Bölüm 6: Keçiye Ters Binmiş Cadı

127 32 69
                                    


Tarih kitabımı dolabıma koyup kapağını kapattığımda görüş alanıma Gale girdi. Yardım ettiğinden bir teşekkür borçlanmıştım ve teşekkürümü ettiğim için daha fazla bir şey söyleme ihtiyacı hissetmemiştim çünkü ne zaman konuşmaya çalışsak sonunda hep fazla ısrarcı davranıyordu.

''Senin için endişelendim.''dedi.

''Endişelenecek bir şey yok. İyiyim.''

''Sevindim.''

Suratıma yapay bir gülümseme yerleştirip yanından geçmeye yeltendim ama sağa doğru bir hamle yaparak yolumu kapattı. Sola doğru bir hamle yaptığımda yeniden engelledi. 

Başlarda aldatıldığım için öfkeliydim ama bu durum uzun sürmedi. Gale'e aşık değildim. Öfkemin nedeni sadece kandırılmış olmaktı. Ona karşı artık hiçbir şey hissetmiyordum ama bir buçuk aydır rahatsız edici ısrarları sinirlenmeme sebep oluyordu.

''Hayatında biri mi var?''

''Benden uzak durman için hayatımda biri mi olmalı?'' dedim ciddiyetle.

Yapmacık bir kahkaha attı. Kahkahasının altında sinir yatıyordu. ''Kiminle görüşüyorsun?''

Cevap vermeden yanından geçip sınıfa ilerledim. Sabrım giderek tükeniyordu ve bundan sonra kibar olmaya niyetli değildim. Resim dersi için bar taburelerinden birine oturdum. Burası kendimi en rahat ifade ettiğim ve huzurlu hissettiğim yerdi. 

Çocukluğumdan beri karakalem çalışmalarımı taşıdığım defterimi yanımdan hiç ayırmaz, gördüğüm her şeyi çizerdim ama şu an defterimin çoğunu kurşunun her tonuyla kabuslarım kaplıyordu. Sanki ellerim benden bağımsız hareket edip zihnimi boşaltıyor gibi hissediyordum. Çizdiğim her bir çizgi yol haritamı tamamlıyor gibi...

Bayan Dalloway'in eli omzuma dokunduğunda ürperdim.

"Bir süredir sadece ağaç çiziyorsun. Özel bir sebebi var mı?"

Söylediği şey o ana kadar fark etmediğim bir noktaya ayak bastığından şaşırdım. O ana kadar ağaç çizdiğimin farkında bile değildim. Çizgiler kendisi oluşuyor gibi bileğimden tuvale taşıyordu.

"Hayır, yok." dedim şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak.

"Soyadınla ilgili olabilir mi?"

Kaşım anlamadığımı belli eder gibi çatıldığında "Lyndon," dedi. "Mary Lyndon. Soyadın ıhlamur ağacı anlamına geliyor. Tıpkı çizdiğin resimdeki gibi." 

Düşünceli bir tavırla önüme döndüğümde ''Heykeli zamanında tamamlayabilecek misin? İki haftadır sabahları üzerinde çalışmak için gelmiyorsun.'' dedi.

 Şehirler arası bir yarışma için heykel yapıyordum ama artık sabahları tek başıma okula gelmek istemediğimden planladığım aşamanın gerisinde kalmıştım. Bu heykel üniversite başvurumda önemli olacaktı çünkü kazanırsam notlarım diğer adaylara göre iyi olmadığından eşitlenmem için iyi bir fırsat olacaktı. 

''Sınavlarla ilgileniyordum. Fazla bir şeyi kalmadı. Yetiştirebileceğimden eminim.'' dedim yalan söyleyerek. Kaba taslağı çoktan bitmişti. Şekillendirme kısmını hızlandırırsam yetişebilirdi.

Bayan Dolloway sınıfın diğer ucundaki öğrenci kendisini çağırdığı için yanımdan ayrılınca çantamdaki eskiz defterimi çıkardım ve sayfaları hızlıca karıştırdım. Ağaç. Ağaç. Ağaç... Bunları ne zaman çizmiştim? Defteri hızla kapatıp çantama attım. 

Yeniden önümdeki tuvale döndüğümde çizdiğim ağacın gövdesine kazılı birkaç kelime duruyordu. Okuyabilmek için tuvale yaklaştım."Blakely'den Kurtul." 

KARANLIK: Şeytan ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin