religion - lana del rey
Akutagawa, keskin yakalı paltosuna sarılıyor iyice, çenesinin kenarlarına çarpan saç tutamlarını sıkıştırıyor kulağının arkasına, safir küpesine takılan birkaç teli kurtarmaya uğraşıyor da başarılı olamıyor. Atsushi'nin kravatını bağlamasına yardım ediyor, Atsushi, tanımadıkları birisinin evine giderken en azından iyi bir ilk izlenim bırakmalarının lazım olduğunu savunuyor. Bu yüzden çabalıyorlar ve en şık kıyafetlerini giydiklerinden emin oluyorlar. Eğer biraz daha süslenirlerse, çok da uzun sürmeyecek yolculukları sırasında yağmacılar tarafından önlerinin kesilmesi kesinleşecek; Akutagawa, Atsushi'ye bunu kibarca anlatmaya çalışıyor. Atsushi de yalnızca sinir bozmak amacıyla yanında taşıdığı gümüşlerini çıkarıp Akutagawa'nın ondan uzaklaşmasına sebep oluyor-- aralarında yarattığı soğukluğu telafi etmek içinse birkaç sarılma, naif dokunuş yetiyor, artıyor.
Aşağı iniyorlar, olabildiğince dikkatli, olabildiğince gizli; ancak merdivende -ah, o kahrolası merdivenler!- rastlaştıkları bir insan ile Akutagawa'nın saklı kaçış planı suya düşüyor. Poe'nun temkinli dudaklarına yayılan bir gülümseme karşılıyor onları, ağır ağır, kelimelerini seçme konusunda ekstradan enerji sarf ederek konuşuyor.
"Ben de sizi görmeye gelecektim, bilirsiniz, bir ziyaret gibi. Bütün gün odadan çıkmadığınızdan dolayı tedirgin oldum."
Gecenin birkaç ton açığında, kahverengi, tarçına kayan gözler, ancak bakışları kesinlikle morumsu, fazla, fazla kurnaz bu gözler, Akutagawa'nın tüylerini çoktan diken diken etmiş, ay ışığının vurduğu noktalarda bal rengini andırıyorlar. Akutagawa düşünüyor, fikirleri birer sel misali kapılıp gidiyor hislerine. "Bizi yoklamak istiyor herhalde, anlamış yalnız gezindiğimizi gecelerde." Peki, Poe, şu lanetli, bakışlarıyla insanın ırzına geçen gözlerine mukayyet olamayan bu adam, neden bağırmıyor onlara, neden çığlık atmıyor? Birer canavar ile yüz yüze gelmekten korkusu yok mu yoksa? Cidden yardım mı etmeyi arzuluyor onlara? Ah, bu yalancı kahvelerin ardındaki her şey buğulu bir belirsizlikten ibaret.
"Ah, teşekkür ederiz, biz de sizin verdiğiniz adrese ziyarete gidiyorduk. Oldukça ilginç birisine benziyor, tanışmak isteriz. Şu sıralar," Akutagawa'ya bakıyor Atsushi, "pek arkadaş canlısı olmaya başladık."
Akutagawa, Atsushi'nin sözü almasından minnettar, Poe'nun elindeki ufak kağıdı fark ediyor. Ne bu? Kapılarının önüne bırakıp kaçacağı bir pusula mı? Bir ölüm tehditi mi, veyahut şantaj? Fakat Poe, buruşturup cebine sokuşturuyor o notu, vazgeçmiş demek ki asıl niyetinden. Ama gözleri, onlar durmaksızın aynı şeyi tekrarlıyorlar, utanmazca ve bir o kadar da tereddütlü. "Biliyorum, biliyorum. Sırrınız çoktan açığa çıktı."
Poe, nazik bir ifade takınarak üzülmüş rolü yapıyor.
"Ah, öyleyse ben sizi tutmayayım. Dediğim gibi-- Lucy iyi kızdır, ondan çekinmenize hiç lüzum yok." Sonra Akutagawa'ya doğru eğilerek, göz temasını asla bozmadan fısıldıyor, ağır ağır ve taneli kelimeleriyle. "Belki o size yardım edebilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bernadette | shin soukoku
FanfictionMelek gibi gözükmeye çalışan bir grup şeytandan ibaretiz. Kendi yarattığımız çürümüşlükte boğuluyoruz ve halelerimizi bulmamızın hiçbir yolu yok. [akutagawa ryuunosuke x nakajima atsushi] [tamamlandı]