alice - dear sherlock
İnsan ruhu incedir, o kadar incedir ki amansız bir dokunuşta kırılabilir, parçalanabilir veya toz olup göğe karışabilir.
Akutagawa, hararetle bir şeyler arıyor, evin diğer sakinine yakalanacağından dikkatli, tek bir ışık huzmesinin dahi içeri girmesinin yasak olduğu bir odada, devasa, -böceklerin köşkü haline gelmiş- bir sandığı karıştırıyor. Hafif heyecanlı, ne yaptığını kendisi de bilmiyor ve de, amacı ise derin bir kafa yorma sürecinin ardından karar kıldığı planının hazırlık aşamasına geçmek.
Giysiler arıyor Akutagawa; birazcık para, takılar ve tabii ki hepsini tıkmak için bir bavul; sonu belirsiz bir yolculuğa çıkma uğruna toplanabilecek ideal eşyalar bunlar. Arapsaçına dönmüş fikirlerini çözecek ilk hamleyi bekliyor, bir kişinin arzularına yüreğini açıyor ve göğsüne yakın tuttuğu amber bir madalyonun arkasına yazılı adresin gizemi sebebiyle yanıp kül olmadan bir yanıta ulaşmaya uğraşıyor.
Atsushi'nin gül yaprağı dudaklarıyla taçlandırılmış sesi yankılanıyor yan odadan.
"Akutagawa, neredesin?"
Akutagawa iyice panikliyor ve eziliyor saklı bir iş çevirmenin beraberinde taşıdığı suçluluk yüküyle. Farkında ki, Atsushi karşılaşabileceği en zeki kişi, en minik ayrıntıdan yola çıkarak büyük resmi çözebilir. Aklını kullanmayı bilen insanlar korkutur diğerlerini, sanki tanrılaşmaya onlardan bir adım daha yakınlarmış gibi. Zeka, kurnazlık anlamını taşır, kurnazlık da şeytanla bir anlaşmaya kadar uzanan bir patika çizer, bu ürkütür çoğu mahluku. Bilinmezliğin mevcut durumunu sürdüreceği endişesidir korkunun filizi.
Üzerinde tek bir kırışıklık barındırmayan, mavimsi damarların birer yılan misali belirginleştiği eller, bulunması icap eden her şeyin bulunduğuna kanaat getirince aramayı durduruyor. Gerginlik, değişim çağrısı, bir kişiyi mutlu etme amacıyla kendisini içine attığı risk çukuru, başından aşağı kaynar su dökülmüşçesine bir his ile kaplıyor Akutagawa'yı. Aptalın teki o.
Kaybedecek bir şeyi yoktu eskiden, geçmişte bu denli umarsız olmasının sebebi buydu belki de. Şimdi ise, her zaman yanında olan adamın yokluğuyla yüz yüze gelirse eğer, kalbine bir kazık saplayacağını varsayıyor. Farklı bir duygu, sevmek. Tozlar arasında boğulan bir yastığa benziyor, hep varlığını sürdürse de, ara sıra ters yüz edip havalandırmak lazım. Yeniliğe ihtiyaç duyar her şey, ne olursa olsun.
Akutagawa, bir sürpriz olmasını planladığı yolculuklarını Atsushi'den saklamanın pek de kaliteli bir düşünce olmadığını (uyumasalar da birlikte yattıkları) odaya adımı attığı saniyede tak diye anlıyor. Atsushi, yatağın gümüş işlemeli örtülerle süslenmeye çalışılmış başlığına kafasını dayamış, gözleri kapalı, elinde kapağı aşınmış bir kitapla duruyor. Bedeni, bir kıyafetin ardına saklanmamış; çıplak omuzları kusursuz bir dalga gibi kıvrımlı, güçlü, cüretkâr bir naiflikle sunuyor kendisini; boynunun muntazam çizgilerini vurguluyor, bir tablo, sanat eseriymişçesine. Ancak Akutagawa kösele ayakkabılarını taş zemine vura vura varlığını belli ettiğinde aralıyor gözkapaklarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bernadette | shin soukoku
FanfictionMelek gibi gözükmeye çalışan bir grup şeytandan ibaretiz. Kendi yarattığımız çürümüşlükte boğuluyoruz ve halelerimizi bulmamızın hiçbir yolu yok. [akutagawa ryuunosuke x nakajima atsushi] [tamamlandı]