İkinci Bölüm | Tanımak
"Senden korkmalı mıyım?"
Medya • Madison Beer - Baby
♾️
Yorgunluk ve ağrı bedenimi çevreleyip sinirlerimi uyardığında güçlükle gözlerimi araladım. Beyaz tavan, ışıklar, açık televizyon, üstüme örtülen gri polarlı bir battaniye, içeriye giren takım elbiseli bir adam.
İçeriye giren takım elbiseli bir adam?
Şokla olduğum yerde doğrulmaya çalıştığımda başıma giren keskin bir ağrı inleyerek tekrar geri yatmama sebep oldu. O anda nerede olduğumu tekrardan sorguladım. Bana en son ne olduğunu hatırladığıma kıyasla burası hiç de hastane odasına benzemiyordu. Yabancı birinin evindeydim şu an.
"Uyanmışsın." kalın ses kulaklarıma uğultu gibi ulaştığında yüzümü buruşturmadan edemedim. Başım fena ağrıyordu. Karnım da öyle. Ve geri kalan her yerim.
"Nerdeyim..." dedim çatallaşan sesimle. Ağzım kupkuruydu. Bu sefer yavaşça doğrulmaya çalıştığımda bana yardımcı olarak elini sırtıma koydu. Rahat edeceğim bir şekilde koltuğa yaslandım.
"Evimde." bayık bakışlarımı iki kişilik bir boşlukta soluma oturmuş adama çevirdim. Siyah gömleğinin ilk iki düğmesi açık, bileklerini ise gösterecek şekilde katlamış ve siyah kalın bacaklarını saran kumaş pantolon giymişti. Siyah, dağınık saçları ve yeni tıraş olduğu belli temiz esmer bir cildi vardı. Buradan bile belli simsiyah gözleri vardı.
Bana baktığını bile bile baştan aşağı incelemiştim onu. Halinden hiç de şikayetçi de değildi sesini çıkartmadığına göre.
"En son..." mırıldandığımda, "Bayılmıştın." diyerek tamamladı sözümü. Kelime kelime konuşması sinirime dokunmaya başlamıştı. Bayıldığımı biliyordum zaten, asıl sonrasında ne olmuştu?
"Ağrı kesici var mı?" dedim daha fazla kurcalamayarak. Belli ki bayıldığımı görüp evine götürmüştü işte. Zonklayan başım izin verseydi eğer kim olduğuna kadar öğrenirdim de...
"Önce karnını doyur." ayağa kalkıp oturma odasıyla birleşik amerikan mutfağa ilerlediğinde arkasından onu izlemekle yetindim. Yürürken ayakkabısından çıkardığı tok ses beynimi matkapla delermiş gibi hissettiriyordu. Birkaç çatal kaşık sesinden sonra yine tok sesiyle yanıma gelip tepsiyi önümdeki masanın üstüne koydu. Çorba ve tavuk. Etten nefret ederdim.
"Aç değilim." dediğim sırada karnımdan çıkan sesle yüzümün alev alması bir oldu. Yerin dibine girmek istesemde o an hiç gülmeyen asık suratının bir an tebessüm ettiğini gördüm. Tabii bu bir salise kadar sürse de yeniden eski halini aldı. Bakışları tabağı gösterdi. "Ye. Yoksa biraz daha baş ağrısı çekersin."
Bir şey söylemedim. Zaten fena hâlde utanmıştım. Elime aldığım kaşığı çorbaya daldırdığımda tadına baktım. Gayet güzeldi. Hatta... Annemin yaptığından bile.
Kısa sürede bitirip bardaktaki suyu da içtiğimde başımı sola doğru çevirerek az önceki oturduğu yerden beni izleyen adama döndüm. Yerken biri tarafından izlenilmek pek hoşuma gitmese de çok da takmadım.
"Ağrı kesici?"
Gözleri yediğim yemeğe kayınca, -daha doğrusu dokunmadığım tavuğuma- tek kaşını kaldırdı. "Bitirmemişsin." dedi sertçe. Bakışlarımı önümdeki tavuk buduna çevirdiğimde isteksizce baktım.
"Et sevmiyorum."
İki saniyeliğine beni baştan aşağı süzdü. Muhtemelen zayıflığımı yüzüme vuracaktı çünkü 1.65 boyuma oranla 40 kilo kadardım. Bir deri bir kemik kalmış olduğumu bütün çevrem söylerdi zaten. Bu adamın da söyleyeceğini umdum fakat o ayağa kalkıp mutfak dolabına ilerledi ve çekmecelerden istediğim ağrı kesiciyi çıkardığında gülümseyerek önüme bırakmasını bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın Sevgilisi
Подростковая литератураYumuşak dokunuşlar ve tutkulu öpücükler... Her şeyi unutturur muydu? ••• "Bir kez daha..." dedim inleyerek. "Bir kez daha yap bunu." güldü, samimiyetten uzaktı. "Bu sefer beni kullan." dediğimde gülümsemesi soldu. Gözleri kararmıştı ve ben, ilk kez...