"Oğlum, izin verir mi sence?"
Aydın yediği elmadan bir ısırık daha alıp kenara bıraktı o sırada karşı koltukta hafifçe eğilmiş, etrafına kaçamak bakışlar atarak kendisine soru soran Fatih'e baktı.
"İzin almayacağım aslan parçası." dedi Aydın kafasını iki yana 'hayırdır' gibisinden sallarken. Fatih dümdüz suratına baktı, ardından kahkaha attı. Dişlerini gösterip gülerken koltuğa yaslandı.
"Ertuğrul, duydun mu izin almayacakmış." dedi Fatih alay dolu gülüşün arasında.
"Aydın, kusura bakma ama bir siktir git. Sen Özgür'ün izini olmadan değil bara, sana yaklaşabilecek herhangi bir cinsin olduğu ortama bile giremezsin." Ertuğrul mutfaktan bir içki bardağı ile gelirken Aydın ona ters ters baktı.
"Oğlum siz dangalaksınız, Özgür bana karışabilir mi sizce? Sadece haber veririm ve giderim, kabul etmezse ağzının üstüne bir tane-" tam eliyle ağzının üstüne nasıl vuracağını gösterirken açılan ve kapanan kapı sesinden saniyeler sonra Özgür salonun girişinde göründü.
Yarım saattir banyodaydı ve zaten her zaman temiz görünen çocuk duştan sonra daha da güzel duruyordu. Masmavi gözleri, dağınık nemli saçları, kırmızımsı dudakları ve al al olmuş yanağı ile öyle güzel görünüyordu ki Aydın eli havada öylece kaldı. Çok güzeldi.
Özgür ise kendisine her an ağlayacak gibi bakan Aydın'ın farkında olmadan saçını karıştırarak içeri girdi. Gözleri salonu turluyordu, kaşları çatıldı.
"Amına koyayım bir gittim geldim salonu dağıtmışsınız hemen. Yemek yediğiniz tabakları mutfağa götürmek bu kadar mı zor?" miyavlaya miyavlaya yürürken en sonunda eşinin yanına oturdu. Aydın ona büyülenmiş gibi bakıyordu, gözleri dolu dolu olmuştu.
"Ben bu elimi kırarım," dedi az önce yalandan da olsa ağzının üstüne vurma planı yaparken. Elini yumruk yaptığında Özgür'ün anlamsız bakışları ona döndü.
"Niye? Salak mısın?" dediğinde Aydın dişlerini sıktı ve kedisine yaklaştı. Kırmızı dudaklara göz ucuyla bakıp ilk başta kokusunu içine çekip ardından yumuşak ama yoğun bir şekilde öptü.
"Allah'ım, nasıl ya..." dedi Özgür'ün yüzünü incelerken. "Böyle güzel olunmaz, aklımı kaybedeceğim ben."
Özgür ona istemsizce gülümsediğinde bir daha yavaşça yaklaşıp kırılacak bir eşyaymış gibi nazikçe öptü. Onu pamuklara sarıp saklamak istiyordu, inanılmaz derecede güzeldi.
"Aydın sen az önce ne diyordun?" dedi Fatih imalı bir sesle. Aydın onun sesini duyduğunda kedisinin mavi gözlerinin hipnoz etkisinden çıkıp kedisinin dudaklarından ayrıldı ve ona döndü. Özgür'ün elini sıkıca tuttu.
"Kes." dedi sadece, Özgür'e olan zaafı yüzünden bunlara dalga konusu çıkıyordu.
"Ne diyordu?" diye sordu Özgür boşta kalan elini sehpaya uzatıp paketin içinden bir sigara çıkarırken.
Tamam, şimdi tam zamanıydı.
"Kurban olduğum," dedi Aydın sigarasını yakan eşine bakarken. Her hareketini hayran hayran izliyordu. "Bizimkiler çıkıp biraz eğlenelim, uzun zamandır çıkmıyoruz falan diyorlar...."
"Hayır." dedi Özgür direkt. Aydın kafasını sallayıp Fatih'e döndü.
"Hayır." dedi ona destek çıkararak.
"Ya ne kılıbık adamsın sen..." dedi Fatih yalandan yüzünü buruşturup.
"Fatih," dedi Aydın bıkmış gibi. "Bak adam falan ayıp oluyor."
Özgür ayısına güldüğünde diğerleride bu duruma alıştıkları için çok fazla takmadılar.
"Özgür sen de gel?" dedi Fatih, aslında daha önce sormamasının sebebi Aydın'ın korkusundandı. Özgür'ü öyle mekanlara sokmak istemiyordu.
"Hayır." kedisi o kadar net cevaplar veriyordu ki bu netliğine azdı. Dişlerini sıkıp ona yaklaştı, boynundan sıkıca öptü.
"Allah'ım ne güzel hayır diyor," dedi sıkılı dişlerinin arasından, ardından inanamayan bir ifadeyle arkadaşına dönüp işaret parmağı ile Özgür'ü gösterdi. "Olum baksana bu güzellik benim lan, çok garip değil mi?"
"Evet, Aydın yine hayatı ve Özgür'ün varlığını sorguladığına göre bizim gitme zamanımız gelmiş." dedi ayağa kalkarken. Ertuğrul'da hemen arkasından bardağı kenara bırakıp kalktı.
"Siktirin gidin." dedi yanında oturmuş, sigarasını içen kedisini öpmeye başlarken.
Arkadaşları küçük bir küfür savurup Özgür'e selam verip dış kapıya ilerlediler, kapıyı açıp konuşa konuşa dışarı çıkıp arkalarından yine çelik kapıyı çektiler.
Aydın ona biraz daha yaklaştı, boynunu öpmeye çabalarken kedisi sigarayı rahatlıkla içemeyeceğini anladı ve küllüğe bıraktı. Aydın önündeki engel kalktığında Özgür'ü belinden tutup kendisine çekti. Anında boynuna gömüldü yeniden
"Aydın, eğer canın sıkılıyorsa beraber eğleniriz." dedi Özgür saniyeler sonra. "İzin vermek istemedim çünkü öyle mekanlara ne zaman gitsen mutlaka sinirleneceğim bir olay oluyor. Onun yerine gidip deniz kenarında gezelim daha güzel olmaz mı?"
Aydın kedisi konuşurken kafasını kaldırıp mavi gözlere baktı, bir de anlayışlı anlayışlı konuşuyordu.
"Yav sen sana kurban olurum orospu çocuğu." dedi Aydın dayanamayıp, kedisi kaşlarını çattı.
"Küfür etme piç kurusu." dediğinde Aydın sırıttı ve iri elini kaldırıp tam çocuğun yüzüne oturtacak şekilde tutup yaklaştırdı ve sıktı.
"Sikecem şimdi güzelliğini ha." dedi yüzünü tuttuğu çocuğa, kedisi patileri ile koluna vurduğunda çocuk nefes alsın diye elini geri çekti ama çekmeden önce yüzüne hafif sertlikte bir tokat attı.
"Acıyor orospu çocuğu." dedi Özgür sinirle kendisine dönüp, Aydın sıkılı dişlerinin arasından çenesini sertçe sıktı.
"Çok güzelsin, delireceğim." dedi yeniden çenesini savururken.
Özgür bu sefer sinirlenip miyavlamaya başladığında onu dinlemeden ayağa kalktı, küfürleri daha çok azdırıyordu çünkü. Bu çocuğun nefes alışı bile kendisini yükseltiyordu.
"Hadi zilli, kalk gezelim biraz." dediğinde Özgür'ün miyavlaması kesilmişti.
"Aferin." dedi Özgür ayağa kalkıp. "Bekle, üzerimi giyinip geliyorum."
Kedisi yatak odasına giderken koltukta duran tesbihini alıp çevirmeye başladı ve kapıya ilerledi.
Özgür ile vakit geçirmek her şeyden daha güzeldi aslında.