FEYYAZ'DAN DEVAM
45 Saniye boyunca devam etti deprem. Hayatımın en zor 45 saniyesini yaşamıştım. Öyle bir gürültü ile gelmişti ki, sanırsınız gökler paramparça olmuş da yere dökülmüş. Arabada olamam rağmen hissettiğim korku böyle iken, evde olanlar nasıl dayanmıştı bu korkuya. Aklıma hemen Mişa geldi. Evde yalnızlardı Asya ile. Hemen arabadan inip sokağa çıkan insanlara baktım. Deprem akşam herkesin ailecek vakit geçirebildiği bir saate denk geldiği için herkes daha fazla hazırlıksız yakalanmıştı.
Dışarı çıktığım da karşılaştığım manzara tüyler ürpertiydi. Korkuyla koşan insanlar, bağıran, ağlayan çocuklar, evleri yıkılan insanlar, feryatların yükseldiği sokaklar. Herkes sevdiklerini arıyor, bulanlar sakinleştirmeye çabalıyorlardı. Mahşer yeri gibiydi her yer. Ocak ayında olduğumuz için hava daha fazla soğuktu. Sokakta annesini bulamayan çocuklar korkuyla birbirlerine sarılmışlardı. Elektrikler gitmiş, hatlar çekmez olmultu. Arayamıyorduk kimseyi.
O korkuyla şoku atlatır atlatmaz arabayla hemen eve gittim. Mahalleye girdiğim sıra her yer mahşer alanı gibiydi. Korkuyla arabadan inip eve koştuğum sıra dünyam başıma yıkıldı. Evimiz, yıkılmıştı. İnsanlar korkuyla hem enkaz altında kalanlara ulaşmaya çalışıyor hemde sevdikleri o enkazda olmasınlar diye ağlıyor dua ediyorlardı.
Ben korkuyla enkaza bakarken annemler geldi.
"Feyyaz, Mişa ve Asya nerde?"
Şok olmuştum, cevap veremiyordum. Annem öfkeyle tokat attı.
"Nerde Mişa!"
"E-enkaz da kaldı."
Evet enkazda kalmışlardı. Çünkü beni bekliyorlardı. Daha erken gelebilirdim, gelseydim belki yanların da olurdum.
Zorla yere çöktüm. Biraz sonra kalabalığın sesi yerini, ambulans, itfaiye ve afad ekiplerinin siren sesine bıraktı. Herkes, her şey o kadar simsiyah olmuştu ki. Sanki dünyam kararmıştı. Alel-acele enkaz kaldırma çalışmalarına başladılar. İşte hayatımın en zor saatleri şimdi başlıyordu. İçimden dua ediyordum, lütfen yaşıyor olsunlar diye.
Üst katta yaşayanlar hemen çıkarılmıştı ufak bir çalışma ile ama alt katta yaşayanlar.. Onlar için zor bir süreç başlıyordu.
Benimle beraber herkesi geri çektiler. Korku, feryat, gözyaşı ve umut bütün duygular hallaç pamuğu gibi harmanlanmış bir birine girmişti. Herkesin içinde korkuyla karışık umut vardı. Mişanın anne ve babası da ağlıyordu ama dua da ediyorlardı.
Afad ekipleri ve diğer bütün herkes canla başla enkazı kaldırmaya altında ki insanlara ulaşmaya çalışıyorlardı. Bir insanın başka bir insanın canı için kendi canını nasıl ortaya koyduğunu, koyabileceğini ben burada görmüştüm.
Şoku atlatır atlatmaz koşarak enkaz çalışmasına gittim.
"Bırak beni! Burakın beni karım ve kızım altında kaldılar bırakın!"
Arkadaşım Ömer de gelmişti. Mişanın babası ve Ömer zorla kenara çektiler beni.
"Yapma Feyyaz, kurbanının olayım yapma kardeşim. Bak iyiler, iyi olacaklar Allah'ın izniyle."
"Nasıl sakin olayım! Benim canım kanım orada. Nasıl sakin olayım!"
"Biliyorum kardeşim, biliyorum ama yapma bak güçlü durmak zorundasın."
