Bazen soruyorum kendime. Gerçekten yaşıyor muyum ben? Hiç zamanım olmuyor düşünmeye. İki dünya arasında kalmış gibi hissediyorum. İnce bir çizgi üzerinde. Boş olduğum veya sıkıntılı olduğum zamanlar Berk çıkıyor karşıma. Kurtarıyor beni bu dünyadan. Fakat onunla kendimi karanlık bir boşlukta hissediyordum. Aşık olmak istemiyordum. Aşk nedir bilmiyordum ben. Ama Berk olmasa ne yaparım diye düşünüyorum şimdi de. Kurtarabilir mi onun kendi karanlığından beni. Onunla karanlıkta kaybolmak istiyorum. Ama onunla gerçek hayattan da kopuyorum. Bir sesle irkildim uyanmalısın artık. Dediğim gibi zor veya çaresiz anlarımda Berk'in sesi yankılanıyor kulaklarımda. Şimdi düşünüyorum da Berk benim içimde aslında. Gerçek olamayan karanlık dünyamda. Gözlerimi açtığımda Güneş tip tip bakıyordu bana "Sen iyimisin kuzum?" etrafıma bakındım. Bundan önce nerede olduğumu hayal mayal hatırlıyordum. "Evet. Ne oldu bana?" düşünceli ve ayrıca sıkıntılı bir tavırla olayı anlattı. Şaşırdım. Neden buzdolabına gelir gelmez bir baygınlık geçirmiştim. Güneş tansiyonumdandır dedi. Açtım. Evet. Şimdi hatırladım. Ben açtım. Ama en son sufle yemiştim. Güneş'e dönüp "Açım." dedim. Hemen simit getirdi. Biraz da domates doğramıştı. Mutfak masasına oturmuş keyifle yemeğimi yerken Güneş bir soru patlattı. "Niçin okulda arkandam bağırdığımda cevap vermedin? Çok garip davranmışsın ayrıca. Okuldan kaçıp nereye gittin?" soru yağmuruna tutuyordu. Güneş arkamdan bağırmış da ben mi duymamışım. Yemek yeme zevkim uçup gitmişti. Tabağı ileri ittim. Berk'i ona anlatmalımıydım diye düşünüyordum. Bir müddet daha bende kalmalıydı. Kimse bilsin istemiyordum. Güneş "Ayrıca bana neden Çağla hakkında bir mesaj attın?"şimdi hatırlıyordum. En son Güneş'e kızmıştım ben. Hatırlıyordum. Hatta ezeli düşmanım Çağla ile gezmektelerdi. Hatırlayarak kaşlarımı çattım. "Haklısın attım. Ne işin vardı Çağlayla?" şaşırmıştı. Yerinden kalktı ve yanıma geldi. Arkamdan ellerini boynuma doladı. "Burcu sen gerçekten iyi değilsin tatlım." bi hışımla kalktım. Ne yani inkar mı ediyordu? "Ben gayet iyiyim. Senin bana bir açıklama borcun yok mu sence?" "Sakin ol ve beni dinle. Sen kafayı sıyırmaya başladın galiba." güldü ve oturmam için sandalyemi işaret etti. Karşıma geçti ve "Olayı tamamen anlatıcağımlm ama bölmeden dinle tamam mı? 'Tamam' der gibi başımı salladım. "Bak Burcu ben Çağla ile gezmedim. Hatta bırak onu onun yanından bile geçmem. Biliyorsun. Senin bana attığın mesaj benim çok garibime gitti. Çünkü sen bana NEREDESİNİZ? diye bir mesaj attın. Ondan öncesi yok. İstersen gösterebilirim."dedi ve cebinden telefonunu çıkardı. Twitter ve instagramdan gelmiş olan bildirimleri yok sayıp mesaj kutusuna girdi. Ekranı bana doğru çevirdi ve "Buyur." dedi. Bu bir şaka olmalıydı. Güneş asla benim mesajlarımı silmezdi. Peki ondan önce yazıştığımız o mesajlar neredeydi. Gözlerimi pörtlettim.Az daha kendi yutmuş olduğum tükürükle boğulacaktım. Öksürmeye başladım.Güneş bana bir su getirdi ve "Helal." dedi. Suyumu içtim. Cidden. Peki bundan önce yaşadıklarım bir rüyaymıdı? Berk de öyle miydi? Güneş