BÖLÜM 3 : SUSAMAM

25 4 1
                                    

Öncelikle Herkese Selammm;

Nasılsınız bakalım? Hemen buraya kitaptan bağlantısız (bağlantılı da olabilir tabi) duygu ve düşüncelerinizi alalım. Hadi hep birlikte bir terapi yapalım ve tüm sinirimizi, mutluluğumuzu, hayal kırıklıklarımızı, ya da sıkıcı olan hayatımızı dile getirelim. Tabi her zamanki gibi ilk başlayacağım. Sonra sizinde bana katılacağınızı umuyorum. O zaman içimizi döktükten sonra kaldığımız yerden devam edelim. Bakalım Sara'ya neler olmuş?

Dip not: Medyadaki şarkıyı bölüm sonunda dinlemenizi öneririm.

-------------------------

Önceki bölümden;

Gökyüzü tekrar gürledi ama bu sefer beraberinde büyük bir ışıkla. O kadar aydınlanmıştı ki etraf sanki güneş yeniden doğmuş, gündüz olmuştu. Ama bu ışık kısa sürmüş ve tekrardan etraf kararmıştı. Hızla etrafını kolaçan etti bir Allah'ın kulu yoktu. " Onu geç bir yerleşim yeri bile yok. Kahretsin!"

Düşüncelerine ara veren aynı ses yine duyuldu. Bu seferki yanan ışık hala sönmemişti. Kalbi deli gibi çarpıyor. Aklı yerinden oynuyordu. Gök yüzününe bakma cesareti gösterdiğine kendisine doğru yaklaşan bir ışık topu vardı sanki. Aydınlık ortam kararmış, sesler susmuş sadece o ışık topu vardı.

"AMAN ALLAH'IM BU DA NE?"

--------------------------

(Yazarın anlatımıyla)

Gökyüzünde beliren ışık topu gittikçe büyüyordu ya da Sara'ya doğru yaklaştıkça olan bir büyümeydi bu. Oysa Sara o kadar çok şaşkındı ki ne bunu fark ediyor ne de kıpırdayabiliyordu. Olduğu yerde ona doğru hızla gelen ışık topunu bekliyordu resmen.

Öyle de oldu. Işık topu sürtünmenin de etkisiyle yeryüzüne, daha doğrusu denizin hemen dibine büyük bir patlama ile düştü. Işık topunun yeryüzüne düşmesiyle büyük bir dalga yayıldı. Ve bu dalga Saraya ulaşmadan saniseler öncesinde Sara'nın hemen kalbinin ortasında bir baskı oluştu. Sanki içine bir kurşun girmiş gibiydi. Hemen ardından yayılan dalganın etkisi ile en az beş metre uzağa savruldu.

Sara önce bir kaç kere ardı ardına yuvarlandı ama sonrasında kendini durdurmayı başardı. Kolu çok kötü ağrımaya başlamıştı. Düşmeden önce kafasını çarpmaması için kolunu siper etmişti. Kolunun kırılması da bu yüzden kaçınılmaz olmuştu.

"KAHRETSİN! KAHRETSİN! YETER! LANET OLASICA GÜN NE ZAMAN BİTECEKSİN!" dedi kolundaki acının ona verdiği sinirle. Çıldırmak üzereydi. Hayır! Hayır! O çoktan çıldırmış olmalıydı.

Kolunun ağrısı dayanılmaz bir hal alırken dişlerini sıkıp gözyaşlarını geri gönderdi. Şuan olmazdı. Ağlamanın değil neler olduğunu anlamanın sırasıydı. Yoksa bu sefer hastaneye bırakmadan atacaktı kendini denizin serin sularına.

Sol koluna dikkat ederek ayaklandı. Sağ eli sol kolunun daha da acımaması için tutuyordu ama maalesef ki bunun pek etkisi olduğu söylenemezdi. En azından onu tutması acısını ruhen dindirmesine yardımcı oluyordu. Çünkü fiziksel olarak pek de işe yaradığı söylenemezdi.

Ayağa tamamen kalktığında hızla arkasına baktı. Ama bakmamayı dilerdi çünkü şuan karşısında anadan doğma bir şekilde biri duruyordu. "LANN! SEN KİMSİN LAN?" dedi gözlerini pörtleterek. Çığlık atmayı o da isterdi ama ses telleri bunun için pek iyi değillerdi.

Hızla savunma konumuna geçti. Kolu kırıktı ama bu kendisini ondan koruyamayacağı anlamına gelmezdi."Bana bak seni gidi pis Sapık eğer şimdi defolup gitmezsen sana yeminim olsun seni öldürürüm. Emin ol deli raporum bile var" dedi gözlerini aşağı indirmemek için kendiyle savaşırken.' En azından bugün kendime çoktan teşisi koydum' diye geçirdi içinden.

SARA WALKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin