"Beş dakika içinde telefonuma fotoğraflarını çekeceksin."
"Bunun da bir anlamı var mı?" dedi Minho, gülerek. "Hayır, yok. Bugünün anısına kalsın istedim."
Minho kafasını sallayıp Hyunjin'in uzattığı telefonu aldı. Kilitsiz telefonu açarak kameraya girdi ve saçma sapan fotoğraflar çekilmeye başladı.
Hyunjin onun bu haline güldü. Minho'nun enerjisi her daim onu çekmişti.
Şu an, geçmişte, her zaman.
Karşısındaki hafif uzamış saçlarıyla duran çocuğa baktı. Şekilli yüzüne, pembe dudaklarına, parlayan gözlerine.
Hyunjin bu çocuğa gerçekten düştüğünü hissediyordu.
Hyunjin ezbere bildiği fikirlerinin tükendiğini fark etmişti. Son iki görevi hâlâ hatırlıyordu fakat diğer iki görev için ne yapacağını unutmuştu.
Minho fotoğraf çekilmeye devam ederken Hyunjin sinirle çantasını karıştırdı fakat hatırlamasını sağlayacak hiçbir şey bulamadı. Sinirle soludu.
Minho beş dakikası dolduğunda telefonu bırakıp Hyunjin'e göz attı. "İyi misin?"
"Son iki görevden öncekileri unuttum."
Minho bu çocukça bahaneye kahkaha attı. "Pekala, oyunu güzelleştirecek bir şeyler eklememe izin var mı?"
Hyunjin başını salladı. "İki görevi sana ben yaptırsam?"
Hyunjin seslice yutkunup sinsice gülümseyen Minho'ya baktı. İlk defa Minho'dan korkuyordu. "Pekala."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seventeen minutes, hyunho
Fanfiction"korkaksın, baksana, yağmurun seni ıslatmasından korktuğun için bere takmışsın." bu kitap @implatonictomuke'un "17 minutes" kitabının uyarlamasıdır.