Hayatımın ilkleriyle bu 4te2. evrede tanıştım demiştim demi. Oda bu evrede çıktı karşıma. Hemde şu 4te3 e geçiş dönemine az kala bir zamanda.. Üniversite sınavına hazırlanmam gereken zamanda. Kendimi etüt odasına kapatıp sabahlara kadar soru çözmem gereken zamanda.
Okulda merkezden gelen iki kızdık. Yurtta genellikle beraber takılıyorduk ilk zamanlar. Ben ve Irmak. Irmakla çok benzer yanımız var sanırdım. Öyle zannederdim en azından. Bana herşeyini anlatırdı. Anadolu lisesinden bir sevgilisi vardı. Bulunduğumuz ilçe'nin en karizmatik, yakışıklı, havalı gençlerinden biriydi kendisi. Adı Kaan. Kaan Güneş. Soyadı Güneşti. Adından çok soyadı dikkatimi çekmişti açıkçası. Kendisiyle tanışma fırsatım uzun bir süre olmadı. Irmak aralarında geçen herşeyi anlatırdı bana. Bir akşam yanıma geldi. Uyumadan ufak sohbetler yapardık öyle. Benim platonik bir aşkım vardı. Ondan bahsederdim. Oda sevgilisi Kaan'ı anlatırdı. Gülerdik eğlenirdik muhabbet etmelere doyamazdık. Irmak güzel bir kızdı. Esmer, kısa boylu, sempatik bir kızdı. Yurdun koridoruna uzanıp müzik dinlerdik genelde. Kulağımda çalan müzik Duman-beni yak.. Aklımda belki birgün açılırım diye hayallere daldığım platonik aşkım Emre Koçak.. Irmak birden kulaklığı kulağımdan çekerek
"Kızım bu Kaan çok saftirik ya.. Çocuk öl desem ölecek modda resmen. Sıkılıyorum bazen. Çok seviyor beni "
"Ne güzel işte çok şanslısın. Seni gerçekten seven biriyle birşeyler yaşama fırsatın var.. Bak bana benim sevgimden haberi bile olmayan, beni farketmeyen birine aşığım. Aslında ne düşünüyorum biliyor musun, birgün yolunu kesip "baksana genç ben sana fena takığım" diyeyim ya da yok çok kaba oldu bu şey diyeyim "bakar mısınız burada size kör kütük aşık bir kız var onunla bir yerlerde birkaç anı biriktirmeye ne dersiniz" diyeyim "
" Yok artık Aslı istersen mektup yaz, yok yok şu kırtasiyelerde sararmış kartpostallar oluyo ya onlardan al şöyle üstünde galata resmi olsun arkasına seni seviyorum ama söyleyemiyorum falan yaz " dedi ve güldük beraber.
Aslında Irmağın fikri çok hoşuma gitmişti.. Galatada kurduğum hayaller vardı onunla. Hiç gitmediğim İstanbula onunla gidip ilk kez onun elini tutarak yürüyordum hayallerimde. Dışım asi, sert görünsede içimdeki romantik prensesi susturamıyordum. Görüyorsunuz herşeye bir itirazım oluyor genelde kim der bu kız romantizm hastası diye. Irmağın esprisine gülme sebebimde buydu aslında. Anlamasın içimdeki romantik ergen hisleri. Utanıyordum, saklıyordum. Mahremimdi bir nevi bu duygularım.
Irmak duygusuzluğunu dışa vuruyordu istemeden. Ben artık anlıyordum onun neler hissettiğini. Tek derdi herkes peşimden koşsun ama ben keyfime göre istediğimle takılayım. Ama yoktu öyle bir dünya. Emreye olan ilgimi Irmağa anlattıktan sonra bana karşı hareketleri değişmeye başlamıştı.Eleştiriler, dalga geçmeler falan. Utanmasa o çocuk asla sana bakmaz diyecekti hasbam. Sanki kendisi miss Turkey birincisi.. Şimdiki aklım olsa daha farklı karşılardım bu davranışlarını diye geçiriyorum içimden. Hissediyordum birşeyler ama anlamlandıramıyordum o zamanlar.
Okulda sıra arkadaşımla aramız çok iyidi. Farklı bir bağ kurmuştuk. Yurtta kalmanın en güzel yanıda buydu aslında. Her arkadaşını en ufak ayrıntısına kadar tanıma şansın oluyordu. Değil mi sayın şuursuz pek sesin çıkmıyor bakıyorumda. Bu sessizlik pek hayra alamet değil. Dalmışım birşey mi istedin prenses. Ay yok bana prenses deme lütfen henüz ne ben ne zihnim buna hazır değiliz. En iyisi susmaya devam et sen sayın şuursuz. Herneyse işte. Her arkadaşının herşeyini öğrenme şansın oluyordu. Nasıl uyur, ne yapmayı sever, boş vakitlerini nasıl geçirir gibi.. Sıra arkadaşım Elif, Irmak hakkında sürekli uyarırdı beni. Kıskandığını düşünürdüm açıkçası o yüzden pek kaale almazdım onun Irmak hakkındaki düşüncelerini. Nerden bilebilirdim haklı çıkacağını. Hem herşeyi önceden bilebilseydim hiç hata yapmazdım herhalde.. Yada yok yapardım ben hatalarımı da seviyorum. Beni ben yapanlar arasında onlaron yeri yadsınamaz büyüklükte. İyiki hatalar yapmışım diyorum hep.. Yoksa öğrenemezdim ben hiçbirşey..
