2

223 23 2
                                    

Projeksiyonun yüze vurma sahnesinde film oynarken filmin arkada çalan çok güzel bir müziği var. Ders kısmında o müziği dinlemeniz için ek olarak bırakıyorum. Na Bi'nin içindeki sinema aşkıyla daha yeni tatmaya başladığı aşkı içinde nasıl harmanladığına dair bir şey anlatmak istedim o sahnede :)

Umarım beğenirsiniz :)





Güneşin yaptığı ışık oyunlarına aldanıp bir insandan etkilendiğim günün üzerinden bir hafta geçmişti ama... 

Açıkça söylemek gerekirse onu asla aklımdan çıkartamıyordum. Sadece bir kere gördüğüm için aynı sahne sürekli kafamın içinde dönüp duruyordu. Bana bakışı, dudağının hafifçe kıvrılışı, arkadaşına dönüşü. Aynı hareketleri kafamın içinde sürekli sürekli yapıyordu ve bir sonraki her zaman bir öncekinden daha çekici geliyordu. 

Bir hafta boyunca kampüste gözlerim onu aramıştı ama hiçbir yerde görememiştim. Görüntü dersi için bahçede tiyatro ekibinden oyuncu arkadaşlarla çekim yaparken etrafa o kadar çok bakmıştım ki arkadaşlarım dikkatimin çok dağınık olduğunu söyleyip kamerayı benden devralmışlardı. Dikkatimi böyle bir şeyin dağıtması hem inanılmaz derecede sinirimi bozuyor hem de içten içe kapılıp gittiğim şeye daha da kapılıyordum. Çarşamba günü sabah dersten Hyerin'i ekip Müzik bölümüne bile gitmiştim. Ne dersten çıkanlar arasında ne de müzik odasında enstrüman çalanlar arasında vardı. 

Bugün cumaydı ve bütün hafta kulaklarım uzaktan bir keman sesi duysa da oraya doğru gitsem diye düşünsem de asla olmamıştı. Ya okula gelmiyordu ya da ben gerçekten şanssızdım.

'Na Bi, Na Bi, Na Bi, Na Bi...'

Daldığım düşüncelerimden bir anlığına çıktığımda sürekli adımı tekrarlayan Hyerin'i fark ettim. Anfi sırasına kolunu yaslayarak yatmış direkt yüzüme bakıyordu. Bense onu gerçekten fark etmeyecek kadar düşüncelere dalmıştım. Hyerin'e doğru döndüğümde kafasını sıradan kaldırdı.

'Sana cidden bir şeyler oldu.'

'Farkındayım.'

'Yardım edebileceğim bir şey mi?'

Durup Hyerin'e baktım. Söylemeyi çok istesem de bir kere gördüğüm bir insan için bu kadar yaygara koparmanın bir anlamı yoktu. Kaldı ki bir daha görmeyeceksem büyük ihtimalle yüzünü ve yaşadığım o güzel sahneyi de zamanla unutacaktım. 

Kafamı Hyerin'e doğru hayır anlamında sağa sola salladım. Hyerin bir süre durduktan sonra omzuma vurdu.

'İyi kalk o zaman. Bugün cuma biliyorsun işe gitmem lazım. Senin de dersin var.'

'Off bugün girmesem mi diye düşünüyorum aslında.'

Hyerin dediğim şeyden sonra çantasından ince bir defter çıkartıp kafama vurdu.

'Ya... Kimsin sen? Na Bi'me naptın çabuk söyle?'

'Biraz yorgunum Hyerin. Kang Min Hoca beni böyle görürse kendime gelmem için bana İran Sineması ile ilgili derin bir makale yazdırması muhtemel.'

'Bence yazdırsın.'

Durup Hyerin'e sinirli bir şekilde baktım. Elime kendi defterimi alıp Hyerin'in kafasına vurdum. Hyerin'in tepkisiyle kahkaha atmaya başladım.

'Ya... Ne var? Sen anca bu dilden anlarsın yoksa hızla düzelecek gibi değilsin.'

Ne yazık ki Hyerin haklıydı. 4 senedir böyle olduğum bir gün bile yoktu. Dersleri asla ekmezdim ve hocalar da bunu bilirdi. Kang Min Hoca beni sınıfta görmeyince büyük ihtimalle korkup beni arayacaktı. Her türlü fırçayı yiyeceğimi düşündüğüm için derse gitmenin daha mantıklı olacağını düşündüm.

maybe one day | jungwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin