5. Bölüm

561 47 25
                                    

Korktuğumuz şeylerle yüzleşmek, bazen kendi kendimize kazandığımız bir zaferdir bizim için.

Herkesin yüzleşmekten korktuğu durumların değişebileceği gibi, benim için de değişmişti hayatım boyunca. Son zamanlarda daha sık gerçekleşse de yüzleşmekten asla kaçmamış, sadece kendime en uygun zamanı aramış ve zamanı geldiğinde başımı dik tutmuştum.

Şimdi ise karşımda çocukluğumu geçirdiğim ev duruyor. Başım dik, yüzümde bir tebessüm ileriye doğru attığım kendimden emin adımlarla ilerledigim evim her zamanki gibi içime bir huzurun işlemesine sebep oluyor.

Annemin ilerleyen astım hastalığı sebebiyle şehire fazla uzak olmasa da yeşillik alanda bulunan geniş bahçeli müstakil evin demir kapısından girip derin bir nefesle ciğerlerimi doldurdum. Kapıyı üç kez tıklayıp beklemeye başladım. Benim geldiğimi anlamış olmalılardı, çünkü benden başka kapıyı bu ritimle çalabilecek kimse yoktu. Ayrıca dedikodu malzemesi bulan akraba görünümlü akbabalar evin kapısını eskitmeyi ve ailemi rahatsız etmeyi bu zamana kadar bitirmiş olmalılardı.

Kapı hızla aralandığında yaşlı gözlerle bana bakan annem bir saniye bile kaybetmeden kollarını bedenime sarmıştı. Ben de ardından ona sarıldığımda dudaklarım titremeye başlamıştı bile. İnsan herkese sahte tebessumlerini sunabiliyordu da, annesine sarıldığı an belki de hislerini özgürce açabileceğini hissediyordu. Maskesinden kurtulup tüm çıplaklığıyla hem de. Fakat ben bunu yapamıyordum, hiç yapamamıştım ki. Belki annemle duygusal bağ kuracağım yaşlarda annem yanımda olmadığından, belki yanımda olduğu zamanlarda da duygularımı ona açtığımda şımarık olduğumu düşündüğünden... yine de anneydi ya hani, hissediyordu bir şekilde. Beni anlamasa da biliyordu kötü hissettiğimi.

Biraz daha bu şekilde durmaya devam edersek, maskemin tamamen düşeceğinden emin olduğum için kendimi geri çektim hızla.

"Nasılsın annecim?"

Küçüklüğümden beri annecim dışında bir hitapta bulunmamıştım anneme karşı. Anne demisligim olmuştu tabi fakat bazı yaşıtlarım gibi lakap takmak aklımın ucundan bile geçmemişti.

"İyiyim kuzum. Canım kızım, ben iyiyim asıl sen nasılsın? Gel içeri geçelim kapıda kaldın."

Sadece benim dudaklarım titremiyordu. Ben bazen Zehra ile bazen tek başıma o evde nasıl kendi kendime olanları sindirmeye, hazmetmeye çalıştıysam ve bu konuda ilerleme kaydettiysem; ailem de burada bazen gelen akrabalarla, bazen de iki ebeveyn olarak benim durumumu düşünmüşler ve olayı daha iyi kavrayıp kendilerini benimle konuşmaya hazırlamışlardı. Onlarla bu süreçte görüşmesem de Zehra'dan haberlerini alıyordum.

Ayakkabılarımı kapının girişinde çıkarıp panduflarımı ayaklarıma geçirdim. Yanımdan ayrılmayan, sanki arkamı dönüp anında buradan gidecekmişim gibi davranıyordu. Bu davranışları muhtemelen benim içime kapanık biri olup düğünden beri onlardan kaçtığımı ve şimdi de kaçacağımı düşünmesinden kaynaklanıyordu. Oysaki ben kaçmamıştım. İnsan ailesinden kaçar mıydı? Ben sadece uygun anı kollamış ve kendimi hazırlamıştım.

"Anne uğraşma demiştim!" Verdiğim tepki belki biraz fazlaydı fakat yemek masasının üzerindeki servise hazır çeşit çeşit yemeği görünce kendini bu kadar yorduğu için sinirlenmiştim.

"Kızım gelmiş. Aç mı bırakacaktım kuzumu."

"Dışarıdan söylerdik."

"Hayatta olmaz. Mis gibi ev yemeği, anne emeği. Baban da pastaneye gitti, gelir şimdi."

Daha fazla itiraz ederek hevesini kırmak istemediğimden üçlü koltuğa oturan annemin çaprazında kalan tekli koltuğa bağdaş kurarak oturdum. Tekli koltuk takıntım olduğunu düşünebilirsiniz fakat bana göre en rahat koltuk tekli koltuktan başkası değildi küçüklüğümden bu zamana kadar.

SAHTE TEBESSÜM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin