Çocuklukları birlikte geçmiş olsa da yıllar sonra bir araya geldiklerinde tanıyamamışlardı birbirlerini. Oysa anneleri çok yakın iki komşuydu.
İki genç kız ve bir genç delikanlının başlarına neler gelecekti?
Şaşırtıcı olaylar, sürprizler ve beklenm...
Cem, Ceren ve Seren'le haftada üç gün gitar dersine gidiyor, diğer günlerde ise aynı saatlerde pastanede ve markette fazla yoğunluk olmuyordu. Gülşen hanım kızların henüz Eskişehir'i görmediklerini, bunun için boş günlerinde gezdirmesini Cem'e teklif etti. Cem yine kendine kızarak bunu kendisinin neden daha önce akıl edemediğini söyledi. Ama önce Nurten hanımdan izin alması için annesinin aramasını istedi. Annesi Salı günü öğleden sonra Nurten hanımı arayarak Cem'le kızların gezebilmesi için izin aldı. Nurten hanım bu izni biraz düşündükten sonra verdi. Pastanede simit ve poğaça üretimi de yaptıklarından çok da boş olmuyorlardı ve bazen grup halinde gelenler oluyordu. Bunu göz önüne alarak Nurten hanımı da asla kırmamak için bir orta yol buldu ve bunu Gülşen hanıma söyledi: Her gün biri çıkacak, öbürü pastanede kalarak annesine yardım edecekti.
Gülşen hanım da bunu uygun buldu, "Ne kadar düşüncelisin, hem üçü birlikte dikkati çekebilirlerdi, ikişer ikişer giderlerse daha uygun olur" dedi. Bunları telefonu kapattıktan sonra Cem'e söyleyince Cem; Nurten teyzesinin de en az annesi kadar zeki ve düşünceli olduğunu, çocuklarını koruyup gözettiğini düşünerek ona bir kat daha saygı duydu. Bunu annesine de söyledi ve "Ne kadar çok benziyorsunuz birbirinize" dedi, annesi buna gülümseyerek karşılık verdi.
Cem annesinden bir miktar harçlık alarak öğleden sonra saat 2.00'ye doğru pastaneye gitti. Nurten hanıma selamını verdi, hayırlı işler diledi. Ceren hazırlanmış bekliyordu, belli ki pastanede nöbetçi olarak Seren kalarak annesine yardım edecekti. Seren ve Ceren annesinden bu haberi aldığında hemen bir araya gelerek aralarında kur'a çekmiş ve Ceren kazanmıştı. Ceren hazırlanarak annesine veda ettiler ve pastaneden çıkarak ana caddedeki taksi dolmuşa binerek Eskişehir'in merkezindeki Köprübaşı'na geldiler. Cem gezdikleri yerleri ve binaları Ceren'e tarif ediyor, özellikle ana caddeleri aklında tutmasını hatırlatıyordu. Ceren de dikkatle etrafına bakıyor, daha önce gezip görmediği bu güzel şehri hayranlıkla izliyordu. Cem:
- Gondola biner misin? Diye sordu Ceren'e. Ceren şaşırarak sordu:
- Buradan Venedik'e biraz uzak değil mi? Şaka yapıyorsun herhalde, dedi. Cem de ona gülerek yanıt verdi:
- Az sonra şaka yapıp yapmadığımı anlarsın, dedi. Biraz sonra Porsuk çayı üzerindeki küçük gondol iskelesine geldiler ve bir gondola atladılar. Ceren gerçekten de şaşırmıştı. İtalya'ya gidip Venedik'teki gondollara binmek en büyük hayallerinden biriydi ama demek ki beklemesine gerek bile yoktu. Hem şaşırdı, hem de hayatının en büyük sürprizlerinden birini yaşıyormuş gibi sevindi. Etrafı seyrederek birkaç dakika sonra gondol sefasına son verdiler, Hamamyolu'ndaki çarşılara ve dükkânlara bakıp yavaş yavaş, tadını çıkartarak yürüdüler. Parkta biraz oturup kısa bir sohbetten sonra Ceren:
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
- Hadi yine gondola binelim, deyince kalktılar ve geldikleri yoldan yürüyerek gondola bindiler. İlk bindikleri yere gelince saate bakan Cem zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Saat 3.30 olmuştu ve en geç yarım saatte dönmüş olmaları gerekiyordu. Bunu Ceren'e de söyleyerek hızlı adımlarla yine taksi dolmuş durağından taksiye binerek 10 dakika önceden dönmüş oldular.