3

199 15 3
                                    

2. Bölümdeki şarkı burda da bir sahnede geçiyor o yüzden buraya da ekliyorum o şarkıyı :)

Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim :)




Pazar gününe gelene kadar kendimi bir çok şeye odaklamaya çalıştım. Konuşmamızdan sonra eve gidip senaryomu geliştirmek için farklı araştırmalar yapmaya çalıştım. Binamızın ev sahibimiz tarafından güzelce dizayn edilmiş bir çatısı vardı. Neredeyse bahçe havası veriyordu. Böylelikle hem şehrin kaosunun içinde olup hem de sessiz bir bahçede gibi hissedebiliyordunuz. Neredeyse her akşam oraya çalışmaya gittim. Bana en çok ilham veren yer orasıydı. Hyerin'den de kaçmak istediğim için evde durmak istemiyordum. Çünkü dikkatsizliğimi, dalıp gittiğimi anlayacak ve durumumun ciddiyetini daha çok fark edip beni artık anlatmaya zorlayacaktı. Ne kadar hücrelerime kadar hissettiğim ve kendimi bunu hissetmekten alıkoyamadığım bir şeye tutulduğumu bilsem de konunun bilinip konuşulacak bir konu haline gelmesini istemiyordum. Çünkü bilinen bir gerçek ki bir şey konuşulmaya başlanıyorsa artık onun geri dönüşü yoktur ama ben böyle olmasını istemiyordum. Yine de odaklanmak, çalışmak çok zordu. Kafamda artık sadece geçmişteki anlarımız da yoktu. Artık pazar gününü de düşünmeye başlamıştım. Geçmişin kafamı kurcaladığı yetmiyormuş gibi bir de gelecekte olabilecekleri düşünüyordum. Tekrar tekrar yaşadıklarımıza dönüp acaba yanlış bir şey söyledim mi diye düşünüyordum. Artık kafayı yememe ramak kalmıştı.

Cumartesi gecesiydi ve yine terastaydım. Odaklanamamanın doruk noktalarını yaşadığım anda bilgisayarımın kapağını kapatıp oturduğum banka koydum. Ayaklarımla bağdaş kurup gözlerimi kapattım ve kendimi şehrin uzaktan gelen gürültüsüne verdim. Cumartesi gecesi olduğu için sürekli eğlenen, mutlu ve sarhoş bir şekilde bağıran insanların sesleri geliyordu. İstemsizce gülümsedim. Aklıma bölüm arkadaşlarımla yaşadığım güzel anlar geliyordu. Böyle zamanlarda yurtdışında yaşamaya gideceğimi hatırladığımda yüreğim burkuluyordu. Yine de kendimi güzel anılara odaklamaya çalıştım. O sırada telefonumun titreme sesini duydum. Elimi attığım yerde yoktu. Bir süre titremeye odaklandığımda bankın arasından yere düştüğünü fark ettim. Uzaktan kimin aradığına baktım. Arayan Jungwoo'ydu. Telefona cevap verme isteğiyle elimi bankın arasından geçirip telefonu almaya çalıştım ve birkaç saniye sonra yaptığım salaklığın farkına vararak düzgün bir şekilde telefonu elime aldım.

'Alo?'

'Na Bi?'

'Evet. Benim.'

'Nasılsın?'

'İyiyim teşekkürler. Sen nasılsın?'

'Ben de iyiyim teşekkür ederim.'

Birkaç saniye ikimiz de bir şey söylemedik. Kalbim deli gibi atıyordu ve kalbime nazaran sesimin bu kadar sakin çıkmasına çok şaşırıyordum. Sesi bile çok etkiliyordu beni. Kafamda evde oturduğu ve eline telefonu alarak beni aradığı anı hayal ediyordum. Telefonu tutuşu bile çok güzeldi.

'Şey... Sadece yarınki randevumuzu hatırlatmak istemiştim. Geliyorsun dimi?'

'Evet. Öğlen demiştik diye hatırlıyorum.'

'Evet öyle demiştim ama işin varsa daha erken ya da geç de olabilir.'

'Hayır hayır. Bütün günümü sana ayırdım.'

Hafifçe güldü. Göremesen de dudaklarının kıvrımlarını hissedebiliyordum. Kulaklarım yine kızarmaya başlamıştı.

'Peki. O zaman bütün gününü bana ayırdığın için teşekkür ederim.'

'Rica ederim.'

Hafifçe güldüm. Konuşmanın artık bitmesi gerektiğini ama ikimizin de anlamsız uzattığını fark etmiştim ve bir süre sonra bundan rahatsız oldum. Sanırım onunla daha çok yüz yüze konuşmak istiyordum.

maybe one day | jungwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin