Bazı şeyler kişiseldir. Havlu gibi...

92 9 0
                                    

Havluyu iki ucundan sıkıca tuttum ve kenarları kapattım. Çocuk havluyu çekiştirmeye başladı. ''Orda kim var?'' Birden sessizlik ortamı oluşmuştu. Kalbim deli gibi atıyordu ve düşündüğüm tek şey ordan bir an önce kurtulmaktı. ''Bir dakika..havluya sarılmam lazım.'' Çocuk kıkırdadı. Beynimden bir hesap yaptım: eğer havluyu battaniye gibi omuzlarıma sararsam kalçam açıkta kalıyordu, straplez olarak sararsam da omuzlarım... Yap şunu gitsin Jane. Havluyu kendime çektim ve arkama doğru kıvırdım. Son sınıflardan bir çocuk karşımda duruyordu. Bu okuldaki diğer tüm çocuklar gibi -ve buna zaman zaman lanet ediyordum- o da kaslıydı. Yarı çıplak karşımda duruyordu, sırıtışı tüm yüzüne yaylıdı. Diğerleri durumu pek önemsemiyordu anlaşılan, buna işime gelmişti. Çocuk kabine girdi ve çıkmamam için beni köşeye çekti. Havluyu iki elimle sımsıkı tutuyordum. Nefes almayı yine unutmuştum. Çenemi hafifçe yukarıya kaldırdı. ''Havlumu-hemen-geri-ver.'' Nefesimi saldım ve cidden tek derdinin bu olup olmadığını düşündüm. Bunun için mi köşeye sıkıştırılmıştım yani. Muhtemelen kalitesiz bir havluydu çünkü tenimi acıtıyordu, duş jeli de kalitesizdi ve akşama kadar böyle kokmak isteyip istemediğim de tartışmaya bile açık değildi. ''Bu muydu? Giyindikten sonra verir...''

''Şimdi!'' Elini başımın üstünde duvara koydu. Fare gibi kapana kısılmıştım. Kolunun altından geçip dışarı çıktım. Dolaptan giysilerimi çıkardım ve bir elime belime koydum. Arkamdan gelmişti, gözlerini dikmiş bakıyordu. Elini uzattı: ''Ver.'' Sepetten başka bir havlu kaptım ve onu sardıktan sonra diğerini çekip çıkardım.Tüm bunları yaparken arkam açıkta kalmıştı ama yüzüm ona dönük olduğu için sorun yoktu. Havlusunu ona doğru fırlattım, havada yakaladı. ''Burda ne yapıyordun? Benim duş jelim ve benim havlumla...''

''Bilmiyordum, üzgünüm. Hem havlunu yemedim, ve duş jelin kötü kokuyor.''

''Ha?'' Ağzı açık kalmıştı, aslında biraz nazi davransa minnettar olabilirdim ama bir odun olması onun suçu değildi tabi. Çevresel faktörler...

''Yinede sağol bu arada popom dondu! Çıkarsan giyinmek istiyorum.'' Başını eğdi ve güldü. Komik olduğumu düşünmüyordum ve gerçekten üşümüştüm. Dolaplardan birine yaslandım. Onun da boxer ile karşımda dikildiğini göz önünde bulundurursam bu durumdan sadece ben sorumlu çıkıyordum. ''Çok güzelsin.'' Ha? Ne dedi? Güzel mi? Güzel mi dedi? Hem de cılız omuzlarım açıktayken! ''Dalga geçmeyi deviyor olmalısın.'' Kızarmış olmalıydım, lanet olsun kesin kızarmıştım. Arkasını döndü ve kapıdan çıkarken: ''Nasıl anlarsan o'' dedi. Arkasından kapıyı kapattım ve hızlıca giyindim. İki ders daha vardı, laboratuvarda deney yapacaktık. Hızlıca sınıfa çıktım. Meryln'den hesap sormam gerekiyordu...

Ben oyalanırken çoktan ders başlamıştı. Herkes masaların başında yerini almış ve bir bobine tel sarmaya başlamıştı. Konuyu zaten biliyordum, umurumda da değildi aslında. Meryln bana bakıp gülümsedi ve Max'e daha da sokuldu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Bir haftadan beri kuyumu kazmıştı. Pastama tuz dökmüştü, kolamın içine şeker karıştırmıştı, ve dolabımdaki kitapları bir şişie suyla ıslatmıştı. Aklıma yapabileceğim birçok şey gelmişti ama sakin kaldım, her seferinde Max ona ağzının payını verdi. Şimdi de aynısı olacağından şikayet etmeyecektim, hatta hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım; ta ki Meryln ile baş başa kalana kadar... Boş bulduğum bir yere geçtim. Not defterimi hazırladım ve biraz tel bulmak için masanın altındaki çekmeceleri aramaya başladım. Hiç yoktu. Öğretmene sormak için yerimden kalkacakken masanın sahibi geldi. Boyunun bir yetmişten daha uzun olamayacağını tahmin ettiğim çikolata rengi çocuk yanıma oturdu. Elindeki teli göstererek: ''Bunu mu arıyorsun?'' dedi. Kaşlarımı kaldırdım ve neden teli alıp götürdüğünü sorguladım kendimce. Kolarımı da göğsümde bağladım, iletişime kapalıyım mesajımı anlamışa benzemiyordu. ''Burda oturabilirsin'' diye devam etti. Gözlerimi devirdim.

Şeytanın AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin