Havuza, o soğuk suya düştüğüm an hasta olacağımı anlamıştım. Yine de bu kadarını bende beklemiyordum sanırım. Çünkü yatağımdan çıkmaya bile mecalimin olmadığı bu sabahta, boğazımın ağrısı yetmezmiş gibi bir de ateşimin çıktığını gösteren dereceyle bakışıyordum.
Sabah dediğin de öğleden sonra iki buçuk.
"Hayatım bir film olsaydı, adı "Dertli Başım" olurdu sanırım."
Nane limonu içmesen belki de şu an boğazın daha kötüydü...
Yüzümde oluşan tebessüm aniden gelen öksürükle birlikte yok olsa da hala içimdeki sıcaklık, o his duruyordu.
Uzun zaman sonra belki de kendimi anlatmadan beni anlayan tek kişinin, bana gönderdiği bir bardak nane limon, beni mutlu etmeye yetmisti. Aslında ben çok fazla şey isteyen biri değildim. Küçük şeylerle de mutlu olabilirdim fakat son zamanlarda küçük de olsa iyi şeyler olmamıştı sanırım hayatımda.
Yatağın içinde kaybettiğim telefonumu ararken Zehra'nın yeni bir iş bulmuş olmasını diliyordum içten içe. Kendi hayatım kayarken onunkini de beraberinde götürüyormuş gibi hissediyordum son günlerde.
Şey, aslında...
"Buldum!"
Sonunda elime gelen telefonumla birlikte iç sesimin sözünü kesmiş ve hemen Zehra'yı aramıştım.
"Aradığınız kişi şu an bir başkasıyla görüşüyor. Lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın."
Bir türlü sesini sevemediğim kadın konuştuktan sonra ingilizceye geçmeden önce kırmızı tuşa dokunarak beklemeye başladım. Nasıl olsa Zehra beni arardı.
Bir kac saniye sonra çalan telefonu açıp sesi hoparlöre verdim. Telefonu kulağımda tutmaya bile halim yoktu sanırım. Kafamı yastığa, telefonu da yanıma koyup Zehra'yı dinlemeye başladım.
"Annemle konuşuyordum kuzum ya. Açamadım o yüzden telefonu. Neyse... nasılsın? Bileğin dünden daha iyidir umarım."
Bileğim daha iyiydi, kullandığım kremler iyi gelmişti fakat ben iyi değildim. Artık sadece bileğim değil, resmen her yerim ağrıyordu.
"Bileğim iyi-"
"Tövbe Bismillah! O ses ne öyle Işıl! Buz mu yuttun? Dondurucuya girip orada mı uyudun?"
"İkisi de değil. Buz gibi havada önce montsuz dolaştım sonra da havuza düşüp biraz daha dolaştım. Sonuca gelelim; ateşim var, boğazım felç sayılır, ayrıca halsizlik tavan yaptı ama ben seni bu yüzden aramadım. İş bulabildin mi?"
"Can çekişiyorsun resmen ama hala iş diyorsun. Sana müstahak diyeceğim ama kıyamıyorum ki. Bulamadım iş falan. Yarın aramaya devam ederim. Şimdi bir doktorun kızı olmanın verdiği şifalı bilgilerimle önce eczaneye, eczaneden aktara, sonra da senin yanına geliyorum. Özellikle istediğin bir şey var mı?"
"Gelmene gerek yok Zehra." desem de lanet ederek tekrar tekrar öksürmem Zehra'nın beni dinlemeden sadece "Birazdan görüşürüz." diyerek telefonu kapatmasına sebep olmuştu.
Harbiden can çekişiyorsun sen.
Nefes nefese kalmış bir şekilde doğrulduğumda mikrop yuvası haline gelmiş yatağım ve havasız kalmış odamdan ayrılmanın öksürük krizlerimi daha da arttırdığına emin olmuş ve ayaklarımı yataktan sarkıtıp 'pofidik' adını verdiğim terliklerimi giymiştim. Salonu es geçerek mutfağa ilerledim ve dünkü kutunun kapağını açıp tabiri caizse otuz iki diş sırıtarak içindeki bitki çaylarına bakmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE TEBESSÜM
RomansaDüğün gününde terk edilen Işıl, bu olayı kabullenmek ve acısını geçirebilmek amacıyla kendine depresyona girmek için bir kaç ay izin verir. Planı, evlenince yerleşmeyi planladığı dairede bu süreci tamamlayıp geri geleceğini söyleyen eşi olacak o ad...