outside

299 20 7
                                    

-Jungkook-

"O kadın bile bana iyi davranmaya başladı birkaç yılda babam ise hiç bir zaman bana iyi davranmadı. Ve bu günde anneme ağıza alınmayacak küfürler etti. Bu yüzden üzgündüm."

Ona baktığımda denize doğru bakıyordu ama gözlerinden akan yaş belli oluyordu.

"Üzgünüm, sanırım üzücü bir hikayem var."

İnce ve uzun parmaklarıyla gözlerini silip hafifçe burnunu çekti. Ve kafa salladı.

"Biraz öyle, haklısın. Özür dilerim, bunları duymak yeterince zorken anlatmak seni üzmüş olmalı. Benim hatam."

Hafifçe güldüm. Ve elimi ona doğru uzattım. Gözlerini kocaman açarak bana baktı.

"Tüm hayat hikayemi biliyorsun ama ismimi bilmiyorsun."

Elimi tuttu ve hafifçe sıktı.

"İsmim Jungkook."

Tekrar denize döndürdü kafasını.

"Chaeyoung."

İsminin anlamı ihtişam, şeref veya yeşim ile birleştirilmiş renk anlamına geliyordu. Yani kendi gibi isminin anlamı da çok güzeldi.

Yorulmuştum. Hem ağlamaktan hem de anlatmaktan. Yatağıma yatmak istiyordum. Sanırım yine pencereden odama girmek zorunda kalacaktım.

"Sanırım çok geç oldu Jungkook. Gitsem iyi olacak. Tanıştığıma memnun oldum. Zannetmem ama eğer seni bir daha görürsem sana birşeyler ısmarlarım."

Güldüm ve tamam anlamında kafa salladım.

"Bende memnun oldum. Eğer kader bizi tekrar görüştürürse o zaman sana pahalı şeyler ısmarlatacağım."

Arkasına döndü ve yürümeye başladı. Gözden kaybolduğunda bende eve doğru yürümeye başladım. Pencerem yere pek yakın sayılmazdı ama alçak duvara tırmanıp kolay bir şekilde pencereden odama girebiliyordum. Hizmetli kadın her büyük kavganın sonrasında penceremi açık bırakırdı. Böylece odama girerdim.

Eve vardığımda duvara tırmandım. Pencereye doğru atladım ve içeriye girdim. Penceremi kapattıktan sonra odamın kapısını kilitledim ve üstünü değiştirmeden yatağıma uzandım. Hızlı bir şekilde uykuya daldım.

Sabah geç saate kadar uyudum. Aslında erken kalkmıştım ama kendimi tekrar uyumaya zorladım. Ne de olsa haftasonuydu ve okulum yoktu.

Temizlikçi kadın yani Bayan Min geldi. Kapımı çaldı ve beni uyanmam için rahatsız etti. Yatağımdan zar zor kalktım, odamın kitli olan kapısını açtım ve Bayan Min'e günaydın dedim.

"Baban işe gitti. Bayan Jeon ve Cho Hee ise alışverişe çıktılar. Artık aşağıya gelde sana ve Yoongi'ye kahvaltı hazırlayayım."

Bayan Min'in Yoongi adında benden 4 yaş büyük bir oğlu vardı. Onunla abi kardeş gibi büyümüştük. Kan bağım olan insanlardan daha çok iyiydi bana karşı.

"Tamam Bayan Min. Hızlıca geliyorum."

Bayan Min odadan çıktıktan sonra hızlı bir şekilde üstümü değiştirdim ve aşağıya indim. Beni bekleyen Yoongi Hyunga selam verdim. Birlikte mutfaktaki küçük masaya oturduk ve bizim için hazırlanan kahvaltılıkları yedik.

"Dün gece normalde olandan çok daha geç geldin. Ne oldu?"

"Babamla ettiğimiz her kavgadan sonra eve geç geliyorum zaten hyung."

Kısaca kafa salladı ve yemeye devam etti.

"Bu gün seninle biraz kafa dağıtalım mı?"

"Olur. Uzun zamandır birlikte fazla vakit geçiremedik.

