So love me.
Like we don't have tomorrow.
Like there's no time at all, love.
(Zayn-Tonight)Jimin'in evine gittiğimizde birlikte film izlemiş ardından da onun bana verdiği kıyafetleri giymiştim ve beraber uyumuştuk. Sabah olunca ise kahvaltı hazırlayıp beni uyandırmıştı.
Yine bu harika düşünceliği ile hayatımın en güzel sabahına uyanmıştım. Karnımızı doyurduktan sonra masayı birlikte toplamıştık ardından Tonight'a geçmem gerektiğini söylediğimde beni bırakmayı teklif etmiş ve ben de kabul etmiştim. Önce eve gitmiş ve üzerimi değiştirmiş, ilaçlarımı içmiştim. Jisoo evde yoktu büyük ihtimal yine dışarıda birileri ile buluşmuştu.
Evden çıkıp arabaya bindiğim an Jimin bana dönmüş ve kaşlarını çatarak sormuştu. "İlaçlarını içtin değil mi?" Onu başımı sallayarak onayladığımda memnuniyet ile önüne döndü ve arabayı çalıştırıp kafeye sürmeye başladı.
Kafenin önüne geldiğimizde ona döndüm. "Teşekkür ederim. Sende geliyor musun?" Sorumu bir süre düşündü ardından omuz silkti. "Boş üç saatim var. Bir kahve falan içebilirim sanırım." Başımı sallayarak ve gülümseyerek onu onayladığımda birlikte arabadan inmiş ve Tonight'a girmiştik.
İçeri girdiğimizde Jimin'e döndüm. "Sen her hangi bir masaya geç ben geleceğim." Başını salladığında arka tarafa geçerken yanından geçtiğim Ye Eun'a da Jimin'e bakmasını söylemiştim. Odama girip üzerimde ki ceketi çıkartmış ve masanın başına geçip biriken bir kaç dosya ile ilgilenmeye başlamıştım.
Dakikalar sonra açılan odanın kapısı ile başımı kağıt yığınından kaldırıp girene baktığımda karşılaştığım kişi Jisoo'ydu.
"Unnie ne oldu?" Sıkıntılı bir nefes verip kapıyı ardından kapattı ve içeri girdi. "Bir şey söyleyeceğim sana."
Kaşlarım çatılırken önümde ki dosyayı kapatıp ona baktım tamamen. "Sanırım hoşuma gitmeyecek. Ne oldu?" Karşımda ki koltuğa oturdu ve bana döndü. "İlaçlarını aldın değil mi?" Başımı sallayıp hafifçe yana yatırdım. Gerçekten sinirimi bozacak bir şey söyleyecek gibiydi.
"Annem-" ettiği tek kelime ile gözlerimi yumup derin bir nefes almıştım ve bu da bir kaç saniye duraksamasına sebep olmuştu. "O seni görmek istiyor artık." Çekinerek kurduğu cümle ile gözlerimi araladım ve kaşlarımı çattım. "Ne?"
Sorusu döküldü dudaklarımdan. Yerinde kıpırdandı ve devam etti. "Bak Chaeyoung kaçamazsın artık. Annemiz o-"
"Sen ne anlatıyorsun Jisoo?" Sesimi yükselterek lafını kestiğimde hafifçe geriye çekilmişti. "Yine yanına mı gittin? Sana defalarca demedim mi yanına gitmeyeceğiz diye?!" Yerimden sertçe kalktığımda o da ayaklanmıştı.
"Maddi ihtiyaçları bir şekilde karşılanmalı Chae. Hem nasıl benden annemin yanına gitmememi istersin?"
"Annemiz deme ona! Onun yaptıklarını görmezden gelerek anne deme ona Jisoo!" Bağırtılarım arasında gözlerim de dolmuştu ister istemez. "Sana da kardeşim demiyim o zaman Chaeyoung!"
"Aynı şey değil!" Dolan gözlerim yetmezmiş gibi sesimde ağlamaklı bir hal almıştı. "Aynı şey! Ve sen bunu benden daha iyi biliyorsun!" Jisoo bana kıyasla daha kısık bir sesle konuşuyordu. Ama benim sesim kafeden duyulmuş olmalı ki kapı açılmış ve çatık kaşlı Jimin içeri girmişti. Kapıyı arkasından kapattı ve bana baktı. "Chae iyi misin?" Yüzümde gezdirdiği gözleri ile sorduğunda yanaklarımda ki ıslaklığı silmiş ve Jisoo'ya sormuştum.
"Madem aynı şey o zaman bana da kardeşim falan deme Jisoo." Bu defa oldukça kısık sesle kurmuştum cümleyi. Ve odaya bir ölüm sessizliği çökmüştü. Jisoo'nun gözlerinin dolduğunu gördüm. O kolay kolay ağlamazdı. 25 yıllık kardeşiydim fakat ağladığına şahit olduğum anlar iki elin parmağını geçmezdi. Ve ben tek cümlem ile onu ağlatıyordum şu an.