Bölüm 3

10 3 0
                                    

4 yılını ailesinden uzak yatılı lisede geçirmiş bir öğrenci olarak yazıyorum hayatımın 4te2sinde. İyi bir lise kazanayım diye gidip nereye yerleşeceğimi bile bilmeden gece gündüz sorular çözdüğüm ve sonunda kazandığım yatılı Anadolu öğretmen lisesinde geçti hayatımın 4te2si. Şimdide aynı şekilde 4te3. evrede iyi bir üniversite hayaliyle çalışıyorum. Belki de kazanamayacağım bile ama ben yine çalışıyorum.. O şuursuzun dediği gibi hedefsiz değilim yani. Hedefim neresi olursa olsun bir yeri kazanmak. Sistem o zamanlar buna zorluyordu bizi. Benimle ilgili bir durum değil yani. Bizim dönemin yüzde doksanı bu şekilde düşünüyordu. Kazanalım da bölüm üniversite pek de farketmezdi yani. Bir umudumuz vardı işte ne olursa olsun. Hayatta böyle umutlar yaşamayı çok seven bir toplumuz aslında.. Olsun da ne olursa olsun kafasını taşıyoruz hepimiz ya da birçoğumuz diyeyim, genelleme yapmaya luzüm yok. Şimdi çıkar biri ben öyle değilim der birde ona laf anlat dur. Haksız mıyım sayın şuursuz? Bi kayboldun sanki.. Oğuz Atay'ın Olric'i gibi haklısınız efendim desene sende.. Ama yok nerde bizimki anca laf yetiştirsin bana..
Her neyse nerde kalmıştım. Ha şey diyordum öyleyiz işte diyordum. Daha ergenlikten yeni yeni çıkmaya başlamışken sonunu bilmediğimiz yollara giriyoruz diyordum. Hele benim yolum, bi anlatsam size roman olur.. Anlatıcam söz onun için yapıyorum bu laf kalabalığını aslına bakarsanız sayın okuyucular.. Kim okuyacaksa artık. Neyse birkaç hayırsever alırda okur belki. Yazmaya bu kadar meraklı biri var madem bi el atalım der belki..
Biliyor musunuz ben ortaokulda da iyi yazardım. Sınıfın en iyi kompozisyonlarını yazardım. Hatta bir keresinde ilçe birincisi oldum. Kolay değil öyle yazmak anlayacağınız. Çok zorda değil ama, bir kalem bir kağıt bir masa gerisi çorap söküğü.. Hayır yani daha ilçe birinciliğiyle bu kadar övünen ben bir gün yanlışlıkla nobel falan alacak olsam ne havalara girerim acaba. Bak yine konudan saptım.
  Hayatımın 4te2. evresini iğrenç bir ergenlik kafasıyla bitirdim. 9. Sınıfı merkez bir lisede okurken ;yanında kaldığım kuzenlerimden yediğim kazıklar sonucu  eğitim hayatıma yatılı bir taşra lisesinde devam etmek zorunda kaldım. İlçe yani. İlin bünyesinde olan varya o işte. Bak şuursuz konuştu yine. Niye öyle alengirli kelimelere giriyorsun ki diyor. Ya arkadaşım sanane sen nerden bilirsin her romanda taşra diye bahsettiklerini. Bende şunun şurasında kitap yazmaya çalışıyorum. İlçe demeyeyim de taşra diyeyim dedim. Tamam efendim haklısınız biraz abarttım galiba dedi. Afferin böyle efendi ol işte fazla kalabalık etme zihnimi güzel güzel geçinelim.
  Ne diyordum ergenlik.. Öyle böyle değildi ergenliğim. Asi, laf söz dinlemez, dediğim dedik çaldığım düdük, burnu dikinde hareket eden, kendi doğruları dışında doğru bilmeyen, sevgi ve ilgiye muhtaç, çaresiz, melankolik, saf, temiz, masum, farklı... Evet farklı. taşradaki öğrenci profillerinden çok çok farklı hemde.. Onların kafası ders çalışmak derdi, benimki gezip tozmak, onların kafası derslerdeki sınavlar derdi benimkide hayattaki sınavlar.. Ne mi oldu? Şimdi hepsi hedefinin tadını çıkarıyor bense bütün sınavlardan kurtulmanın rahatlığıyla oturmuş kitap yazıyorum.. İyide yapıyorum.. Asla pişman olmadım kendimden. Ben hep doğruydum, hep dürüsttüm ve hep kendimdim. Onlar öyle diye öyle olmadım. Oh Allaha şükür.
   Hayatımın 4te2. evresi... Herşeyin ilkini yaşadığım evre.. Daha doğrusu birçok şeyin. Yalancıların, fırsatçıların, iyilerin, kötülerin, doğruların, yanlışların, fakirliğin, zenginliğin daha birçok şeyin ilk simasıyla karşılaştığım evre.. Kendim olmaya çabalarken geceler boyu hıçkıra hıçkıra ağladığım evre.. Hem çok sevildiğim hem çok nefret edildiğim evre.. En kalıcı dostluklarımı edindiğim evre..Olmadı biliyor musunuz? 4te2 de bıraktım insan edinmeyi o dönemdeki gibi samimisini bulamadım.. Hep gerçek hasetlerle uğraştım diğer evrelerde. Kahkahalarım eksildi biraz daha. Herşeye gülüp geçemez oldum.