"Hızlı giyin. Akşama kadar gezeriz."

Odama çıktım ve üzerimi değiştirdim. Hem rahat hem de şık bir şeyler giydim. Sadece 10 dakika geçmesine rağmen Yoongi kapımı yumruklamaya başlamıştı bile. Hızlıca kapıyı açtım ve aşağıya indik. Dışarıya çıkıp ayakkabılarımızı giydik.

İlk önce bir çiçekiciye gittik. Sonrasında taksiye bindik. Yoongi hyung annemin mezarlığın adresini söylediğinde taksi o yöne doğru hareket etmeye başladı. Geleceğimiz yere vardığında taksiye bizi beklemesini kısa sürede döneceğimizi söyledik. Annemiz mezarına gittik ve çiçekleri üzerine koyduk. Onunla biraz sohbet ettiğimde kendimi daha iyi hissetmiştim.

Ardından tekrar taksiye bindik ve kafelerin, barların, kıyafet mağazalarının bulunduğu İtaewon'a gittik. İtaewon'da genelde fazla yabancı olurdu. Bu yüzden oradaki mekanlar daha kaliteliydi.

Birlikte 3 saat gezdikten sonra bir kafeye oturduk. İçecekleri içtikten sonra eve döndük. Babam henüz eve dönmemişti ama üvey annem ve kızı evdelerdi.

Üvey annem zamanla bana alışmıştı. Hatta beni sevdiği söylenebilirdi bile.

"Jungkook. İyi misin? Dün çok sinirli ve üzgün görünüyordun."

Hafifçe başımı salladım ve odama çıktım. Kapımı kapatıp hızlıca üstümü çıkardım. Erken uyumam lazımdı. Sabah okul için erken kalkacaktım. Yatağıma uzandım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken kapımın tıklatılması ile uyandım.

"Oppa, gelebilir miyim?"

"Cho Hee sen misin? Bekle beni."

Cho Hee çok büyük değildi. 10 yaşına yeni girmişti. Aramızda 7 yaş vardı. Ben bu eve geldiğimde o 3 yaşındaydı. Kendini bildi bileli yanında ona abilik  yapan tek kişi bendim. 2 öz abisi vardı ama hepsi büyüktü ve farklı şehirlerdeydiler, bunun için Cho Hee ile pek zaman geçirememişlerdi. Bense üvey kardeşim olmasına rağmen Cho Hee ile çok yakındım. Beni çok severdi ve sürekli benimle sohbet ederdi. Onu bekletmemek için olabildiğince hızlı şekilde üstüme bir şeyler giydim ve kapıyı açtım. Onu içeriye aldım. Elinde bir parça pasta dilimi vardı.

"Oppa, sanırım uyuyacaktın. Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm ama yarın eve geç geleceğin için sana bunu şimdi getirmek istedim. Annemle alışverişe gittiğimiz zaman bir kafeye de gittik, gözüme ilk bu pasta çarptı. Bu pastayı seviyorsun değil mi?"

Gülümsedim ve hafifçe saçını okşadım.

"Evet çok seviyorum. Sende biraz ister misin?"

Hayır anlamında başını salladı ve pastayı çalışma masamın üstüne koydu.

"Şimdi gitmem gerek. Yarın okulun olduğu için erken uyumalısın. İyi geceler."

Yere eğildim ve ona sıkıca sarıldım.

"Sende erken uyumalısın seninde yarın okulun var. Tanrım ne kadar çabuk büyüdün çoktan ilkokulu bitirdin bile."

"Sende hızlı büyüyorsun oppa. Sende neredeyse liseyi bitireceksin. Her neyse gitmem gerek. İyi geceler."

"İyi geceler."

Cho Hee odamdan çıktıktan sonra pastanın jelatinini açtım ve çatalımı batırdım. Tatlı şeylere pek bayılmazdım ama pastanın bu türü çok hoşuma gidiyordu.

Yatağıma yavaşça uzandım ve göz kapaklarımı ağarlaştıran uykuya kendimi bıraktım.

...

I Don't Want To Lose You | ROSÉKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin