00.05

6.3K 173 13
                                    

Altıncı Bölüm | Ceza

"Seni düşünmediğim bir gün bile yok."

♾️

Okul vaktine kadar biraz daha dolaşıp gezdiğimizde, sonunda beni yine eve götürüp arabadan inmiş ve günün üçüncü bir teşekkürünü ettiğimde karşılığında yine kısa bir baş sallaması almıştım. Artık pek fazla bu duruma takılmadığım için sakince eve doğru geçtim.

"Geldin mi kızım?" kapı sesinden olucak annem içeriden seslendiğinde ayakkabılarımı çıkarttım. "Evet." dedim kısaca.

Elindeki toz bezi ve eldivenlerle yanıma geldiğinde yüzünde yorulmuş bir ifade vardı. "Okul nasıldı?"

"Her zamanki gibi." diyerek yalan söyledim. İlk yalanım olmadığı için sakin davranıyordum.

"Ne güzel. Beni de öğretmenin aradı. Gitmemişsin."

Dediği şeyle içimden küfürler ederek aklıma yeni gelmişcesine anneme şaşkınca bakakaldım. Hay geri zekalı tabii ki velini arayacaklardı! Nasıl aklına gelmedi!

"İçeri geç." gözlerimi kapatıp birkaç saniye düşündüm. Ne yalanını söyleyecektim ki bu sefer?

İçeri geçip açık mavi tekli koltuğa oturduğumda annemde eldivenlerini çıkarıyordu. Ne zaman sinirlense sakin davranırdı. Sakin davranmasından kastım, bunun acısını çıkartacak bir cezası olurdu. O yüzden çekinmiyor değildim şimdi.

"Anlat. Neden okula gitmedin?" çarprazımdaki koltuğa oturdu. Tüm dikkati üzerimdeydi. Sarıya boyalı saçlarının dipleri siyahtı ve benimkinden fazla çilleri vardı burnunun etrafında. Gözleri açık kahverengi olduğundan bu yönümü babama çekmiştim. Onun gözleri yeşildi. Annemin çillerini ve surat şeklini çekmiştim daha çok.

"Her gün mü kaçıyorum okuldan? Bir daha olmaz." diyerek hafif sitemle konuştuğumda kaşlarını çattı. "Karşında annen var. Babanın kulağına gitmesini ister misin?"

Yavaş yavaş sinirlenmeye başlaması ve olayın ucunu babama bağlamasıyla az önceki sesim götüme kaçtı. Ciddi anlamda. Babama söylerse muhtemelen sadece azarlamaz, ayrıca dışarı çıkma yasağı koyardı. Ve gerçekten, azarı bile insanın içini ürpertiyordu.

"Biraz gezmek istedim işte." bu sefer daha sakin ve suçlu bir çocukmuş gibi kollarımı göğsümde bağlayarak konuştum.

"Kiminle?"

"Kendim." bakışları yüzümde mekik dokuyordu. "Tek başına olsaydın okula giderdin. Birisi seni ikna etmiş belli, sende zaten dünden razısın okula gitmemeye." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Kadın içimi biliyordu resmen.

Uzun bir sessizlik oldu aramızda. Konuşmayacağımı anladığında daha fazla üstüme gelmedi, derin bir nefes aldı. "İyi peki. Sen bilirsin." ayağa kalktığında başımı yukarı kaldırdım. "Bir şartla babana söylemem." dediğinde sırıtmaya başladı. Bu sırıtışı biliyordum.

Elindeki temizlik için kullandığı eldivenleri bana uzattığında anlamıştım ne diyeceğini. "Camlar, bulaşıklar, yerler, tozlar, çamaşırlar ve ütü. Ellerinden öper canım."

"Oha anne ya." ağlamaklı gibi konuştuğumda omuz silkip eline telefonunu aldı ve tekrar koltuğa oturdu. "Önce bulaşıklardan başla. Hadi yine insaflı davrandım bak yemeği ben yapacağım." dediğinde sinirden gülüyordum artık. "Yemek yapmasını bilmediğim için olabilir mi?" ters ters suratıma bakınca başka iş vermeden mutfağa koştum. Üç kişilik aileye göre dağ yığını gibi bir bulaşık vardı mutfakta.

"Off!"

Sırtımdaki çantayı homurdanarak sırama bıraktığımda ayak parmaklarım dahil her yerim ağrıyordu. Dün annem sayesinde evi dip bucak temizlemiş, bir güzel de haşatımı çıkarmıştı. Sabah bırak uyanmayı karabasan çökmüş gibi kıpırdayamamıştım bile ve nasıl şu an okula geldim, ben bile inanamıyordum.

"Şu surata bak." yanımdaki sıraya yayılarak oturan Maviş, halime gülerken gözlerimi devirip kendimi yanına attım. Her şeyi dalgaya alan bir arkadaşa durumu anlatırsan böyle olurdu işte.

"Önüne dön muhabbet kuşu, yorgunum zaten." diyerek kollarımı sıraya koyup kafamı da üstüne koyarak kaldığım yerden uyumak için gözlerimi kapattım.

"Hayatında yapmadığın temziliği yapınca tabii." söylenmesiyle kafamı yan çevirip kadrajına girdim. "Sus." dediğimde yaptığım mimiklerimi taklit etti güya. Sonra da saçlarını yüzüme savurup defterini çıkardı. Benim aksime uzun, siyah saçları vardı. Aynı zamanda kahverengi gözleri... İlk tanıştığımız zamanlarda adı çok tuhafıma giderdi çünkü bir kere hiç adını hitap etmiyordu. Asıl adı ise Mavi'ydi fakat bir tek ben ona Maviş derdim. Ya da Mavili. Arasıra da uyuz etmek için muhabbet kuşu.

Gözlerim iyice karanlığa çekilirken uyku ile uyanıklık arasında sıramda bir ses duydum. "Buket uyuyor mu?" dedi bir erkek sesi fısıltıyla. Tanıdık geliyordu.

"Yok kanka halay çekiyor." Maviş'in dediğine gülmeden edemedim. Omuzlarımın sarsılmasından ise uyumuyor oluşumu anlayacakları için kafamı güç bela kaldırıp karşımda beni soran çocuğa baktım. E sınıfındaki Çınar'dı bu. Birkaç kez öğle yemeklerinde, bazen edebiyat sorusu için ve de bazen öylesine nasılsın demek için yanıma gelirdi. Günde en az bir kere de olsa herhangi bir bahaneyle mutlaka yanıma uğrardı ve artık alışmıştım buna. Maviş sürekli benden hoşlandığını söylese de ilgilenmediğim için omuz silkmekle yetiniyordum.

"Rahatsız etmedim, değil mi?" normalinden de utangaç çıkan sesiyle avuç içimle gözlerimideki çapakları temizledim. "Etmedin Çınar, sorun mu var?" desem de yanında test kitabı yoktu.

"Yok onun için gelmedim. Dün gelmemiştin ya hani, bir şey mi oldu iyi misin diye geldim yanına." ağzımdan bir 'hee' kelimesi çıktığında kafamı salladım anladım der gibi. Maviş de ikide bir kolumu sıranın altından çekiştirip salak salak hareketler yapıyordu. En sonunda dirseğimi geçirip susturduğumda Çınar'a döndüm. "Bir şey olmadı ya. İyiyim teşekkür ederim. Yani düşündüğün için." dudakları yavaş yavaş gülümsemeye başladığında koyu kahve saçlarını eliyle geriye taradı. Hoş çocuktu aslında Çınar ama Maviş'in de dediği gibi fazla anlamlar yüklüyor gibiydi. Mavi gözlü, esmere yakın buğday teni ve gayet de uzun boyu vardı fakat en son ki Özkan sorunumdan sonra pek de sevgili yapmamaya karar vermiştim.

"Seni düşünmediğim bir gün bile yok." dediğinde üçümüzde şokla gözlerimizi açarken Çınar'da kem küm etmeye başlamıştı bile.

İtiraf etmeliyim ki böyle bir itiraf beklemiyordum.

"Y-yani her gün ko-konuşuyoruz sonuçta. Arkadaşız ya." dedi eli ayağına dolaşarak. Maviş yanımda gülmemek için eliyle ağzını kapatırken bende Çınar'ı onaylayarak evet dedim ama neye dediğimi bile bilmiyordum.

Çok geçmeden de yanımdan uzaklaşarak sınıftan çıkmıştı zaten. Çıktığı gibi de Maviş bir kahkaha patlatırken kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Seni düşünmediği bir gün bile yokmuş kanka." dedi komik bile olmayan cümleye gülerken. Dalga geçiyordu ama tam olarak dalga geçtiği şey neydi bilmiyordum bile.

"Dalga geçme Mavi." dedim onun aksine ciddiyetle. Çınar'ın hislerinin olmasına bir şey diyemezdim ama dalga geçmeye de hakkımız yoktu. Beni takmadan yine aynı cümleleri sıralayıp gülmeye devam ederken gözlerimi devirdim ve kafamı tekrar sıraya koyup gözlerimi yumdum.

•••

Geçiş bölümü gibimsi

Alisa

Mafya'nın SevgilisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin