***
Beyaz Ökse
Yuvarlana yuvarlana gelen Noel haftası, Hogwarts'ı yine beyazlara bürümüş, tarçın ve çikolata kokusuyla donatmış, süslemelerse almış başını gitmişti.
Klasik minik ökseotları orada burada insanları hapsedip dururken, bu durum sadece birinci ve ikinci sınıflara komik geliyordu. Seamus, Ron'u ve Dean'i aynı gün içinde kurtarmak zorunda kalmıştı. Hermione Luna'yı, Ginny Neville'i, Terry Boot'u ise Bulstrode.. Zavallı Terry için o gün iki saar boyunca dişlerini fırçaladığını dedikodusu yayılmıştı. Padma Theodore'u öptüğünde kimse daha fazla şaşıramaz erken, Justin, Zabini tarafından öpülmüştü.
Noel'e beş gün kala, Büyük Salon'a açılan kapıların tam karşısında, beyaz, ışıltılı minik çiçekleri olan, gizemli bir Ökseotu ortaya çıktığında, herkes ona yakalanmamak için özellikle dikkat ediyordu. Kimse neden beyaz olduğunu bilmiyordu çünkü. Öğretmenler bile gözlerindeki ışıltıyla öğrencilerin sorularını cevapsız bırakırken, tek öğrenebildikleri Beyaz Ökse'nin Dumbledore'un öğrencilik zamanlarından bu yana görünmediğiydi. Efsane sayılırdı yani.
Hermione, tabi ki bu gizeme karşı koyamamış ve Noel'e dört gün kala sabah kahvaltısına uykusuzluktan şişmiş gözleriyle, elinde notlarla gelivermişti.
Sözüm ona Beyaz Ökse, Hogwarts'ın 'imkansız aşk' kavramına verdiği tepkiydi. Diğer ökseotları gibi değildi ve eğer yakalanırsan hoşlandığın, sevdiğin kişi seni öpmeden hapsinden kurtulamıyordun. Kanıtlamak için Hermione, beyaz öksenin altına geçip önce Seamus'un dudaklarını dudaklarına değdirmesine izin verdi. İkisinin de yüzü buruşurken, pembe yanaklarıyla Ron, gülümseyerek yaklaştı kıza. Minik öpücükten sonra Hermione özgürlüğüne kavuştuğunda, ondan kalan yere Seamus geçip, göğsünü gererek herkese meydan okudu.
Ginny, Lavender, Luna hatta sadece merakından Pansy bile öptü genci. Ama her defasında Seamus, oradan çıkamayacağını bilen bir ifadeyle baktı onlara. Dean "Sen delinin tekisin." diyerek Seamus'a eğildiğinde, minik başlayan öpücük hızka kızışırken, Dean kucağında Seamus'la koridoru terk etti.
Harry, kesinlikle yakalanmamalıydı. Tüm dikkatini buna harcaması gerekse bile yakalanmamalıydı. Kendine bile itiraf edemezken, tüm okulun öğrenmesini bırak, Draco'nun öğrenmesine kesinlikle izin veremezdi. Öyle bir alay konusu olurdu ki, yıllarca kimse unutmazdı bunu. Hele Draco, eline geçen bu üstünlükle Harry'nin canına okurdu kesin, canına!
Ama bu düşüncelere rağmen uyuyakalmış olan Harry, Noel'e üç gün kala işte buradaydı. Büyük Salon'un kapısına korkuyla bakarak, donmuş kalmıştı genç adam. Kapı açılıp kahvaltıdan derslere gitmek için akın eden öğrencilerle yüzyüze geldiğinde, yüzünü avuçlarına gömdü.
"Ah, Bay Potter.." McGonagall, Harry'ye oturması için bir berjer getirtti, "Kim olduğunu söyle derdim ama söylemeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyorum seni."
"Söylemesine gerek yok." dedi Ginny. Kızın yüzündeki umut, artık Harry ile beraber olmadıklarını bilen tüm okul için üzücü bir hal alırken, Harry kendini hayvanat bahçesinde hapis kalmış bir canlı gibi hissediyordu. Ginny gülümseyerek dudaklarını, tepkisiz kalan Harry'ye bastırdı.
Onun çıkmak için hamle yapmasını bekleyen kız ve çıkamayacağını bildiği için öylece durmaya devam eden Harry arasındaki bakışma rahatsız bir hal aldı. Ron gözlerini devirip kardeşini elinden tutarak çekti, "Harry, neden kim olduğunu söylemiyorsun ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drarry One Shots
FanfictionAngst'a yer yok Sonuna kadar fluff! Yer yer smut yer yer şapşallık. Başlangıç: 15. 12.21 Bitiş: akıllarda bir soru işareti Ne yaptığımı bilmiyorum bana bi'şey sormayın.