“Sanırım korumam gereken bir iffetim var.” Angeline, kendini ondan nasıl ayırdığını bilmiyordu. Üstelik ona çok ayıp bir şeyler söylemişti. Kadın, yüzünün kıpkırmızı olduğuna emindi.
“Kızardın.” Vincent, bunu tabi ki kaçırmayacaktı. Kadının masum biri gibi kıpkırmızı olması ve utanması ona garip geliyordu. Adam onu bulmuştu ve bu sefer bırakmayacaktı. İçindeki iyiliği bir şekilde hissedebiliyordu.
‘Bir şeytanın içindeki meleği nasıl hissediyorsun, sevgilim?’ Mabelle, onun zihninde dolaşıyordu. Vincent genelde buna izin vermezdi ama buraya gelmeden önce, baş melekler bunu emretmişti. Mabelle, onun duygularını ve düşüncelerini kontrol edecek, onlara rapor verecekti. Tanrı aşkına, bu kadın gerçekten cehennemin dibini boylamayı hak ediyordu.
‘Senin hissedemiyor olman doğal, Mabelle. Çünkü sen duygusuz birisin. Şimdi, zihnimden defol.’ Vincent kaşlarını çatıp gözlerini ileriye dikmişti. Angeline’de oraya bakıyor ama bir şey göremiyordu.
“ Vincent?” Belki de pişman olmuştu. Kim bir rahibeyi isterdi ki? Üstelik daha evden dışarı çıkmamış birini.
“Üzgünüm.” Diye mırıldandı kendince.
“Neden üzgünsün?” Vincent onun ne düşündüğünü anlamıştı. Adamı yanlış anlamıştı. Bunu düzeltmesi gerekiyordu. Karşısındaki kadını kırmak en son isteyeceği şeydi.
“B-ben bilmiyorum..” Kafasını diğer tarafa çevirip derin bir nefes aldı. Ne diyecekti? Benimle aranda bir şeyler olmasını istemediğin için üzgünüm mü? Ya da, seni öptüğüm için üzgünüm, hangisi daha iyi olurdu?
“Sen bir şey yapmadın.” Vincent parmağıyla onun yüzünü kendine çevirmiş ve tekrar bir öpücük vermişti. Angeline, cevap vermek yerine gülümsemişti.
“Seni kaçırırsam peder ne düşünür?” Vincent, bunu gerçekten düşünmüştü. Kısa bir anlığına da olsa. Kadını kaçırıp, her şeyi hatırlamasını sağlamak istiyordu. Ama yapamazdı. Eğer böyle bir şeye kalkışırsa melekler onun kanatlarını alacaktı. Bu da hiç iyi olmazdı. Eğer kanatlarını kaybederse güçleri de elinden giderdi ve o hiçbir zaman sevgilisine sahip olamazdı.
“Bunu yapmayacağını bildiğim için, pederin ne düşüneceğini önemsemiyorum.” Angeline, gözlerindeki parıltılarla fazlasıyla zeki olduğunu belli ediyordu.
“Yine de şu an yapmak istememem ileride yapmayacağım anlamına gelmiyor.” Bu sefer gerçekten kızı korkutmuş olabilirdi. Önemsemedi. Sonuçta Angeline her şeyi hatırlayacak ve onu kabul edecekti.
“İleride? Beni bırakmayı düşünmüyorsun yani?” Kadın kendini gelecek planı yapıyormuş gibi hissetti. Aralarında ilerleyebilecek bir ilişki olduğunu düşünmüyordu. Yine de onun böyle demesi, hoşuna gitmişti.
“Yoksa sen beni bırakmayı mı planlıyorsun?” Vincent, yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle kadına döndü. Angeline o an öleceğini düşündü. Hatta belki de ölmüştü. Gözleri onu adeta delip geçiyordu. Eğer böyle yapmaya devam ederse, kadın birkaç güne kalmadan ölebilirdi.
“Evet?” Vincent, onun yüzüne daldığını görünce gülümsemesini genişletti. Her zaman kadın da bu etkiyi yaratmıştı. Şimdi de yaratacağını biliyordu.
“Hayır.” Net cevabı onu az da olsa rahatlatmıştı.
“Öyleyse seni kesin kaçıracağım. Ama önce bir şeyler yemelisin.” Vincent, restoranın önüne geldiğinde durmuş ve Angeline kapıyı açamadan onu kucağına almıştı.
“Bugün yürümek yok, melek.” Angeline, kıkırdamasına hâkim olamadı. Eğer peder onu bu halde görseydi kesinlikle eve geri yollardı.
“Bana neden melek diyorsun?” Bir an kafasına takılan ilk soruyu sormuştu. Sırf onu konuşturmak için. Çünkü Vincent, başını onun boynuna gömmüş ve yürüyordu. Eğer bu şekilde devam ederse takılıp düşebilirdi.
“Rahatsız mı oluyorsun?” Sanki çok önemli bir noktaya değinmiş gibi onun suratını izledi. Evet, gerçekten iyi bir noktaya değinmişti.
“Hayır. Hoşuma gitti. Sanki bana ait olmayan bir şey gibi. Yine de senden duymak güzel.” Angeline, başını onun göğsüne yasladığında Vincent kasılmıştı. Demek ki Angeline, içindeki şeyi az da olsa hissedebiliyordu.
