Çantamı sırama koyduğum gibi hiç beklemeden sınıftan çıkıp bir alt alttaki tuvalete yürümeye başladım. Sabah evden aceleyle çıktığım için pek kendime özen gösterememiştim ve şimdi de kimse görmeden saçımı başımı düzeltmek istiyordum.
Geçirdiğim iki gün bana rüya gibi geliyordu ve her gece yattığım yatağımdan ne kadar yorgun olsam da uyku tutmuyor, sağa sola dönüp etrafa boş boş sırıtmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Ne ara bu kadar aklı beş karış havada birisine dönüşmüştüm onu bile anlayamamıştım. Sanki bir peri bir gece ben uyurken sihirli değneğini sallamış ve karşıma Araf gibi birisini çıkartarak hayatım boyunca yaptığım iyiliklerin karşılığının bir bedeli olarak bana bunu sunmuştu. İçim kıpır kıpır oluyordu, heyecanlanıyordum ve daha da kötüsü onu görünce mideme kramplar giriyordu. O kadar özel birisiymişim gibi hissediyordum ki kendimi cimcikleyip rüyada mıyım diye her seferinde kontrol edesim geliyordu. Ama beni şüpheye düşüren şey ise bu hisler doğru muydu, doğru kişiye miydi, doğru zaman mıydı, bilmiyordum.
Saçımı tepeden toplarken içeriye birinin girmesiyle sırıtışımı silip işime odaklandım. Şimdi beni görüp de neye gülüyor bu deli dememeliydi. O da benim gibi aynanın karşısına geçip cebinden çıkardığı rimeli kirpiklerine sürmeye başlayınca gözüm fazla takılmış olucaktı ki aynadan kahve gözleri bana döndü.
"Sen de mi sürmek istiyorsun?" dedi bir şey demediğimi görünce. Açıkçası bu soru karşısında şaşırmadım desem yalan olurdu çünkü bu okulda hangi kıza baksam hemen kafasını çevirip kaş göz işaretleriyle 'ne var, ne bakıyorsun?' demeye ve işin sonu ise diklenip racon kesmeye geliyordu.
"Yok, teşekkürler." diyerek elimle de hayır diyerek desteklediğimde omuz silkerek diğer gözüne de sürmeye devam etti. Bende işimi bitirip dışarı çıkıyordum ki, "Bi' beklesene." demesiyle olduğum yerde dikildim. İkimizde birbirmizi tanımıyorduk ve şu an biraz tırsmış olabilirdim. En azından ben tanımıyordum.
Aynaya bakıp gözleri yüzünü taramayı bıraktığında bana döndü ve elini tekrar cebinde sokup bir kağıt çıkardı. Katlanmış ve biraz da buruşmuş kağıdı bana uzattığında aval aval kağıda bakıyordum. "Alsana kızım şunu." dediğinde tereddütte kalsam da uzanıp kağıdı aldım. "Ne bu?" kızın yüzüne anlamazca baktığımda alayla sırıtıyordu bana. "Mendil. Birazdan halay çekeceğiz. Halay başımız da sensin." birden duraksadı. "Neye benziyor? Aç da oku. Kimden geldiğini anlarsın zaten."
Daha fazla beklemeden yanımdan geçip gittiğinde tuvalette tek başıma kalmıştım. Elimdekini bir o kadar merak etsemde hafif korkmuyor da değildim çünkü şu zamana kadar böyle bir şeyle karşılaşmamıştım.
Zilin sesini duymamla beraber nöbetçi öğretmenin, "Hadi sınıflara!" diyerek bağırması bir olurken şu anlık mektubu cebime yollayıp daha sonradan açmaya karar verdim. Okulda açmak istemiyordum. Hele ki önemli bir şey ise bundan kimsenin haberi olmaması daha iyi olurdu.
Sınıfa geçtiğimde beraberinde diğer öğrencilerde girdiğinde herkes kendi haline sağda solda takılıyordu.
"Oha lan, Ufuk'a bakın çabuk." diyerek Serhat'ın bağırmasıyla tüm gözler elinde matematik testi ile sınıfa havalı havalı gelen Ufuk'a çevrildiğinde çoğu herkes şok olmuş bir şekilde bakıyordu.
Ufuk, genelde dersleri silklemeyen, kaynatmak için türlü numaralar yapan ve dünya yansa bir çuval kömürle koşucak sınıf arkadaşımızdı. Sınıfın şaklabanıydı kısacası ve şimdi elinde matematik testi görünce şaşırmamak elde değildi.
"Yarın bir gün taş da yağmaya başlar."
"Oğlum eğitim öğretim hayatım boyunca sırf hocanın gözüne girebilmek için matematik sorusu sorayım dedim adam 'bugünleri de mi görecektim' deyip karşımda ağladı lan." demesiyle sınıfta ufak çaplı bir kahkaha oluştu. "Hayır bana ne oluyorsa bende ağlamaya başladım, beraber ağlaya ağlaya soruyu çözdük. Yetmedi, hızını alamayınca bütün soruları da çözdü." diye devam ettiğinde bende dahil sınıf artık gülmekten kırılıyordu.
Günün geri kalanını ise Ufuk'un soru çözdüm diyerek sınıfa hava afmasıyla geçmiş, bizde bokunu çıkartana kadar gülmüştük bu duruma. Öğle arası olduğunda ise çoğu kişi çıkmıştı sınıflardan.
