"Kes sesini Urie. Bu iş ciddi."
İhtiyarın sözlerini duyduğum an kontrol edemediğim kıkırdamalarım kahkahaya dönüştü. Ne yapabilirdim ki, içinde bulunduğumuz durum fazla komikti ve onları bu hale sokan ben olduğumdan daha da eğleniyordum. Başımı hafifçe öne eğip sol elimle ağzımı kapatarak pek istemesem de sessiz olmaya çalıştım ama hala hafifçe kıkırdıyordum. Sağ elimi 'Devam et.' dercesine sallayınca ihtiyar bana uyarıcı bir bakış atıp tekrar önündeki herife döndü. Aslında pek yaşlı sayılmazdı, en fazla elli yaşında falandı herhalde. Bilmiyordum, umrumda da değildi. Özenli bir şekilde taranmış ve fazla yağlı olduğundan kafasına yapışmış beyaz saçları yüzünden ihtiyar diyordum ona. Ha, bir de adını öğrenmek gibi gereksiz bir çabaya girmediğim için.
"Christopher." diyordu ihtiyar, sinirli bir ses tonuyla. "Mallar nerede?" Buz mavisi gözlerinde öfke dolu bir bakışla karşısındaki herifi bakışlarıyla ateşe vermek istermiş gibi dikkatle herifin gözlerinin içine bakıyordu. Christopher denen herif gergin gibiydi, alnında küçük ter damlaları birikmişti. Koyu kahve gözlerindeki belirgin tedirginlik ve korkuyla bir masanın üstündeki içi boş deri çantaya, bir ihtiyara bakıyordu. Kahverengi saçları ile aynı renk fırça bıyığı ve hafif koyu bir teni vardı. İhtiyara göre daha uzun, daha zayıf ve daha gençti. Simsiyah, pahalı bir takım elbise giymiş, beyaz gömleğinin üzerine kırmızı bir kravat bağlamıştı. Siyaha yakın derecede koyu bir kahve tonundaki uzun, dikdörtgen masada bana göre sol tarafta, masanın sağ tarafındaki ihtiyarın tam karşısında oturuyordu.
"Buradalardı, Richard. Yemin ederim."
Christopher'ın sesinden paniklediği çok belli oluyordu. Eh, karşısındaki herifin onu yiyecek gibi bakması da paniklemesinde en az işi batırmış olması kadar etkiliydi tabii. "Telafi edebilirim." dedi yalvarırcasına. "Lütfen, bana bir şans daha ver." Her şey o kadar eğlenceli gidiyordu ki... Önce büyük bir ciddiyetle içeri girmiş, Richard'ın -artık adını öğrendiğime göre ona ihtiyar dememe gerek yoktu sanırım. Yine de ona ihtiyar demek hoşuma gidiyor.- karşısına oturup elindeki deri çantayı ayağının dibine koymuş, viskisini yudumlayarak bir süre ihtiyarla sohbet etmiş, sonra konu asıl toplanma amacımıza gelince çantasını masanın üzerine koyup salak salak sırıtarak çantayı açmış ve... Ah, çantanın boş olduğunu fark ettiğinde yüzünde oluşan ifadeyi görmeliydiniz. O kadar eğleniyordum ki kendimi kontrol edemeyip kıkırdamaya başlamıştım.
Deri sandalyede geriye yaslandım ve bardağımın dibinde kalan bir-iki yudumluk viskiden bir yudum aldım. Bakışlarım Richard ve Christopher arasında gelip gidiyordu. Bardağı yavaşça masaya bıraktım ve dirseklerimi masanın üstüne koydum. "Son kez soruyorum," dedi Richard. Gözlerimi tam karşımda duran insan boyutlarındaki heykele diktim. "Mallar ne-"
"Onu dışarıda biriyle konuşurken gördüm." diye aniden araya girdim, Richard'ın sesini bastırmak için hafif yüksek sesle. Birkaç saniyeliğine oda derin bir sessizliğe büründü. "Çantaları değiştiler. Muhtemelen içinde para olanı aldı ve paraları sakladı, bu yüzden çanta boş." Bakışlarımı tuhaf tuhaf bana bakan ihtiyara çevirdim. Oldukça ciddiydim ki bu benden beklenen bir hareket değildi, bu nedenle ikisi de dikkat kesilmiş, bana bakıyordu.
"Sana neden inanayım?" dedi Richard. Ciddiyetimi koruyarak cevap verdim:
"Risk alamazsın." Bu doğruydu. Ondan üstte olanlar mazeret kabul etmezdi ve eğer dediğim gibi Christopher malları başka birine satmışsa kendi başı da belaya girerdi. Tabii icabına bakmazsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're The Only Place That Feels Like Home
Hayran KurguParçalanmış, yıpratılmış ve kendi kendini köşeye sıkıştırmış, kayıp bir zihin. Zarar görmüş, kendini duygulardan arındırmış bir ruh. Kaybolmuşluk ve acı. Öfke ve nefret. Ama bütün bunların kesişimi: Yalnızlık. “Benim adım Ryan. Nereden geldiğimi...