Amigo kız ve takım oyuncusu seçimleri olduğu için okul çıkış saatinden önce dağıldı. Amigo kız seçmelerinin tam bir hafta süreceği açıklandı. Ne kadar sürerse sürsün beni ilgilendirmiyordu. Göbeğimi açıkta bırakan kısa tişört ve kalçamın altında biten mini etek, giymeyi tercih ettiğim şeyler arasında değildi. Sınıftan en son ben çıktım. Gerçek çıkış saatine bir buçuk saat vardı, seçmeleri izlemek ve Max'i desteklemek için spor salonunu aramaya başladım. Erkekler lavabosunun önünden geçerken istemsizce içeriye göz attım: birkaç erkek şakalaşıyordu. Takım kaptanını tanıdım, yemekhanede bana seslenen çocuktu. Kapının önünde duraksadım, içlerinden bir tanesi beni gördü. Bir bahane uydurmam gerekiyordu ama bu konuda iyi değildim. Kapıdan içeri adım attım. Hepsi meşguldü; biri yüzünü yıkıyordu, diğerleri kabinlere girdi. Aynadan bana bakan çocuk ''Cesur kız'' dedi ve gülümsedi. ''Salon..yani spor salonunu..''
''Salonu mu arıyorsun?Nerede olduğunu asla söylemem.'' Bir kaşımı kaldırıp kollarımı göğsümde kavuşturdum.
''Nedenmiş? Yeni olduğum için...''
''Yeni olduğun için seni tanımak istiyorum.'
''Herkes de beni tanımak istiyor, emin ol göründüğümden fazlası değilim.''
''Bunun daha fazlası olabilir mi zaten?'' Utanmış gibi yapmaya mı çalışıyordu yoksa gerçekten gözlerini kaçırıp kızarmış mıydı merak ettim. Bu bir iltifattı, karşılık olarak gülümseyip başımı eğdim.
''Sana eşlik etmek istiyorum, ben..gerçekten seni merak ediyorum.'' Bu iyi bir şey.
'Şu an hayır diyemem, arkadaşlarını bekleyecek miyiz?''
''Bunun için hiçbir nedenimiz yok. Hadi, benimle gel.'' Çantamı omzuma asıp takip ediyorum. Daracık pantolonum merdivenden inerken beni zorluyor. Sabah evden çıkmadan önce file ceket ve siyah body giymiştim. Daha şık ve daha rahat görünmüştü ama okul için fazla olduğunu yeni anladım. Okulu pek de bilmediğim için sessizce Kaptanı takip ettim. Yemekhaneye indiğimizde ışıkların neredeyse hepsi kapalıydı. Merdivenin sağ tarafındaki kapıdan içeri girdik. Kazan dairesindeydik. Küçük bir kapı daha vardı, biraz zorladıktan sonra açıldı. İçerisi çok karanlıktı. Devam edebilmek için kolunu tutmayı denedim ama elimi yakalayıp sıkıca tuttu. Boşta kalan elimle saçlarımı geriye attım. Spor salonuna gitmediğimiz belliydi, korkmaya başlamıştım. Koridorun sonunda muşambadan bir perde asılıydı, rengarenk ışıklar yansıyordu. Perdeyi kaldırdı ve içeri girdik. Bu bir kutlamaydı: renkli mumlar, rengarenk lambalar, bira stoku, çerez, kuru meyveler, ve biz içeri girer girmez patlayan konfeti... Herkes alkışlıyordu. Kimi, neyi bilmiyordum ama beni olmadığı kesindi. Tabi ya, geçen sezon için kaptanı tebrik ediyorlar. Hep bir ağızdan bağırmaya başladılar: ''Jeremiah! Jeremiah! Jeremiah!'' Demek adı buydu, Jeremiah. Bunu sevmiştim sanırım. Herkes teker teker tebrik etti. Herkese sarıldılar, bana da! Bunu kesinlikle sevmemiştim. En son ben tebrik ettim. ''Eminim mükkemmeldin, birinciliği hak ederek kazandığınızdan eminim...''
''Adın şeydi değil mi, Jane. Sonuncu olduk.'' Lanet olsun, lanet, lanet! Böyle bir kutlama sonunculuk için miydi yani. Sonuncu olduğu için mi tebrik ediyorlardı Jeremiah'ı. Kulağıma eğilip fısıldadı: ''Üzgünüm.''
''Ne için? Asıl ben...''
''Şimdi açıklayacağım her şeyi, yanımda olman benim hatamdı.'' Elimi sıktı, biz hala el ele tutuşuyorduk. Dakikalardır el eleydik, ve muhtemelen bu konuda çok hızlı olduğumu düşünüyorlardı. Daha ilk günden önce Max sonra da bu... Kızardığımı hissediyordum, elimi çektim. Geri dönüp çıkacakken Jeremiah kolumu tuttu: ''Buna izin vermem, bugün benimlesin.'' Vay canına. O kadar güzel kokuyorsun ki. ''Bir yanlış anlaşılma, Jane ile tesadüfen karşılaştık.'' İçlerinden biri: ''Ve tesadüfen el ele tutuştunuz'' dedi. Ortam gerilmişti, kimseden çıt çıkmadı. Jeremiah devam etti:''Aramıza katıldığı için mutlu olmalıyız..'' Teni çikolata renginde bir kız konuştu:''Buna daha ne kadar devam edeceksin, açın şu müziği!'' Ve onbeş-yirmi kişinin bir okulu inletebileceğini öğrenmiş oldum. Bira şişelerini ikişer üçer alıyorlardı, dans ediyorlardı, kısacası eğleniyorlardı. Köşeye birkaç minder de koyulmuştu, benim için ideal bir yer: köşe. On ikinci sınıflar coşmayı biliyorlardı, belki benim de içimde on ikinci sınıf olmayı bekleyen bir canavar yatıyordu. Ömrüm boyunca köşede kalamam ya. Jeremiah ve bir arkadaşı yanıma oturdu. Parfüm kokusu başımı döndürüyordu, gözlerimi kapatıp içime çektim, çektim.. Koku daha da yaklaştı, gözlerimi açtığımda üstüme eğilmiş gözleri kapalı bekliyordu. Aramızda birkaç santim bile yoktu, nefesini dudaklarımda hissettim. ''Jeremiah?'' Gözlerini yavaşça açıp geri çekildi. ''Ah..kokun çok güzel. Siz kızlar...''
''Biz kızlar güzel kokuyoruz değil mi.'' Karşıma çıkan erkekler neden hep sapık olmak zorunda, sapık değilse bile açık sözlü..
''Herkesten etkilenmem, ama katılıyorum.'' Arkadaşına bir şeyler fısıldadı ve gönderdi. Giden çocuk müziği değiştirdi ve fazla ışıkları kapattı. Daha sakin bir müzik başlamıştı, rahatlatıcı ve romantik... ''Bunu sevdim.'' Sesli düşünmeye başladım yine.
''Buna sevindim. Eee, anlat bakalım nesin sen.''
''Nesin sen? Sadece birisi, öylesine.''
''Öylesine demek. Memnun oldum Öylesine'' elini uzattı ama tutup yana ittim. Biraz gülümsemeye çalıştım.
''Adımın 'öylesine' olduğunu söylemedim. Yani..''
''Adından kime ne, kim olduğunu adın söylemez.'' Bu okulda herkes edebiyat yapıyor.
''Yani bir amigo değilim, striptizci de değilim hatta dans bile edemem.''
''Yani?''
''Yani pişman olacaksın, hayat enerjini sömürürüm. ''Sonucunu tahmin edemeyeceğim maceralara atılmamak için sıradan yaşamayı tercih ettiğim söylenebilir.''
''Vay be. Ne uzun cümleydi o.''
''Ya, ne demezsin.''
''Ha?''
''Yok bir şey, sen nesin?'' Elimden tutup ayağa kaldırdı. Omuzlarımdan tutup:''Kolay öğrenir misin?'' diye sordu. Başımla onaylarken dudağımı ısırdım. ''İzle ve yap. Sorgulama. Utanma. Yalnız olduğunu düşün. Özgür ol. Burada ailelerimiz yok.'' Anlaşılan o ki hayatımın yeni sınırları biraz daha genişti.
''Peki.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Aşkı
Ficção AdolescenteHiçbirimiz Hak Ettiğimiz Hayatı Yaşamıyorduk Nasıl Olsa; Hep Ya Daha Fazlası, Ya Daha Eksiğiydi...