iş ne oldu?
-Ben işi bıraktım
Anneme sonunda söylemiştim fakat o buna hiç sevinmedi. Kadın düğün hazırlıkları yaparken benim işimi kaybettiğimi duyunca bir hayli bozuldu. İş bulamadığım günlerdeki sıkıntılı dönemimize geri döneceğimizi düşünüyordu. Oyunculuk işine ihtimal bile vermiyordu ama yanılıyordu, beni aramışlardı ve bu iş öyle ya da böyle olacaktı. Annemi teselli ettikten sonra odama çıkıp sevinçten dans etmeye başladım. Bu sırada hemen Serap’a telefon açıp durumu bildirdim. O da buna çok sevindi.
Ertesi sabah uyandığımda, yatağımda oturma alışkanlığımı bile terk ettim. Yerimden bir ok bile fırlayıp banyoya girdim. Hiç korkmadan buz gibi suyu yüzüme çarptım. Etrafa bir süre gülücükler saçtıktan sonra en güzel pantolonumu – gri renkli keten olan- dolaptan çıkartıp giydim. Üstüne koyu gri gömleğimi giyip aşağıya indim. Saate baktım; 09.40.
Annem uyanmıştı ve tost ekmeği hazırlıyordu. Benim uyandığımı görünce “Günaydın” deyip tost makinesinin fişini taktı. Bir yandan muhabbet edip, bir yandan tostları yaptık ve çay demledik. Annem benim moralimi bozmamak için bu duruma her ne kadar üzüldüyse de hiç bozuntuya vermiyordu. Bu güzel kahvaltıyı bitirdikten sonra odama çıkıp montumu giydim. Annemle vedalaştıktan sonra evden çıktım.
Ajansa nasıl bir jön edasıyla gireceğimi düşünerek durağa yürüdüm. Otobüs biraz geç geldi ama yollarda oyalanmayarak Gümüşyolu’na hemen vardı. Hızlı adımlarla yürüyerek ajansın merdivenlerine geldim ve burada duraksadım. Bir süre sonra kendimi toparladıktan sonra merdivenlerden hızlıca indim. Kapı beni görünce yine ortadan ikiye ayrıldı. X-ray cihazından geçip danışmaya gittim. Bu sefer orada bir erkek oturuyordu. “Görüşme için geldim.” Diyerek, bana yardımcı olmasını istedim. Gitmem gereken yeri tarif etti. Orada Tarık Bey’i bulacaktım. Hızlı adımlarla Tarık Bey’in yanına gittim. Odasında yoktu. Benim gibi kapıda bekleyen iki genç; “Sigara içmeye çıktı.” Dediler. Bende deri koltuklara oturup beklemeye başladım. Tarık Bey geldiğinde, ağlarken, gülerken, şaşırırken... Fotoğraflarımı çekecekti. Kendimi buna zihnen hazırlamaya çalışıyordum. Benim gibi kapıda bekleyen insanlarla ilgilenmiyor nasıl şaşırmam ya da nasıl gülmem gerektiğini düşünüyordum. Tarık Bey geldi. Uzun boylu kel bir adamdı. Siyah bir pantolon giymiş, beyaz kazağının üstüne de siyah ceketini giymişti. Kaşları incecik, bakışları sertti. Beni ve diğer gençleri fotoğraflardan tanımış olmalıydı ki doğrudan odasına geçmemizi söyledi. Benimle baş başa konuşmasını ümit ediyordum fakat öyle olmadı, demek ki bir film projesinde bu gençler rol arkadaşım olacaktı. Hepimiz oturduktan sonra Tarık Bey kısa bir hoş geldiniz konuşması yaparak konuya girdi.
-Arkadaşlar, bir süt firması ürünlerini tanıtabilmek için değişik bir yol denemek istiyor. Bunun için sizlere ihtiyacı var. Bazı yerlere masalar kurarak ürünleri tanıtacaksınız. Siz orada durup, gelen müşterilere süt ikram edeceksiniz. Yalnız bunun ilgi çekici olabilmesi için hepiniz inek kostümü giyeceksiniz. Bu iş için günlük 50 lira para alacaksınız ve 5 gün boyunca çalışacaksınız
Resmen dumura uğramıştım. Güzelim Deri koltukta öküz gibi kalakalmıştım. Karşımdaki kel, bana inek olmamı söylüyordu. Ben tüm gemilerimi yakıp buraya gelmiştim. Oyuncu olma hayalleri kurarken bana gelen teklif tarifi dahi yapılamayacak bir saçmalıktı. İş yarın başlıyordu. Allah’tan bizim mahallenin epey uzağında olacaktı. Aslında 5 gün buna katlanabilirsem ajansın gözüne girebilir daha iyi projeleri kapabilirdim. O an o adama küfür edip basıp gitmek istedim, istedim ama yapamadım. O Lanet olası işi kabul ettim. Zaten o büyük oyuncalarda başlarda böyle işler yapmadılar mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
General FictionHerkes istersen hayallerin gerçekleşir diyordu peki gerçekten öyle mi? Hayatımız bir kil gibidir ve biz ona şekil veririz diye yazmıştı dedektif Louis. Küçük bir İstanbul hikayesi, kırık bir aşk minyatürü, sıkışmış bir insanın ikilemleri bu romanı...