araya girerek "Niye bu kadar şaşırdın?" dedi. Ben ne diyeceğimi bilemedim çünkü bana 'kızım sen deli misin?' mummelesi yapacaktı. Olayı anlatmaya karar verdim. "Bak Güneş, ben sana bundan önce de mesaj attım. Yani en azından öyle umuyorum. Çünkü ben öyle hatırlıyorum." dedim ve suratına aval aval baktım. O da bir müddet bana baktıktan sonra sessizliği o bozdu. "Bence doktora gitmeliyiz." Hayır. Ben hastanelerden nefret ederdim. Hele o hastane kokusu beni daha çok hasta etmeye yeterdi. Güneş sarı saçlarını kulağının arkasına alırken kalktı. Elimden tuttu ve "Haydi bir randevu ayarlıyalım." Elimi çektim ve "Asla!" diye bağırdım. Koşarak salona geçtim. Oda beşimden geldi. "Bak biliyorum hastahane hobin var tatlım ama bir doktora görünmelisin. Bugün de çok garip davranmışsın. Sınıfta uyuduğuna aklım ermiyor." dedi mimiklerini kullanırken. Onu yanıma çektim ve aşırı kibar olmayan bir sesle "Neee! Ben sınıfta asla uyumam yanlışın var Güneş." dedim. Güneş şaşırmıştı."Evet uyudun. Hatta uymuşsun ve Selma Hoca seni elini yüzünü yıkaman için lavobaya göndermiş. Hatırlamıyor musun?" hayır ben uyumamıştım. Aklımı kaçırmaya başlıyordum sanırım. Ben hocaya rahatsızlığımı belirtip çıkmıştım. Ya onlar yanlıştı ya ben deli. Güneş yanıma çökerek eliyle suratıma doğru el salladı. "Huuhu. Oralaramısın. Yine daldın. Son bir aydır ne dönüyor o beyninde." Donuk bir sesle"Benim dinlemem lazım izninle." deyip kalktım. Odama çıkacaktım tabiki. Düşüncelerimi tek tek tartacaktım kafamda. Güneş bağırdı. "Yarın sabah seni almaya gelirim. Bence de toparlan. Hiç iyi görünmüyorsun hayatım." öpücük yolladı eliyle ve el salladı. Ben de öyle yaptım o kapıya yöneldi ben odama.
Oda karanlıktı. Çünkü hava yeni yeni kararmaya başlamıştı. Işığı yakmayacaktım. Çünkü karanlık bana Berk'i hatırlatıyordu. İçime bir huzur doldu. Fakat o huzuru bir an kaybettim. Bugün olanlar okadar farklıydı ki. Bir hikaye yazsam tutardı. Ama bir dakika. Neden günlük tutmuyordum. Koşarak alt kata indim. Kahverengi ve eskimiş bir havası olan televizyon ünitesine baktım. Evde kimse yoktu ve sessizlik bana huzur veriyordu. Çekmeceyi açtım ve kırmızı ciltli bir defter seçtim. Giderken yarım kalan simidimi almayı unutmadım. Mutfağa uğradım ve odama çıktım. Kalemliğimden bir kalem aldım ve defterin üzerine koydum. Simidimden bir parça aldım ve defterin kapağını açtım. Şarkı dinlemeyi unutmayacaktım. Rihanna'nın yeni şarkısını dinleyecektim. Bitch Better Have My Money. Bu şarkıyı evde son ses dinleseniz bile olur. Bangır bangır gelen müziğin eşliğinde bugünkü olayları deftere aktardım. Bitince tarih atmayı unutmadım. Defteri yatakta kenara ittim ve bugünkü olayları tartmaya başladım. Her olay beynimdeki gizli kutuların kapağını açacağına yeni gizler bırakıyordu. Tek sonuç benim deli olduğuma çıkıyordu. Ama bu imkansızdı. Donuk bir ifade ile kulaklığı kulağımdan çıkardım. Bu olaylar herkese fazla gelirdi. Beynim yorulmuştu. Kafam zonkluyordu. Defteri çekmeceme koymak için aldım. Fakat yürürken yere birşeyin düştüğünü farkettim. Bir resim. Defteri masaya koyup resime baktım. Küçük