"Ne, sen kimsin?"
"Sen benim sevgilimsin."
"Senin kim olduğunu sordum."
"Şu an bunu anlatmaya vaktim yok gitmeliyiz. Bizi buldular."
"Ne, kim? Bizi bulan kim? Neyden kaçıyoruz? Nereye gidiyoruz?"
"Çok soru soruyors-"
Lafını tamamlayamadan etraf bulanıklaştı. Tekrar gözlerimi açtım.
"Lütfen, lütfen söyle kimsin. Her zaman rüyalarımdasın, yüzün silik silik, bilgim de yoksun. Kimsin sen?
"Ben-"
04:30
'alarm sesi""Siktir!"
"ciddi olamazsın.."
"Neden bu saate alarm kurdum ki? Salak mıyım ben?!"
"Hayır hayır geri uyumam lazım. Kim olduğunu söyleyecekti, öğrenememiştim daha!"
"kahretsin!" diye mırıldandım. Yatağımdan söylenerek oflaya oflaya kalktım. Kapımı açtım. Saat gecenin dört buçuğu herkes uyuyor, hava karanlık. Nedense bu saatlerin kendine özgü bir korku hissi var. Hep bu saatler de korku sarıyor dört bi yanını insanın. Geriliyorsun, küçük bir ses insanı dehşete düşürüyor. Abimin odasına yavaşca girdim. Hayvan gibi yastığına
sarılmış yatıyordu. Kapısını hafifçe çektim ama kapatmadım. Yoksa uyanırdı.Merdivenlerden aşşağı indim ve sebebpsiz uykulu evi dolaştım. Elim vazoya çarptı.
"has!"
Tam düşücekken tuttum. Ses çıkmamıştı neyseki. Ama kalbim çok hızlı atıyordu. Bu vazo herkes uyanıkken normal bir saatte düşse. Sanki hiç ses çıkarmamış gibi olur. Ama akşam herkes uyurken düşünce, sanki daha cok ses çıkartıyor. Yankılanıyor, dört bir yandan duyuluyor gibi. Gece her şey daha güzelken bir yandan ise korkutucu oluyor. Bir yandan sessiz kafa dinlemelik bir vakitken, diğer yandan ise ufacık bir ses beyninde yankılanabiliyor.
Vazo düşmediği için derin bir oh cektim. Düzgünce vazoyu yerine koydum. 'Daha fazla ses çıkartmadan, bi şey kırılmadan odama gideyim en iyisi.' Diye aklımdan geçirirken arkamı döndüm. Kapkaranlık salonun ortasında tam dibimde simsiyah bi silüet gördüm. Tam bağırıcakken eliylr ağzımı kapatması bir oldu.
"Kızım sen manyak mısın?"
Kısık sesle konuştu. Aklımı kaçırıyordum bi insan neden sessizce gelir. Elini yavaşça ağzımdan çekti.
"Ya asıl sen manyak mısın? Aklım çıkıyordu!"
"Sesini alçalt herkes uyuyor."
"Az önce odandayken öküz gibi uyuyordun. Bi an nasil geldin ve neden sessizce?!"
"Bilmiyorum odama girdiğini."
"Uyurbakar mısın nesin?"
"Uyumuyordum yer cücesi. Ama şimdi sen uyuyorsun hadi yatağa."
Oflaya oflaya bir şeyler mırıldanarak odama girdim. Yattım ama uyuyamadım. Yatağıma oturup söylenmeye başladım.
"Sanki ben bilmiyorum odama girip uyumasını! Uyuyamıyoruz işte of."
Abime isyanım komodinimin üstünde ki telefonumun titremesiyle bölündü.
Uzay Uras'tan yeni bir mesaj.
Bildirimin üstüne tıkladım ve konuşmaya girdim.
"Uyanık mısın?"
"evet."
"neden bu saatte uyanıksın Gece?
"sen neden uyanıksın?"
"uyuyamıyorum. Sürekli bir rüyayı görüp duruyorum."
"nasıl bi rüya bu?"
"bir kız var. Yüzü silik silik. Bana her seferinde kim olduğumu soruyor. Ben sadece 'sen benim sevgilimsin.' diyebiliyorum. Başka bir şey diyemiyorum. Birinden ya da bir şeyden kaçıyoruz."