Giray, ilaçların ve yorgunluğun da etkisiyle yatağında uyuyakalmış bedenin üzerini sıkıca örttükten sonra son kez sevimli yüzüne bakıp odadan yavaşça çıkmıştı. Kapıyı ne olur ne olmaz, Deniz uyanır da seslenirse diye yarım açık bırakarak salona ilerledi. Beklediği gibi telefon saniyeler sonra titremeye başlamıştı. Rahat tekli koltuğa oturmadan önce telefonu açıp kulağına götürdü "konuş" karşı hattan birkaç anlamsız gürültü geldikten sonra Bulut'un tavırlı sesini duymuştu "sana da selam Giray, ben iyiyim ya sen?"
Giray bu anlamsız tavır karşısında herhangi bir tepki vermeden masanın üzerindeki paketten çıkarttığı sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip ucunu tutuşturmuştu. Normalde Deniz rahatsız olur diye salonda sigara içmezdi ama Deniz'in odasına en yakın oda burasıydı. Kısa bir süre sonra karşılık alamayacağını fark eden Bulut uzatmadan derin bir nefes aldı "Buralar bildiğin gibi hâlâ herkes çok sessiz, özellikle Yekta. Yanına kimseyi yanaştırmıyor bilgi alamıyoruz ama klasik işler işte. Öfkesi dinmiş gibi duruyor." Giray duydukları ile biraz da olsa rahatlamıştı. En azından şimdilik tekrar düzenlerini bozmaya gerek kalmayacak gibiydi.
"Giray, Yekta bir şey demiyor belki ama yakında başa o geçecek. İnsanlar şimdiden ihanet ettiğinizi söylemeye başladı." Bulut tekrar bir yanıt alamayınca öfkesinin cümlelerine vurmasına engel olamamıştı "Deniz'i bizden, buradaki hayatından veya Yekta'dan koruyorsun ya sen? Senden kim koruyacak onu? Bizden çok mu farklısın sanki?" Giray daha fazla uğraşmak istemediği için bunaldığı ve umursamadığı her halinden belli olan ses tonuyla tek bir soru sormuştu "kısa kes Bulut, ne istiyorsun?"
İhanet onların kitabında yoktu, cezası belliydi bu yüzden kara listeye alınmayı göze almıştı zaten. Deniz için her şeye değerdi bunları defalarca kez düşünmüştü zaten bu yüzden karşısında zırvalayıp duran çocuk sadece daha çok sinirlenmesine sebep oluyordu.
"Lütfen geri dön, sana ihtiyacım var. En azından uğra olmaz mı? Yekta ile konuş. İstese bulabileceğini biliyorsun neden bunu yapıyorsun?" Dalmış bir şekilde karşısındaki küllüğe bakarken ne yanan izmaritin ne de kendisine seslenen Bulut'un farkında değildi.
"Abi?" Duyduğu sesle kendine gelip bir şey demeden telefonu kapattıktan sonra elindeki izmariti küllüğe bastırırsak söndürüp gülümseyerek, odanın girişinde uyku sersemi bir şekilde ayakta dikilen Deniz'e doğru döndü. "Gel bakalım" Deniz ikiletmeden Giray'a doğru ilerleyip dizlerine oturmuş ve başını sıcak boyuna doğru yaslamıştı. "Kabus mu gördün?" Deniz abisinin sorusu üzerine başını kaldırıp mavi gözlere bakarken istemsizce gülümsedi. "Hayır, bilmiyorum bir anda uyandım işte." Giray başka bir şey söylemeden Deniz'i tekrar kendisine yaslayıp sırtını okşamaya başlamıştı.
"Konuştuğun kişi kimdi?" Giray soru üzerine istemsizce duraksasa da bozuntuya vermemeye çalıştı. "Bir arkadaşımdı bebeğim" kısa cevabına rağmen sessizlik uzun sürmemişti, "ben de tanıyor muydum?" Hastaneden ayrıldıklarından beri Deniz bir tuhaf davranıyordu, Giray bunu fark edip sorsa da herhangi bir cevap alamamıştı. Şimdi sorgulamaya başlaması onu iyice gererken çareyi konuyu değiştirmekte bulmuştu.
"Yarın okulun var, uyuman gerekiyor." Deniz bir süre okuldan yeterince uzak kalmıştı, belki maddi durumları elverdiği için okumasına gerek yoktu fakat Giray onun yaşıtlarından geri kalsın istemiyordu. Deniz sorusuna cevap alamasa da sadece sıkıntılı bir nefes vermiş fakat üstelememişti. Bu durum Girayı'da rahatlamıştı. Öylece durup dinlendikleri sırada sessizliği Giray'ın çalan telefonunun melodisi bozmuştu. Deniz'e dikkat ederek demin masanın üzerine bıraktığı telefonu alıp kimin aradığına bakmıştı. Gördüğü isimle istemsizce gerilirken telefonu meşgule atıp Deniz'i omuzlarından tutarak başını kaldırmasını sağladı.
"Odana gidip uyumaya çalış, benim dışarda ufak bir işim var, Kerem'i yollayacağım tamam mı? Korkmana gerek yok." Deniz ne olduğunu anlayamadan abisinin kucağından kalkıp onun da ayaklanmasına izin verdi. Giray kendisine bakan ufaklığın yanağına ufak bir öpücük bırakıp oyalanmadan evden çıkmıştı. Deniz arkasından bir süre baktıktan sonra omuz silkip rahat üçlü koltuğa uzanarak televizyonu açtı.
Deniz ve Giray öz kardeş değillerdi. Deniz hatırlamasa da Giray'ın anlattığı kadarıyla çok küçükken yetimhanede tanışmışlardı. Giray yetimhaneden ayrıldıktan sonra belirli bir düzen kurup kendisinden beş yaş küçük olan Deniz'i önce yanına sonra da nüfusuna almıştı. Kardeşlik sadece kan bağıyla olmazdı, birbirlerine duydukları güçlü bağ buna örnekti. Deniz Giray'a sahip olduğu için kendini öyle şanslı hissediyordu ki bunu tarif bile edemezdi.
İlk başlarda mavi gözleri, uzun ve yapılı bedeni yüzünden keşke gerçekten kardeş olsaydık ve Giray'a benzeseydim diye düşünürdü hep. Çünkü kendisi Giray'ın aksine ufak tefek bir çocuktu fakat Giray onu böyle sevdiği için bu konuda üzülmeyi bırakmıştı. Düşünceli bir şekilde boş boş televizyona bakarken çalan kapıyla, hızla uzandığı koltuktan kalktı.
Muhtemelen abisinin yakın arkadaşı olan Kerem gelmişti, normalde onun da anahtarı vardı fakat Deniz unutmuş olabileceğini düşünerek sorgulamak yerine, Giray onu bu konuda bin kez tembihlemiş olsa dahi o gecenin ilk hatasını yaparak delikten kimin geldiğine dahi bakmadan kapıyı açmıştı.
Karşısında hiç tanımadığı birini görmeyi beklemiyordu. Uzun boylu sarışın çocuk rahatsız edici bir şekilde gülümserken Deniz bir an korkup kapıyı adamın suratına kapatmayı dahi düşünmüştü fakat abisiyle yaşıt gibi duruyordu. Belki arkadaşıdır ayıp olur diye bunu yapmaktan vazgeçerek gülümseye çalıştı.
"Kime bakmıştınız?" Adam sahte bir üzgünlükle Deniz'e doğru eğildi "doğruymuş, ufak Deniz'im benim, hafızanı sahiden kaybetmişsin." Deniz duydukları üzerine şaşkınca adama bakmaya devam etti "sizi tanıyor muyum? Yoksa, yetimhaneden mi tanışmıştık?" Sarışın olan "yetimhane?" Diyince Deniz başını salladı "ah evet, oldukça yakındık. Kaan ben." Elini Deniz'e doğru uzatıp tekrar ürkütücü bir şekilde gülümsedi. Bu adamda tuhaf bir şey olduğunu hisseden Deniz yine de kendisine uzatılan soğuk eli tutmuştu.
Bu sırada başını çevirip bahçenin dışındaki adamlara baktı. Hepsi takım elbiseli tuhaf tiplere benziyordu, acaba Kaan korunması gereken ünlü biri miydi? Kendi kendine düşündüğü sırada Kaan'ın sesi ile bakışlarını tekrar sarışına çevirdi. "Bu gece kerem abin gelemeyecek, seninle ben ilgileneceğim. Hafızanı kaybetmenle ilgili belki yardımcı olurum diye çok düşündüm ve sonra aklıma hatırlamana yardımcı olabilecek bir yer geldi."
Deniz tüm bunlara anlam veremiyordu. Öyle olsa abisi ya da kerem neden onu arayıp bilgi vermemişti ki? "E gelmeyecek misin? Acele etmelisin kaçırmak istemezsin." Deniz ne için acele etmesi gerektiğini bilmese de merak duygusuna yenik düşerek adama uyup acele etmeye karar vermişti. Böylece telefonunu dahi unutarak askılıktaki montunu ve anahtarını almış, beyaz spor ayakkabılarını da giyip evden çıkmıştı. Sarışın gülümseye devam ederken ıslık çalarak arabasına doğru ilerlemeye başladı, Deniz bir yandan montunu giyerken diğer yandan da yabancıyı takip etmeye çalışıyordu bu Deniz'in bu gece yaptığı ikinci ve en büyük hataydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saudade / Gay
Teen FictionSaudade: Portekizcede bir şeyin ya da aşık olunan bir kimsenin yokluğunda hissedilen derin duygusal durumu, özlemi ifade eder. Kelime, ağırlıklı olarak özlenen şeye ya da kimseye hiçbir zaman kavuşulamayacağı duygusunu içinde barındırır.