bir kız ve yanında bir adam vardı. Adam bisikletini sürmeye çalışan kıza yardım ediyordu. Resmin arkasını çevirdim. Şöyle yazıyordu sevgili Fıratıma ve kızım Burcuya. Fotoğraf elimden kaydı. Bu babam ve benim resmimdi. Benim babamın adı Fırat'dı. Arkasına yazan ise annem. O zaman annem ile birlikte ne kadar iyi anlaştığımızı hatırladım. Ne güzel bir aileydik. Şimdi herkes dağılmıştı. Babama ne olduğunu bilmiyordum. Annem ise hiç yoktu zaten. Gözlerim yaşlarla doldu. Yanıyordu. Elimi yavaşça babamın bulunduğu yerde gezdirdim. "Baba" diyebildim sadece. Tiz bir sesti bu. Yatağıma oturdum pat diye. Birden yanaklarımda süzülmeye başlamışı yaşlar. Ama sahi oda bırakıp gitmişti ya beni. Bir bakıma öyle çünkü eğer yaşıyorsa bir yolunu bulup gelmezmiydi bu zamana kadar. En azından ulaşmalıydı bana. Bunları düşündüm. Neden normal insanlar gibi aile olamamıştık. Kumarcı bir anne, kayıp bir baba ve ne yaşadığını ve kendini tanıyamayan bir genç deli. Evet deliydim ben. Fotoğrafa son kez baktım. Sonra donuk bir ifadeyle yatağımın arkasına fırlattım. İçimde kenndimi yok etme arzusu vardı. Yaşları sildim elimin tersiyle. Ve yataktan kalktım. Donuk yürüyordum yine. Kendimi tanıyamayan bir şekilde. Bodrum kata indim. Kalın bir ip alıp odama çıktım. Sandalyemi aldım ve avizemin tam altına gelecek şekilde ortaladım. Evet bunu yapacaktım. Hemde donuk bir şekilde. Arkamdan üzülen olmazdı ki. Bir Berk vardı. Bağlanmamam gerektiğini düşündüm. Onu düşünürsem cayacaktım bu işten. Sandalyeye çıktım. İpi avizeye doluyordum. Kulaklarımda burcu burcu burcu burcu diyen fısıltılar vardı. Yine de aldırış etmedim. Kafamı geçirdim. İpten. Artık çok geç dedim. Gözümden düşen bir damla yaşla kendimi bırakmam bir oldu. Sandelyeyi itmiştim. Fakat istemsiz bir şekilde ipi çözmeye çalıştım. Kurtulmuştum o donuk halimden. Duygularım geri gelmişti bir anda. Ruhsuzdum az önce. Ağlıyordum. İstemsizce. Nefesim tam kesilecekken bir el farkettim bedenimde. Bu Berkti. Gözlerim tam kararacak nefesim tamamen kesilecekken kurtarmıştı yine beni. İpi boynumdan çekti. Hızlıca. Onun o koskocaman kaslı bedenine bıraktım kendimi. Sıcacıktı kucağı. Ben ağlıyordum. Kulağıma fısıldadı "Bir daha yapma. Seni kaybedemem. Ailen olmadığını düşünüyordun ya. Ben neyim." bende zar zor "Söz vermiştik." diyebildim. Beni rahatlatmıştı. Nefesim düzene giriyordu. Beni yatağa yatırdı ve "Şşş" dedi. Tam eğilip dudaklarını dudaklarıma bastıracakken annem odada belirdi. "Kızım!" dedi hem donukluk hemde korkuyla. Ona bakmak için doğruldum. Tam Berk' e bakacaktım ki ortadan kaybolmuştu. Sonra gözlerimi cama çevirdim. Hiçbir insan bu kadar hızlı gidemezdi. Annem koşarak yanıma geldi ve "Nefes alabiliyor musun?" dedi. Bir yandan yüzüme bakıp hafifçe dokunuyordu. Evet ben yaşıyordum da Berk neredeydi? Sanki hiç burada bulunmamış gibiydi. Birden yok olmuştu.
Arkadaşlar nolusrsunuz yorum yapın. Hevesim kaçıyor yazamıyorum sonra. Beğenmiyorlar sanırım diyorum. Bölüm biraz kısa oldu ama olsun. Lütfen yorum bırakın. Sizleri seviyorum
![](https://img.wattpad.com/cover/34055907-288-k336838.jpg)