Gece boyunca peder, neredeyse her saat başı kadının odasına girmiş ve onu kontrol etmişti. Bu kadar çok niyetini belli etmesi, Vincent’ı kızdırmıştı. Adam, dudaklarını son kez kollarındaki meleğin dudaklarına bastırdı ve odadan çıktı. Mabelle ile konuşması gerekiyordu. Mabelle, Angeline’i sevmiyordu ama adamın dediklerini yapmak zorundaydı. Kanatlarını gecede çırpıp binanın tepesine oturduğunda kadın onu bekliyordu.
“Küçük sürtükten ayrılman neden bu kadar uzun sürdü, merak ediyorum doğrusu. Yoksa işi pişirdiniz mi?” Mabelle, her şeyi bilmesine rağmen onu sinir etmeyi seviyordu. Eğer Vincent bir yanlış yaparsa, bunu baş meleklere bildirecek olmanın verdiği mutluluk kadını güçlendiriyordu. Çünkü ne adamı paylaşabiliyor ne de kadına zarar verebiliyordu.
“Bir şeyler yapsaydım, bunu söyleyeceğim en son kişi sen olurdun.” Vincent buz gibi ses tonuyla onu cevapladı. Bu kadından kısa bir süre içinde kurtulması gerekiyordu. Ama daha Angeline kendini bilmezken, bunu yaparsa bir daha ona dokunamayabilirdi.
“Beni kırıyorsun, Vincent.” Kadın, elindeki törpüyü aşağıya fırlattı. “İşini halletmen için son bir hafta melek. Sonra benim kollarıma koşacaksın ve ben seni kollarımla zevkle saracağım.” Mabelle, iğrenç düşüncelerini aktarmıştı adama.
“Bu hayallere nereden kapıldığını bilmiyorum Mabelle. Kendini başka birine satmayı dene.” Vincent, o kadar umursamaz davranıyordu ki kadın bir an karşısında çıplak dolaşsa ilgisini çekemeyeceğini düşündü.
“Hadi ama! Bir şeytanla birlikte olamazsın. Bunu sen de çok iyi biliyorsun.” Mabelle, sonunda biraz mantıklı konuşmaya başlamıştı. Ama Vincent bunları duymak istemiyordu. Angeline onundu ve her zaman da öyle kalacaktı.
“O bir şeytan değil!” Başını hızla sallayarak ona doğru döndü. Doğruca gözlerine bakıyor ve söylediklerini inkâr etmesi için zorluyordu.
“Babasının bir şeytan olduğunu unutuyorsun sanırım. O artık aynı kadın değil! Seni sevemez. Bir meleğe aşık olamaz.” Kadının sözleri onun canını yakıyordu. Vincent, böyle bir olasılığın farkındaydı. Kabullenmek istemiyor ve şiddetle reddediyordu. O, aynı kadındı ve onu yine sevecekti. Angeline, onu asla bırakmayacağına dair söz vermişti. Her seferinde aynı sözü almıştı Vincent ondan.
“Bu sefer de aynı, Mabelle. İçindeki şeytanı terk edecek.” Vincent bunu o kadar kararlı söylemişti ki Mabelle bir süre bir şey diyemedi.
“Yanılıyorsun, Vincent. O sadece en başta melekti. Düşmeyi kendisi istedi, yine de yarı melek olarak yaşaması gerekiyordu.”
“Onun içinde hala bir melek yaşıyor. Bunu lanet olasıca bir şeytan değiştiremeyecek. O hala aynı.” Vincent, kendini inandırmaya çalışıyordu. Bugün ki hareketlerinden kadının çoktan değiştiğini anlamıştı oysaki.
“Onun hala aynı olmadığını fark edeceksin. Umarım peder onun içindekini uyandırmadan, sen meleğini kurtarırsın.” Mabelle, onu kızdırmak istememişti. O kadar sinirli görünüyordu ki kadın bir şey demeden sabahın ışıklarında kayboldu.
*
Angeline uyandığında rüyasının etkisindeydi. Eli istemsiz olarak dudaklarına gitti ve dokundu. Dudaklarında hala onun sıcaklığını hissediyordu. Pederin kapıyı çalmadan açması kadını korkutmuştu. Yerinden sıçrayıp, elini dudaklarından çekmişti.
“Angeline, sabah duasını kaçırmak istemiyorsan acele etmelisin. Birkaç dakika içinde herkes hazırlanmış olur.” Peder, kadını uyanık bulmayı beklemiyordu. Böylece onu azarlayarak uyandırabilir ve eve göndermekle tehdit edebilirdi.
“Gecikmeyeceğim, peder.” Angeline’in buzu dondurabilecek kadar soğuk çıkan sesi adamı korkutmuştu.
“Birkaç dakika içinde.” Dedi kadının gözlerine bakarak ve arkasına bakmadan odadan çıktı. Angeline, ilk defa kilisede olduğundan şikâyetçiydi. Ya da duaya kalkmaktan. Ne olurdu bir kere geç kalsaydı? Hızla üzerini değiştirip duaya yetişmeye çalıştığında etrafta birkaç kişi dışında kimsenin olmadığını fark etti. Çok erken olmalıydı. Duvara dayanmış, kollarını birbirine dolamış bir şekilde dikilen adam dikkatini çekti. Yüzünü duvar kapatıyor, geri kalan yerlerine ise gölge düşüyordu. Biraz geri çekilip yüzüne baktığında, karşıdakinin Vincent olduğunu fark etmesi zamanını almadı. Kadın, koşarak ona doğru ilerledi ve sonuçlarını düşünmeden kollarını boynuna doladı.
“Günaydın.” Diyerek mırıldandı.
“Günaydın, melek. Beni bu kadar özleyeceğini bilseydim bütün gece yanında kalırdım.” Bunun düşüncesi bile kadının yanaklarını kızartmaya yeterken, eğer yanında uyuduğunu ve sayıklamalarını duyduğunu söyleseydi yüzü kim bilir ne renk olacaktı.
“Belki bir gün kalırsın.” Angeline, onu yanından ayırmak istemiyordu ama etrafta birkaç kişinin dikkatini çekmişti. Bu yüzden göğsünde duran ellerini çekti ve birleştirdi.
“Sanırım çok dikkat çektik.” Birkaç adım gerileyip Vincent’ın yüzüne bakmaya başlayan Angeline, ne tepki vereceğini merak etmişti.
“O zaman daha çok dikkat çekelim.” Onu belinden tutup kendine çekmiş ve unutamayacağı kadar tutku dolu olan öpücüklerinden birini daha vermişti.
“Kilisedeyiz!” Angeline, etraftakilerin duyabileceği tonda bir çığlık atmış ve onu itmişti. Bu yaptıkları, günahtı.
“Tanrı, bizi affetmeyecek.” Angeline, çok ciddi bir şeyden bahsediyormuş gibiydi.
“Bizi neden affetmesi gerekiyor? Ne yaptın?” Vincent, onun bir şey yapmadığını bilse de merak ediyordu. Her dakika, her saniye onu izlemişti. Ama yine de bunlar yetmiyordu. Zihninden geçen her şeyi öğrenmek, bilmek istiyordu.
“Sana âşık oldum.” Angeline, onun gözlerine bakarak söylemişti bunları. Kadın, parmağını onun dudaklarına bastırarak susturdu. Elinden tutup dua için onu da çekiştirdiğinde Vincent’ın gözlerinde ki mutluluk parıltıları kayda değerdi. Bu kadın, her hayatında onu mutlu etmişti ve hala da mutlu etmeye devam ediyordu.
“Ben sana zaten aşıktım, melek.” Vincent bunu ikinci defa söylüyordu. Daha önce de söylemişti. Yatak odasında. Anılarını hatırlayınca kadının saçlarına dokundu. Kokusunu özlemişti. İyice yanına yaklaşıp, pederi ve etraftakileri önemsemeden yüzünü saçlarına gömdü. Angeline, tepki vermek yerine kızarmıştı. Pederin onlara baktığını görebiliyordu.
“Peder bize bakıyor.” Mırıltısını Vincent elbette duymuştu ama başını kaldırmadı. Bir süre daha bekleyip, boynuna bir öpücük kondurduktan sonra başını kaldırdı.
“Umurumda değil.” Sakin sesi pedere kadar ulaşmıştı. Peder, kız için üzülmüyordu. Aksine onun böyle olması mutlu etmişti. Çünkü Vincent hala ona karşı koyamıyordu. Onu birkaç gün içinde isteyecek ve birlikte olacaktı. Böylece pederin işi kolaylaşacak ve istediği şeyler için kızı kullanabilir duruma gelecekti. Baş melekler Vincent’ı aldığında, ona karşı koyabilecek kimse kalmayacaktı.
Duanın bitiminde Vincent onu kolundan tutup aceleci bir şekilde dışarıya sürüklemişti. Sabah serinliği kadının titremesine yol açınca Vincent bunu bahane edip ona sarılmış ve etraftakilerin garipsemeyeceğini söylemişti. Kilisenin bahçesindeki banklardan birine oturan çift, sadece birbirine bakıyordu.
“Beni daima sevecek misin, melek?” Vincent bunu milyon kere sormuştu kadına. Dünya var olduğundan beri, bu kadın ona aitti.
“Seni daima seveceğim, aşkım.” Angeline’in ağzından kelimeler dökülürken, kadın bunları kendiliğinden söylediğini fark etti. Sanki daha önce çok tekrar etmiş gibiydi.
“Seni seviyorum.” Adamın sözleri rüzgâr gibiydi. Kadının tenini okşamıştı. Sözcükler birer birer ağzından dökülürken, Mabelle bunları beynine not etti. Hiçbir ayrıntısını unutmayacaktı ve her sözcük için kadının canını öyle yakacaktı ki, Angeline ona yalvarıp kendini öldürmesini isteyene kadar durmayacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Yapımı
RomanceBir melek, bir şeytana âşık olmuştu. Peki, bu cehennem yapımı ona âşık olacak mıydı?