17

61 5 4
                                    


Bu bölüm Jungwoo'nun bakış açısından yazılmıştır.

Kalbim deli gibi atıyordu. Kapıyı açıp evden dışarı çıktığımdan beri gözyaşlarıma söz geçiremiyordum. Az önce ne yaşadığıma, ne yaşadığımıza dair kendime hiçbir açıklamam yoktu. Sadece onun kalbini kırmamam için ordan ayrılmam gerektiğini hissederek çıkıp gitmiştim. Ama benim kalbim paramparçaydı. Her şey cevapsız bir şekilde bütün çıplaklığı ile yüzüme vurulmuştu.

Binanın giriş kapısına doğru geldiğimde duraksadım. Onlarca gözyaşı düşmüştü gözlerimden. Giriş kapısının ardında o adamı gördüğüm an düşmeye hevesli bütün gözyaşlarım içime çekilmişti. Öylesine etrafa ve binanın pencerelerine bakıyordu. Gitmek istemiyor gibi davranması beni hiç hissetmediğim bir kıskançlık duygusunun içine sokmuştu. Telefonuna baktı. Birisiyle konuştu. Ara ara tekrar evin ziline doğru yönelip sonrasında tereddüt ederek geri çekti elini. Tekrar gelmemesi gerekiyordu. Asla o zile basmamalıydı.

Binanın içinde merdivenlere oturup bir süre daha onun gitmesini bekledim. Kapıyı açıp çıkıp gidebilirdim. Muhtemelen tanımazdı bile. Ama bunu tanrısal bir mucize olarak görüp içeri girmesini istemiyordum. Artık ağlamıyordum. Sadece çocuğa bakıp düşünüyordum. Tamamen ne olduğunu bilmiyor olsam da Nabi hiçbir şeyi yalanlamamıştı. Ve bu kafamda çok kötü şeylerin dönmesine neden olmuştu. Sonunda yavaş yavaş karşıdaki yola girip gözden kayboldu. Benim ise duran gözyaşlarım tekrar bıraktı kendini. Sevdiğim kadının bana son bakışını hatırlıyordum. Çok üzgündü, darmadağındı. Onu şimdiden özlemiştim. Nabi'yi çok özlemiştim. Paramparça olan kalbim tekrar yukarı çıkıp sımsıkı sarılmak istiyordu ona. Yine de kalbimi dinlemeden binadan dışarı çıktım.

Eve kadar yürüdüm. Hafif bir bahar yağmuru vardı dışarıda. Var olan bütün planlarımı unutup eve girdim. O sırada Jaehyun odasından çıktı. Bir şeyler olduğunu fark etmişti. Fark edilmeyecek gibi olmadığımı biliyordum.

'İyi misin?'

Sadece gözlerine bakıp sessizce odama girdim. Sadece uyumak istiyordum. Uyumak ve son bir saat içinde yaşadığım her şeyi basit bir kabus olarak bellemek istiyordum kafama. Evet. Muhtemelen başımıza gelecek olan zorunlu ayrılığı kafama çok takıp böyle bir kabus görmüş olmalıydım. Ama değildi. Her şeyi hissediyordum. Kalbim kırılıyordu. Uyumak istiyordum.

Rüyamda Nabi'yi görmüştüm. Yatağımda uzanıyorduk. Saçlarını kokluyor, dudaklarını öpüyordum usul usul. Baştan aşağı sırılsıklam aşık olduğum kadının bir şeyler anlatırken etrafa attığı boş bakışları izliyordum. Bana bakakalışını, gülüşlerini izliyordum. Gülümserken öpüyordum sevgilimi. 'Beni bırakıp gitme.' diyordum. 'Kalbim hep seninle Jungwoo.' diyordu bana. Ben ise defalarca tekrarlıyordum.

'Gitme.'

'Beni bırakıp gitme Nabi.'

'Yanımda kal.'







'Jungwoo!! Uyan. Hadi uyanman lazım.'

Gözlerimi hafifçe araladım. Birkaç kişiyi görsem de kim olduklarını çözemiyordum.

'Jungwoo konuşmamız lazım.'

Gözlerim kendine gelmeye başladığında Hyerin, Johnny ve kapının girişinde Jaehyun'un bana baktığını gördüm.

'Eve gelir gelmez yattı. Alkol falan da almamıştı.' dedi Jaehyun endişeli gözlerle bana bakarak.

'Aşk sarhoşu arkadaşımız.' dedi Johnny. Hyerin ise Johnny'nin koluna sertçe vurduktan sonra yanıma geldi. Hyerin üzgündü. Ağlayacak gibiydi. Hiçbir şey kötü bir kabus değildi.

maybe one day | jungwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin