20 -final-

83 2 7
                                    



Coğrafi olarak yaşanılması mümkün en uzun gece her yılın 21 Aralık gecesiydi. Haziran ayında, yağmur mevsiminin gelişi ile müjdelenirmişcesine gelen kavuşmamızın gecesi ise benim için en uzun geceydi. Mutluluktan iki kelime bile edemediğim bir geceydi.

Yağmur dinene kadar tentenin altında keyfini çıkardığım dudaklarına yağmurdan sonra ani bir hareketle sürüklediğim evimin bina giriş merdivenlerinde de devam ettim. İnanılmaz gergin ve özlemle indiğim merdivenleri gözlerinin içine baka baka, kavuşmayı dibine kadar yaşaya yaşaya çıkıyordum. Hyerin uyanmasın diye sessizce kapıyı açtım. Etrafa bakarken odasının kapısını kapalı görünce uyuduğunu düşünerek Jungwoo'nun odama geçmesini söyledim. Elimden tutarak beni de odaya çekmeye çalışıyordu. Fısıltılarla ceketimi kuruması için asmam gerekiyor desem de ceketi sandalyenin üzerine gelişigüzel koyduktan sonra ellerimi tutarak geri geri odama doğru yürüdü. İlerlerken içeri girdiğim an tek elimle sessizce kapıyı kapattım. Yatağın tam dibinde ellerimi nazikçe bıraktı ve yatağa oturdu. Bırakmaktan çok havada asılı kalmış, ellerini bekliyor gibiydi ellerim. Yine de sabırsız vücudum ona doğru çekildi. Altımdaki eşofmanı çıkartarak kucağına oturup yatağa doğru uzandım onunla birlikte.

Öpüyordum. Defalarca öpüyordum onu. Karanlıkta yüzünü seçebilmek çok zordu ama öpmek için spesifik bir nokta belirlememe gerek yoktu. Onu öptükçe daha da asabileşiyordu, bir nefes de olsa dudaklarından ayrılmak daha da zor hale geliyordu benim için.

'Seni özlemekten delireceğim sandım Nabi.'

Kulaklarımda aniden sessizce yankılanan bu ses, hissettiğim tüm duyguları daha da yoğun hissetmeme sebep olmuştu. Gözüm artık karanlığa alışmaya başlamıştı. İlk önce parıl parıl parlayan kahverengi gözlerini seçebildim. Turuncu saçları da benimle alay edermişcesine gözleriyle uyum sağlıyordu parlaklık konusunda. Tekrar öptüm dudaklarını. Her öpüşümde geri çekilip gözlerine derin derin baktım. Bana doğru dalıp giden ifadesine bayılıyordum.

'Konuşurken tutmaya çalıştığım ellerini her çektiğinde aklımı yitirdim Jungwoo. Gerçekten gideceğine ikna olmuştum. Ne dersem diyeyim dokunulmaz noktaya gelmiş gibiydin.'

'Normal şartlarda hayatım boyunca aldığım hiçbir karardan dönmedim. İnatçılıktan çok mantıklı olduğuna inandığım için yaptım bunu.'

Gülümsedim.

'Normal şartlar mı? Bu konuyu anormal yapan neydi?'

Gözlerime baygın ve hiç görmediğim bir ciddilikte baktı.

'Sen.'

Beni kucağından yatağa doğru çekip yanıma doğru uzandı. Üstten bakışlarının eşliğinde dağılmış saçlarımla oynuyordu. Kollarının arasında, dünyanın en güzel kokusu güzel vücudundan burnuma doğru yayılıyordu.

'Seninle tanışma ve seni sevme hikayemi sana bir kere anlattım. Belki Johnny, Jaehyun ya da diğer çocuklar da bir şeyler anlatmıştır sana. Atladığım şeylerden bahsetmişlerdir. Çaresiz aşkımın hatırlamadığım, hüzünlü detaylarına değinmişlerdir. Ama daha önce seni ne kadar sevdiğimden hiç bahsetmedim.'

Hafifçe gözlerini kaçırdı. Yıllarca beni severken, benim kampüs koridorlarındaki hatırlamadığım hallerime kaçamak bakışlar atarken bile bu kadar utangaç hissetmediğini düşünmeye başlamıştım.

'Anlat bana.' dedim sessizce. Tekrar gözlerime döndü.

'Nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyorum.'

Biraz düşündüm. Benim için en yoğun duyguları yaşadığım an, kendimden eminken Jungwoo'yu gördüğüm anlardı. Kendime verdiğim bütün sözleri, aynada kendimle konuşmaya çalıştığım her şeyi unuttuğum anlardı. Ondan hoşlandığımı hissettiğim an sürüklenerek stüdyoya gittiğimde ilk göz göze geldiğimiz andı.

maybe one day | jungwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin