murders - miracle musical
Yoğun bir sıvı, kadehini dolduruyor Akutagawa'nın. Şarap değil bu, şaraptan da lezzetli, yalnızca lanetlenmiş ruhların rahatsız olmadan içebileceği bir hazine. Demir kokusu tüm bedenini ele geçiriyor Akutagawa'nın, gözlerinin kararmasına yol açıyor, dişlerinin sivrileşmesine. Kanı yavaş yavaş, bitmesinden korkarmışçasına içerken Atsushi tam karşısında, onu en güzel açıdan izleyebileceği yere oturmuş, gözbebeklerini tek bir salise ayırmadan bakıyor ona.
Atsushi, vampir sevgilisini yemek yerken izlemeyi seviyor, bu çoğu kişiye iğrenç, tiksinç ve mide bulandırıcı gelebilecek bir aktivite olsa bile. Aşkın gözü kördür derler, körleştirir ve aptallaştırır insanı, Atsushi bunun kelime anlamı gibi. Hayatını elinden alan kişiye sırılsıklam aşık, her ne kadar ilk başlarda inkar etse de.
Atsushi, yaşananların hepsinin yaşayanların suçu olduğunu biliyor, nefretin ve korkunun davranışlarında hüküm sürdüğü insanların. Ancak Atsushi, hiçbirini suçlayamayacak denli iyi bir kalbe sahip, içinden geçen tüm sözcükleri tıkıyor boğazından aşağı, amacı ne Akutagawa'yı üzmek, ne kendisini. Ne de olsa, ikisi de bu konu hakkında konuşmaktan ölümle eşdeğer bir deneyimmişçesine kaçınıyor. Eh, belki de ölüm yanlış bir kelime seçimi oldu.
Akutagawa, yemek yeme diyerek adlandırdığı bu kan içme ritüelini diğerlerinin önünde icra etmekten utanır, keskin sivri dişleri açığa çıktığında, yanakları kıpkırmızı olur, sesi panikle titrer ve ve kirpiklerini birbirlerine bastırıp saklanacak bir delik aramaktan alıkoyamaz. Tabii, bunların hepsi Atsushi'nin huzurunda olduğunda değişir ve etkisiz hale gelir. Atsushi, onu büyüler, tutsak eder ve bir çiçek tarlasını andıran gözleriyle yok oluşuna tüyden yumuşak bir zemin hazırlar.
Kanı nereden bulduğunu sorarsanız, (ki bence sormayın) ne Akutagawa ne de Atsushi buna elle tutulur bir yanıt verir. Anlarsınız işte, basitçe cinayet işlerler. Bu pek tatsız bir konuşma olduğundan kimse ilk cümleyi söylemez.
Dünyada sadece iki tür canlı vardır: avlar ile avcılar. Avlar, avlanmamak için canlarını dişlerine takarlar ve koşabildikleri kadar hızlı koşarlar, çünkü yakalanırlarsa öleceklerinin, hayat denilen koşuşturmacanın sona ereceğinin ayırdındadırlar. Avcılar ise onları yenebilecek kadar hızlı ya da güçlü silahlara, pençelere ve fikirlere sahiptir. Kimin mutlu sona erişeceğini ikinci perde oynanmadan tahmin edebileceğiniz bir oyundur bu.
Fakat bu ıssız malikanede yaşamlarını sürdürmeye uğraşan iki ruh için, işler pek de kolay değildi.
Siyah ve beyaz birbirine karışmıştı, av ile avcı, iyilik ve kötülüğün bahsi açılmazdı bu evde, ateşin veya onu doğuran ve ondan doğan barutun, soru işaretlerinin ve ünlemlerin... İkisinin arasında yazılı olmayan bir antlaşma vardı bazı konular hakkında. Gerçek ile sahteden söz edilmezdi, zıt şeyler önemsiz görülürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bernadette | shin soukoku
FanfictionMelek gibi gözükmeye çalışan bir grup şeytandan ibaretiz. Kendi yarattığımız çürümüşlükte boğuluyoruz ve halelerimizi bulmamızın hiçbir yolu yok. [akutagawa ryuunosuke x nakajima atsushi] [tamamlandı]