Sırtımın duvara çarpması ile, dudaklarım arasından kısık sesli bir inleme isteğim dışında çıkmıştı. Ardından ise yakamda Touya'nın ellerini hissetmiştim.
"Sen kime orospu çocuğu dediğini sanıyorsun?"
Ellerimi Touya'nın bileklerine koydum. Touya ise durmak yerine, ellerini boğazıma çıkartmış ve boğazımı sıkmaya başlamıştı.
Nefesim kesiliyor. Görüşüm bulanıklaşıyor. Sanırım, bilicimi kaybediyorum. Gözlerim istemsizce yavaş yavaş kapanıyor.
"Y-ya-pma."
Elimden geldiğince konuşmaya çalıştım. Touya ise gözlerinde o soğuk ve sinirli bakışı ile boğazımı sıkmaya devam etti.
Sanırım, sonum burada olacak. Sevdiğimin ellerinde mi öleceğim sahiden?
Belanı buldun, aferin boş boğazlı Keigo.
Bir anda görüşüm yerine gelmişti. Dizlerim üstüne çöktüm. Touya'nın eli boğazımda değildi artık. Bir elimi boynuma koyarak, derin ve hızlı nefesler alıp verdim. Her aldığım soluk, sanki ciğerlerimi parçalıyor gibi hissediyordum. Göğsüm tarif edilemez bir acı ile yanıyor gibiydi.
Başımı kaldırdığımda ise, karşımda Touya'nın üzerinde, onu ardı ardına yumruklayan Enji-san'ı görmeyi hiç beklemiyordum. Ayağa kalkmaya çalıştım, ancak başarısız olup, yeniden dizlerim üzerine çöktüm. Aslında çökmekten çok, yere çakıldım diyebilirim.
"Enji-san!"
Yapabildiğim kadarı ile seslenmiştim. İşe yaramış olacak ki, Enji-san'ın yumruğu havada kalmıştı. Bu sefer gücümü zar zor da olsa toplayarak ayağa kalktım ve Enji-san'ın bileğinden tutarak, onu Touya'dan uzaklaştırmaya çalıştım.
"Delirdin mi sen? Kötü olsa bile birisini öldüremezsin! Sen kahramansın!"
Henüz boğazımdaki acı geçmediğinden sesim kısık çıkıyordu. Ara sıra da öksürüyor gibi oluyordum. Yerinde doğrulan ve başını yere eğmiş bir şekilde kıkırdayan Touya'ya baktım.
"Şerefsiz, bir de gülüyor!"
Enji-san yeniden Touya'nın üstüne atılacağı sırada, bu sefer kollarımı arkasından Enji-san'a sararak, durmasını sağladım.
"Bırak artık! Bırak gülsün!"
Touya'nın bana attığı histerik sırıtışı ardından, arkasında bir geçit açılmıştı.
Kurogiri?
Enji-san peşinden gitmek için kollarımdan kurtulsa bile yetişememiş, geçit kapanmıştı.
Enji-san'ın sinirli soluk sesini ondan uzak olmama rağmen çok net bir şekilde duyabiliyordum. İşittiğim sinirli nefesler, korkudan titrememe neden oluyordu.
"İşte bu sefer, bana geçerli bir açıklama borçlusun, Keigo."
İşte bu sefer, gerçekten sıçtım.
Korku dolu gözlerim ile Enji-san'ın ellerindeki Touya'nın kanına baktım. Enji-san anlamış olacak ki, ellerini üzerindeki siyah tişörtüne silmişti. Bakışlarım ellerindeki kanı silmesi ile, gözlerine çıkmıştı.
Mavi. Touya'nın gözleri, kesinlikle babası ile aynı.
Az önce yaşadıklarıma rağmen, Touya'yı aklımdan çıkaramamam yüzünden, gözlerim dolmuştu.
"Bir anda saldırıya uğradım. Giderken yaptığı gibi, bir anda geçitten çıktı."
Enji-san dediklerime karşılık gözlerini kapatarak nefes verdi. Ellerim hâlâ korkudan titriyordu. Dudaklarım arasından titrek bir nefes verdim. Hissettiğim korkuyu bastıramıyordum. Hayatımda, ilk defa bu kadar çok korkmuştum.
"Seni kontrol etmek istedim."