  4te2 de bir yurt başkanlığı dönemim vardı sormayın. Kızlarla güllük gülistanlık geçindik gittik. Bir sonraki yılda en yakın arkadaşım yurt başkanı oldu. Dersten kaçmaya bahanemiz olmuştu işte.. Yurdu bahane edip gidip yatıyorduk boş yatakhanemizde. Çok güzeldi vallahi. O uyku da yok şimdi, öyle bir keyifle uyuyamadım bir türlü.
Odalarımız her yıl değişirdi. E doğal olarak oda arkadaşlarımızda. Herkesle anlaşmak gibi güzel bir huyumda vardı o zamanlar. Hiç kimseyle aram kötü olamazdı. Gülerdim hemen. Kendimi tutamayıp gülerdim. Düşene gülerdim karnıma ağrılar girerdi gülmekten, sonrada en üzüleni ben olurdum düşenin, tesellisinin hakkını da dibine kadar verirdim. Alışmıştı artık herkes bana kötü niyetli olmadığımı bilirlerdi belkide. Hayatımın 4te2. kısmı böyle ergen anılarıyla, ergen hayal kırıklıklarıyla ergen esprileriyle geçti işte.
Taşra dedim ya hani öyle sturbakslar, burgerkingler falan yoktu birkaç tavuk dönerci, kebapçı, birde köhnelerde kalmış internet kafeler vardı.. Bizde tavuk dönerle karnımızı doyurup manavdan aldığımız yarım kilo can eriği, bir avuç tuzla sokak sokak gezerek muhabbet ederdik.. Çekiştirmediğimiz kişi kalmazdı etrafımızda evelallah.. Yoldan geçen komik tipli adamları görünce de kahkahalara boğularak bak ilerdeki kocan geliyo diyerek takılırdık birbirimize..
He  birde aman kimse görmesin bizi hocalarla karşılaşmayalım diye dip köşe bir yer arardık o bilmediğimiz sokaklarda..
Yine böyle elimizde can eriği paketiyle gezdiğimiz bir gündü. Bir kadın çaresizce ağlıyordu. Yanına gidelim dedim arkadaşım Elif, ya salla dedi boşver ne diycez kadına.. Tabi hem merakımdan hem de yardım etme isteğimden arkadaşımı dinlemeyerek yanına gittim. Elifde geldi benimle  kadının yanına diz çöktüm. Karışık desenli renkli bir örtü vardı kafasında, ağlamaktan bozulmuş kırışmış bir örtü.. Elimi omzuna koyarak "Ne oldu neden ağlıyorsun?" dedim. Ağlamasına ara vererek yüzüme baktı. Kıpkırmızı kesilen suratında masmavi gözleri boncuk boncuk görünüyordu. "yok birşey" dedi. Ben ikna olmadığımı belli ederek "nasıl yok birşey anlat hadi belki yardımcı oluruz" dedim. Elimdeki suyu ona uzattım. Aldı elimden ve içilip içilmediğine bile bakmadan kafasına dikti. Susamıştı belli. O kadar ağlamaya can mı dayanırdı. Biraz kendine geldikten sonra anlatmaya başladı. "Eşim beni aldatıyor ve ben hiçbirşey yapamıyorum" dedi. Nasıl yani eşin aldatıyorsa koy kıçına tekmeyi defolsun gitsin demek istedim biran kendimi onun yerine koyarak. Sustum arkadaşımda hiç konuşmadı güzel gözlü kız anlatmaya devam etti. "3 aylıkta hamileyim biliyor musunuz? Ne yapayım ben eşimi nasıl o kadından koparıp kendime bağlayayım bilmiyorum" demez mi. Ya ben ona kıçına tekmeyi koy diye akıl vermeye çalışırken o nasıl kendime bağlayayım diye düşünüyor.. O psikolojiyle, ergen kafayla, cahillikle hiçbir anlam veremedim kızın bu isteğine.. "Allah yardımcın olsun abla ne diyeyim" diyebilip hayretle ve şaşkınlıkla yanından ayrıldık arkadaşla.. Yol boyu kocasına küfrede küfrede kadına acıya acıya sohbet ettik. O an anlamadım hiçbirşey.. Çünkü ben hayatımın 4te2 sinde çekip kapıyı gitmekten, içimden içimden küfretmekten , müzik dinlemekten, romantik kitaplar okumaktan başka birşey bilmiyordum. Herşeyin bir sebebi olabileceğini, insanların bazı şeylere katlanmak zorunda olduğunu bilmiyordum mesela. Yıllar sonra aklıma bu olay gelince hep belkileri düşündüm belki de gidecek yeri yoktu, belki de çocuğunu babasız büyütmek istemiyordu, belki de eşine kör kütük aşıktı bu aşkın kendini değersizleştirmesine izin vermek işine geliyordu, çaresizdi belki de elinden gelen tek şey ağlamaktı.. Hayatın 4te3'nde size eşlik edebiliyor bu belkiler.. O zamanlar kimseye eyvallahınızın olmadığı en güzel zamanlarınızdır ve bundan habersiz olduğunuz zamanlardır.. Her duyguyu dibine kadar yaşadığınız dolu dizgin zamanlarınızdır. Hıçkıra hıçkıra ağlayabildiğiniz kahkahalara boğulabildiğiniz zamanlarınızdır..
Ve asla değerini bilmediğiniz zamanlarınızdır..

  
  

4 TE 4Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin