Alarm çalmadan yarım saat önce uyandım. Ama gözlerimi açmakta bile güçlük çekiyordum ve vücudumun her yeri ağrıyordu. Dudaklarım ve boğazım kupkuruydu. Yutkunurken hissettiğim ağrıdan yüzümü buruşturdum. Nedeni kabuslardı. Her gece rüyalarımda ateşi görüyor ve hissediyordum. Sonrasında dayanılmaz bir acı hisssediyordum. Sanki tüm kemiklerim aynı anda kırılıyor gibi... Odamdaki boy aynasının karşısına geçip kendime baktım. Tişörtümün ucunu yukarı doğru yavaşça sıyırdım. Gözlerimi kısıp baktım; hasar önceki günlerden daha büyüktü. Yeni tırnak izleri, yepyeni morluklar, çürükler, çizikler... Nerdeyse karnımı deşecekmişim. Banyonun ışığını açtım, ilk yardım dolabından merhem ve oksijenli su aldım. Pansuman ve ilk yardımda uzmanlaşmıştım. İkizim de bir yerlerini yaraladığında onunla ben ilgilenirdim. Tekrar odaya dönüp tişörtümü çıkardım. Yatağa otururken bacaklarımın da ağrıdığını hissettim. Muhtemelen aynada gördüklerimin aynısından bacaklarımda da vardı. Ama daha fazlası ağlamama sebep olabilirdi, bu kadarı oldukça yeterliydi.
Okulun ilk günü ne giyeceğime haftalar öncesinden karar vermiştim. Bir pantolon ve bir body. Eh. Yeni ayakkabılarım yatağımın yanında duruyordu: siyah bir çift Converse. Başta iyi bir fikir gibi göründü ama her üç kişiden birinde görme ihtimalini düşünemedim. Ne kadar az dikkat çekersem o kadar iyiydi. İnsanlarla konuşup onlara zayıf yönlerimi ve zaaflarımı göstermek yerine bir köşede oturup onları izlemeyi tercih ederdim. Evet, köşeler bazen sıkıcı olabiliyordu ama yaşıtlarımın ne kadar aptalca davrandıklarını gözlemlemek için idealdi.
Saçlarımı dalgalandırmak için birkaç saatimi vermem gerekecekti, düz bırakmayı tercih ettim. On dördüncü yaş günümde saçlarımı annemin kuaförüne yaptırmıştım. Kafamın üzerindeki topuz altında ezilecek kadar ağır gelmişti. Gece boyunca saçımı düşünmüştüm.
Gri uzun kollu bodynin içinde kalan saçlarımı çıkardım. Kot pantolonumu yavaşça bacaklarımdan yukarıya çektim. İlk aldığımda daha güzel duruyordu, çünkü 5 kilo daha ağırdım. Ama gitgide zayıfladığım için iç çamaşırlarım bile bol gelmeye başlamıştı.
Jack hala uyuyor olmalıydı. Odamın penceresini açtım. Her sabah havalandırmazsam annem kızıyordu. Çantamı ve hırkamı elime alıp son kez aynada kendime baktım. Kapımı araladım, tahta zemin ayak seslerimi doğrudan anneme iletiyordu. Gürültüyü pek sevmezdi. Özellikle sabahları. Hatta ses çıkarmadığı için hepimizde birer tane pofuduk terlik vardı.
İkizimle odalarımız karşılıklıydı, bir sıçrayışta karşıya geçip kapı kolunu indirdim. Artık odadaydım. Jack'in odası benimkinden biraz farklıydı, her yerde bir şey vardı ve hepsinin bir anlamı vardı: İlk oyun konsolu, ilk tıraş bıçağı -yatağının tam tepesinde asılı-, ilk gitarı, ilk Adidası -odayı kokutuyor-, ilk oyun CD'si... Benim odam..bomboştu. Kendime zarar vermemem için olduğunu düşünüyordum. Ama annemin Jack'i daha çok sevmesinden de kaynaklanabilirdi. Bu eşyaları o almıyordu belki, tamamen Jack'in isteğiydi ama ikizim bunları istemeye cesaret edebiliyordu. Ben yine görünmez olmaya çalışıp annemi mutlu etmek istiyordum ve o ne alırsa onunla yetiniyordum.
Yavaş adımlarla yatağa yaklaştım, ilk girdiğimde horladığına yemin edebilirim ama artık düzenli nefes alıp verişleri hiç ses çıkarmıyordu. Yanında diz çöküp burnuna dokundum,sadece bir homurtu çıkardı . Parmaklarımı yüzünde dolaştırdım. Ama hissetmedi bile, baş ucunda duran su bardağı dikkatimi çekti. İçinde birkaç damla su vardı, elimi içine daldırıp suratına su atmayı aklımdan geçirdim. Durduğum kabahatti. Parmak uçlarımı suya daldırdım. Elimi yüzüne doğru salladım. İlk su damlası değer değmez yerinden fırlayıp beni yatağa doğru çekti ve gıdıklamaya başladı. ''Odaya girdiğinde uyanıktım, aptal!'' Canım o kadar yanıyordu ki gözlerimden kulaklarıma doğru kayan göz yaşlarını bile silemiyordum. Böyle eğlenceli bir anda karnımdaki yaralar yüzünden kaskatı kesildim ve kendimi korumaya çalıştım. Bir an duraksadı, kahkaha atarak göğsüne bir yumruk indirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Aşkı
Teen FictionHiçbirimiz Hak Ettiğimiz Hayatı Yaşamıyorduk Nasıl Olsa; Hep Ya Daha Fazlası, Ya Daha Eksiğiydi...