Enji-san gözlerini açarak bana yaklaştı. Yerden kalkmam için elini uzatana dek, hâlâ yerde dizlerim üzerine çöktüğümden bihaberdim.
Elini tereddütle bile olsa tuttum ve yavaşça ayağa kalktım.
"Enji-san..."
Korkumu bastırmak istiyordum. Nasıl olursa olsun. Ki şu anki yöntemim ise, kollarımı karşımdaki yapılı bedene sarmak olmuştu.
Ancak o bana geri sarılmadı. Tam geri çekileceğim sırada ise, saçlarımda elini hissettim. Saçlarım arasında parmaklarını usulca gezdirdi.
"Fazla canın yanıyor mu?"
"Fiziksel olarak mı, ruhsal olarak mı?"
Yüzümü Enji-san'ın yapılı göğsüne gömdüm ve sakinleşmek için kendimi zorlamaya başladım.
"Her ikisi de?"
"Fiziksel olarak pek değil. Ruhsal olarak..."
Cümlemin devamını getirememiştim. Buna karşılık, Enji-san'ın diğer elinin bedenime sarıldığını hissettim.
"Merak etme, artık sıkıntı yok. Geçti."
Yüzümde o göremese bile, ufak bir gülümseme oluşmuştu. Yine de gözlerimden anlamlandıramadığım yaşlar akıyordu. Kendimi o an, o kadar güvende hissettim ki, sadece bu ana takılı kalmak istedim. Zaman dursun istedim.
"Çocukların beklemiyor mu?"
Başımı hafifçe geri çekerek sormuştum. Başımı çeksem bile, kollarım hâlâ Enji-san'a sarılıydı. Saçlarımı hafifçe karıştırdı.
"Seni böyle bırakıp mı gideyim? Biraz daha bekleyebilirler."
Elimi dur anlamında havaya kaldırdım ve gözlerimi kapatarak, başımı yana doğru çevirdim.
"Bahane kabul etmiyorum. Hem, iyiyim ben, sen ailenin yanına dön."
Sözlerimin sonuna doğru, bakışlarımı Enji-san'a çevirerek gülümsemiştim. Havadaki elimi göz hizama getirerek, gözlerimden akmış olan yaşları, elimin tersi ile sildim. Yüzümdeki gülümseme, Enji-san'ın elini boynuma koyması ile kaybolarak, yerini şaşkınlığıma bırakmıştı.
"Boynun moraracak."
O anda aklımdan geçen seneryolarla alâkasız bir şey söylemesi ile utancımdan fazlasıyla kızarmıştım. Elini tutarak yavaşça boynumdan geri çektim ve kızaran yüzümü görmemesi için, hızlı adımlarla arkamı dönerek evime doğru adımladım.
"Hayır! Buz koymaya gidiyorum! Natsuo Shoto ve Fuyumi'ye selamlarımı ilet!"
Alelacele bir şekilde evime girdiğim gibi, cevabını beklemeden arkamdan kapıyı kapatmıştım. Sırtımı kapıya yasladım ve az önceki yanlış anlamama utanmaya devam ettim. Bir elim ağzımı, bir elim saçlarımı bulmuştu. Ardından, ağzımdaki elim yavaşça boynuma kaydı.
Touya, sözde babası ile arasında kalmam hakkında bir şeyler söylemişti. Ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordum, ancak parçalar bir türlü aklımda uyuşmuyordu.
Canım hâlâ acıyordu. Ancak artık fiziksel olarak değildi, artık hissedemeyecek raddeye gelmiştim.
Öylece düşünmeye devam ederken, duyduğum adım sesleri ardından başımın ve belimin yanındaki eller ile şok olmuş biçimde başımı kaldırdım. Ellerim hâlâ aynı yerlerini korurken, beni kapı ile arasında sıkıştıran Touya'ya bakakaldım.
"Sinirlerimi bozuyorsun, Keigo."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can We? | Dabi x Hawks
FanfictionYıllardır kahramanlar ve kötüler arasında haber güvercinine dönüşen Keigo, en sonunda Dabi'ye olan hisleri yüzünden kendini kaybetmeye başlar ve henüz gerçek ismini bile bilmeden aşık olduğu adamı kazanmak için, binbir türlü yol dener. "Birlikte yaş...