"Kanka, kanka seninki geliyor bak." diyerek kolumu bedenimle beraber sarsan Maviş'e döndüğümde baktığı yöne doğru çevirdim bakışlarımı. Gülerek baktığı yönde Çınar kapının ağzında durmuş bana bakıyordu ve göz göze geldiğimiz ilk saniyede hemen başka tarafa çevirmişti kafasını. "Salak bir de baktığımızı anlamasın diye kafasını çeviriyor. Sanki bilmiyoruz." Maviş'in dalga geçmesiyle gözlerimi devirdim. Bir de şu Çınar çıkmıştı başıma.
"Neyse be. Geleceği yok bunun. Ben gidiyorum yanına." demesiyle ayağa kalkması bir oldu. "Lan nereye?" dedim açıklaması için. Durup dururken huzursuzluk çıkarmasını istemiyordum.
"Seviyorsan git söyle diyeceğim. Her seferinde izleniyormuş gibi hissediyorum ve belli ki zaten izleniyormuşuz."
Ofladım. Şimdi ne gerek vardı buna? Hiçbir rahatsızlığım yoktu ve görünüşünden de belli olduğu üzere utangaç olduğu belliydi.
"Ya hayır. Boşver." dedim gitmesin diye. Ama beni dinlemeden adımlarını çoktan Çınar'a doğru atmaya başlamıştı. Sırama oturmuş sadece olucakları izlemeye başladım.
Maviş, Çınar'ın yanına gittiğinde bir şeyler söylemeye başladı. Ne dediğini duyamıyordum ama el kol hareketlerinden çıkardığım kadarıyla hararetli bir şekilde konuşuyordu. Seviyorsa git konuş diyecekmiş... Peh! Basbayağı azarlıyordu çocuğu.
Yanlarına gitmek istedim. Hatta tam ayağa kalkmıştım ki Maviş Çınar'ın yanından ayrıldı. Gözlerim Çınar'a kaydığında ise bana üzgünce baktığını ve ardından da sınıftan çıktığını gördüm.
O sırada Maviş yanıma geldi. "Ne konuştun çocukla?" dedim kaşlarımı çatarak. Umursamazca siyah saçlarını sol tarafa yatırdı. "Ne konuşacağım, senin ona göz ucuyla bile bakmayacağını o yüzden boşu boşuna sapık gibi dikizlemekten vazgeçmesini ve yol yakınken gitmesini söyledim vesaire vesaire..." diyerek rahatça özet geçtiğinde gözlerimi şokla açtım.
"Kızım cidden söyledin mi bunları sen yoksa beni mi kekliyorsun? Söylenir mi lan bunlar?"
Verdiğim tepkiye karşılık sadece gözlerini devirdi. "Niye, ne var ki? Hoşlandığın da yok zaten Araf var. Boşuna ümitlenmesin çocuk." sinirden gülümsedim. Yaptığı şey yanlıştı. Yani tamam, Çınar'dan hoşlanmıyordum ve boşuna ümitlenmesini de istemiyordum doğru ama bunu kalbini kırmayacak şekilde yapmasını istiyordum. Böyle değil, bu hoş değildi.
Sinirle soluyarak sıramdan kalkıp yürüdüm. Maviş'in, "Nereye?" sorusunu bile cevaplamaya tenezzül etmeden sınıftan çıkıp karşı sınıfa geçtim. Çınar'ı bulmam ve durumu açıklamam lazımdı. En azından hak ediyordu bunu.
Başka sınıfa geçtiğimde yabancı birini görenlerin attığı o bakışları umursamadan en arka sırada oturan ve elindeki kitabı okuyan Çınar'ı gördüm. Yavaş adımlarla sırasına geçip boş yanına oturduğumda beni fark etmiş, fark etmesiyle şaşkınlıkla bana bakması bir olmuştu. Bu sırada sınıftaki birkaç kişinin de dikkatini çekmiş, bize baktıklarını hissediyordum. Umursamamaya çalıştım ama böyle de rahatsız olmuştum.
"Çınar." dedim kem küm ederek. Ulan sesim götüme kaçmıştı. O sırada zilin çalmasıyla tuttuğum nefesimi bıraktım. "Bir şey diyeceğim sana tamam mı? Ama bir dahaki tenefüs. Unutmazsan dışarda konuşalım dışarı çıkarsın. Bizim ders beden şimdi neyse görüşürüz." dedim Allah ne verdiyse cümlelerimi sıralarken. Sonrada bir şey demeden kalkıp çıktım gittim sınıftan.
Utanmıştım ve normalde böyle bir insan olmadığım için kendime söverek dışarı, spor salonuna yürümeye başladım.
•••
821037491 yıl sonra ben geldim sea
Yorum yapmayıp oy vermezsiniz 821037491 yıl daha gelmem ahsbahsbaha
Alisa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya'nın Sevgilisi
Teen FictionYumuşak dokunuşlar ve tutkulu öpücükler... Her şeyi unutturur muydu? ••• "Bir kez daha..." dedim inleyerek. "Bir kez daha yap bunu." güldü, samimiyetten uzaktı. "Bu sefer beni kullan." dediğimde gülümsemesi soldu. Gözleri kararmıştı ve ben, ilk kez...