Ağlayarak yere çöktüm. Elimden Allah'a sığınmaktan başka bir şey gelmiyordu.
Enkaz kaldırma çalışmaları sırasın da bazen sesiz olmamız isteniyordu. "Sesimi duyan var mı?" Cümlesi nasıl yürek yakar aynı zamanda umut olur o anda anlamıştım. Bu yüzden sessiz olup enkazdan sorduğumuz soruya umutla cevap bekliyorduk. Ses gelirse köpeklerin yardımı ile de sesin geldiği yerde çalışmalar hızlanıyordu.
Her geçen saniye sanki asırlar gibi geliyordu bana. Ağlamak, zılanmak bir işe yaramıyordu. Kulaklarım da hep Mişa'nın bana ne olursa olsun söyledi sözler geliyordu. Bana her fırsatta sabretmem gerektiğini söylerdi. Nerede ve ne şart altında olursam olayım sabret derdi bana. Onun bana öğrettiklerini uygulama zamanıydı şimdi.
15 SAAT SONRA
Aradan 15 saat geçmiş, hava aydınlanmış bu sayede enkaz kaldırma çalışmaları daha hızlı devam ediyordu. Enkazdan bazen canlı bazen de cansız bedenler tek tek çıkıyordu. Gülüp eğlendiğimiz, aile olduğumuz insanlar şimdi o huzurlu apartmanın enkazında yardım bekliyorlardı. Öyle zor, öyle kolum kanadım kırık hissediyordum ki.
15 saattir uzaktım onlardan. Sesini duymaya hasrettim. Dua etmeyi bir saniye olsun bırakmamıştım. Leyla ile beraber anne babası kurulan çadırların birinde güzel haber bekliyordu. Hâlâ olduğum yerde iken Ömer yanıma oturdu.
"Yemek yemiyorsun ama bari şu çayı iç. Kurban olayım kaç saattir kalkmadın buradan."
"İçmiycem, yemiycem bir şey."
"Mişa ve Asya seni böyle mi görsünler? Yapma kardeşim."
Hayır anlamında başımı salladım.
"Baba erken gel dedi bana bugün."
"Erken gelsen de ne yapacaktın ki? Yapma kardeşim kendini suçlama."
Ağlarken iç çektim.
"Nolur bana bağışlasın onları Rabbim."
"İnşallah kardeşim."
Biz konuşurken bir ses yükseldi.
"Bir anne ve kız var burada hemşire!"
"Ayrıca ona tarafımızdan büyük şefkat ve merhametle birlikte tertemiz bir gönül ve yüce bir ahlâk nasip ettik. O, günahlardan çok çok sakınan bir kimseydi.Anne ve babasına da içten ve pek iyi davranan hayırlı bir evlattı. Asla zorba ve isyankâr biri değildi.Selâm olsun ona doğduğu gün, öleceği gün ve öldükten sonra diriltileceği gün!" | Meryem 13-15 |

ŞİMDİ OKUDUĞUN
24 OCAK | TAMAMLANDI |
ContoGERÇEK BİR KARAKTERDEN KURGULANMIŞ YAŞANMIŞ HAYAT HİKAYESİDİR.💫 "𝑭𝒆𝒚𝒚𝒂𝒛 𝑨𝒌𝒔𝒐𝒚. 𝑨𝒅ı𝒏ı 𝒕𝒆𝒍â𝒇𝒇𝒖𝒛 𝒆𝒕𝒎𝒆𝒌 𝒃𝒊𝒍𝒆 𝒌𝒂𝒍𝒃𝒊𝒎𝒊𝒏 𝒃𝒊𝒓 𝒌𝒖ş 𝒈𝒊𝒃𝒊 çı𝒓𝒑ı𝒏𝒎𝒂𝒔ı𝒏𝒂 𝒔𝒆𝒃𝒆𝒑 𝒐𝒍𝒖𝒚𝒐𝒓𝒅𝒖. 𝑭𝒆𝒚𝒚𝒂𝒛.. Ü𝒍𝒌𝒆𝒎...