“Geldik.” Kızı yere bırakıp sandalyeye oturmasını işaret etti. Gözlerindeki endişe, Angeline’i korkutmuştu.
“Ne yiyeceksin?” Kadın menüyü incelerken, Vincent onu izliyordu.
“Sen bir şey yemeyecek misin?” Karşısındaki kişi bir şey yemezken onun yemesi terbiyesizceydi.
“Hayır, seni izlemeyi tercih ederim.” Vincent’ın cevabıyla iyice kızaran Angeline başını resmen menüye gömmüştü. İlk gördüğü şeyi sipariş edip ona tekrar döndüğünde ellerini birleştirmiş, içinden sayı saymaya başlamıştı.
“Burayı beğenmediğini mi düşünmeliyim?” Vincent onun ne düşündüğünü bilse de kadını konuşturmayı seviyordu. Vereceği cevaplar, onu hep şaşırtmıştı. Bu, yüzyıllar geçse de değişmeyecek bir şeydi.
“Böyle düşünmeni istemiyorum. Sadece, seninleyken içimde harekete geçen bir şeyler oluyor. Sanki seni daha önceden tanıyormuşum hissine kapılıyorum.” Angeline içindeki huzursuzluğu ona nasıl anlatacağını bilmiyordu. Vincent, ona gerçekleri söylemek ve sıkıca sarılmak istiyordu. Yine de yapamazdı.
‘İstersen ona söylemeyi dene Vincent, hı? Sevgilim, eğer böyle bir şey yaparsan sonsuza dek mutlu oluruz.’ Mabelle, yine zihnini kurcalıyordu. Bu kadın, gerçek bir şeytandı.
“Aynı şey bana da oluyor. Sanırım sana ilk görüşte âşık olmamın sebebi bu.” Vincent, aşkını ona ilan etmişti, milyonuncu kez. Ama bu sefer farklıydı. Bu sefer, bedeni bir rahibeydi ve şeytan olarak doğmuştu.
“Buna sevindim.” Angeline, sipariş ettiklerine yemeye başladığında Vincent onu izliyordu. Hiçbir hareketini kaçırmak istemezmiş gibiydi.
“Bir şeyler yemek istemediğine emin misin?” Onun sesini duymak için boş şeylerden konuşuyordu. Vincent’ın sesi onun ruhunu dinlendiriyordu. Eğer böyle olmasaydı, kesinlikle yapmazdı.
“Eminim, melek.” Vincent, arkasına yaslanıp bakışlarını etrafta gezdirdi.
“Sevgilin yok mu?” Angeline, aklındaki soruyu pat diye sormuştu. Nasıl sorması gerektiğine karar verememiş olsa da bu hali çok kabaydı.
“Senin için bir şey değiştirir miydi?” Vincent, alaycı tavrını belli ki geri çağırmıştı.
“Hayır.” Angeline gözlerinin yaşarmasını engellemek için başka şeyler düşünmeye çalıştı. Yine de adamın söylediği kelimeler canını yakmıştı.
“Eğer gerçekten bilmek istiyorsan yok. Ama olmasını isterdim.” Vincent kadına yaklaşmış nefesini yüzüne verir hale gelmişti. Angeline başını yemeğinden kaldırıp gözlerini ona dikti.
“O zaman, onu bekletme. Eminim mutlu olacaktır.” Yüzüne yerleştirdiği geçici gülümseme kadını şimdilik dizginlemişti. Onun karşısında ağlamak istemiyordu. Nedense içinde bir şeyler onu istemiyordu. Bir tarafı ona ihtiyaç duyarken, diğer tarafı onu öldürmek istiyordu. Böyle bir düşünce aklından geçmemiş olmalıydı.
“Kalksak iyi olacak.” Angeline yemeğini bırakıp arkasına yaslandığında Vincent hala gülümsüyordu.
“Yani, sevgilim olursan mutlu mu olacaksın?” Adam, acele ettiğini biliyordu yine de onu çok beklemişti. Evden çıkması için her gün başında beklemişti. Bebekliğinden bu yana nasıl dayandığını kendisi de bilmiyordu. Bir bebekken bile parlayan gözleri, onu etkiliyordu.
“B-ben.. Sen ciddi misin?” Angeline ne diyeceğini bilememişti. Vincent, ona şaka yapıyor olmalıydı.
“Yoksa bana inanmıyor musun, melek? Güvenini kaybetmek için ne yaptım?” O haklıydı. Genç adam, hiçbir şey yapmamıştı. Daha fazla güveni hak ediyordu.
“Bir tarafım seni isterken, diğer tarafım uzak durmam gerektiğini söylüyor Vincent. Emin değilim.” Söyledikleri Vincent’ı korkutmuştu. Dudakları bir çizgi halini aldığında, Angeline onu kırdığını anlamıştı.
“Bekleyeceğim, melek.” Vincent tekrar kendine gelip gülümsediğinde gözlerindeki hüzün orada duruyordu. Angeline, bundan nefret etmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Yapımı
RomanceBir melek, bir şeytana âşık olmuştu. Peki, bu cehennem yapımı ona âşık olacak mıydı?