Haftasonları dershaneye giderdik Elifle. Yine bir dershane günü sabah erkenden uyanıp hazırlanmaya başlamıştık. Yurdun ortak bir banyosu vardı filmlerdeki askeriye banyolarını andıracak cinsten. Herkes, yanyana olan duşlarda banyosunu yapıp, yine yanyana olan tuvaletlerde ihtiyaçlarını giderebiliyordu. Öyle çok fazla süslenmeye meraklı kız yoktu. Olanların sayısı da beş parmağın beşini geçmezdi. Kendinden dalgalı kumral saçlarım vardı. O zamanlar moda olan bir perçem de kestirmiştim. Haftaiçi okulda örmeyi tercih ettiğim saçlarımı haftasonları kendi haline bırakıyordum. Benim için rüzgarla gökyüzüyle kısa kısa flörtleşiyordu sanki. Salındıkça sıktığım yasemin kokulu parfümüm etrafa yayılıyordu. Bu durum tatmin ediyordu beni fazlasıyla. Ergenim sonuçta hemde özgüvenli ve kendini beğenen bir ergen.Ne kadar dışarıya belli edemesemde bu durumu kendimi beğeniyordum. Saldığım kumral saçlarıma en çok yakıştırdığım beyaz kapşonlu swetimi giydim üstüme. Elif'inde hazırlığı bitince kahvaltı için yemekhaneye indik. Irmakla tablot kuyuruğunda karşılaştık ayaküstü bir iki konuştuk öylesine.
Herkesle aynı olan kahvaltılıklarımızı tablotlarımıza sırasıyla alıyorduk. Küçük bir kalıp peynir, istediğin kadar zeytin, bir yumurta, küçük paketlerde bal ve tereyağı bazende İbrahim Usta'nın bizler için yaptığı patates kızartması ya da menemen. Hayatımın 4te2 sinde menemeni hiç sevmezdim diyebilirim.
Her yemekte, kahvaltıda gözlerim Emreyi arardı. Onu görebileceğim açılara oturmayı tercih ederdim genellikle. Bir kere bile gözgöze gelmemiştik. Platonikliğin hakkını dibine kadar veriyordum. O gün ben göremedim onu. Elif benden önce gördü. Hemen beni dürterek "Aslı geldi seninki" dedi. Evet gelmişti iki gözümün çiçeği. Ergen zamanlarımın efendisi. Yakışıklı hayal kahramanım.. Uzaktan o kadar ince ruhlu biri gibi görünüyorduki bir gün tanışırım da hayal kırıklığı yaşarım diye ödüm kopuyordu. Emre'nin yemekhaneye girdiğini farkeden Irmakta iki arka masadan kaş göz hareketleri yaparak gülüyordu bana uzaktan. Elife döndüm ve
"bak şu Irmağa ya nasılda dalga geçiyor benimle şımarık şey"
"kızım bu kız seni deli gibi kıskanıyor Elif demişti dersin birgün"
"yok kızım ya sence onda kimseyi kıskanacak hal var mı? Baksana küçük dağlar bile benim eserim diyecek kadar havalı, kibirli.. Irmak bu kıskanmaz kimseyi"
"E görürsün bak" diyen Elif'e saçmaladığını vurgulayan bir bakış atarak önümdeki zeytinlerle savaşmaya devam ettim. Bir türlü çatala batırmayı beceremediğim zeytini elimle alıp ağzıma atarken Emre'nin bana baktığını farkededip kısa bir utanma tribi geçirdim. Sen aylardır çocukla tek bir göz teması kurma imkanı bile bulama sonra gel zeytin savaşı verirken onun sana baktığını farket. Hay şansıma tüküreyim. Ya bi sus şuursuz sende yine başladın. Evet şansıma tükürmek istiyorum bunada karışamazsın demi. Yine girdin lafa karıştırdın kafamı. Herneyse, Kıpkırmızı olmuşumdur eminim. Utanınca ve sinirlenince kendini florasan gibi ele veren bir cilt yapım vardı sanki. Anında kıpkırmızı oluyordum yada ben öyle zannediyordum. Bozuntuya vermeden beni ağzıma atmaya çalıştığıma pişman eden zeytin kardeşi yerinde bırakarak çayımı bitirmek için herkesle aynı olan kulplu cam bardağımı aldım elime. Unutmayayım da şöyle havalı bir kupa alayım kendime diye de geçirdim içimden.. Ders çalışırken falan çay kahvede içerdim hem.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 TE 4
Teen FictionHayatını 4 bölüm olarak değerlendiren Aslı'nın kendi anlatımıyla ruh dünyası ve yaşadıkları... Hayatını çizdiği yollar ve yol ayrımları.. Kendin olmanın zor olduğu dönemlerde bile kendinden ödün vermeyen insanlardır hayatın kazananları..