Twenty Nine

616 63 59
                                    

Y.N.

Olmayan yazma yeteneğimin son kırıntılarını kullanarak hızlıca yazdığım bir bölümdü. İyi okumalar. ^_^

Bölüm sonuna doğru +18 sayılabilecek rahatsız edici içerik bulunabilir. O kısıma uyarı (!!!) bıraktım ama rahatsız olacaklar için buraya da yazayım dedim. Tekrardan iyi okumalar. <3

~~~


Bazen zamanın akışına ayak uyduramadığımı düşünüp günlerin nasıl geçip gittiğini anlayamıyordum. Okula başladığımız gün dün gibiyken çoktan ara tatile girmiştik. Karnelerimizi aldığımızda tüm notlarımın en üst seviyede olmasıyla müthiş bir tatminlik duygusu yaşamıştım. Beraberinde dans gösterimizin sorunsuz geçmesi de çok şanslı olduğumun kanıtıydı. Ailelerimizin de okul etkinliğine katılması sayesinde herkese havada uçuşup takla atarken ne kadar mutlu olduğumu göstermiştim. Sevgilim de sahneden önceki heyecanımı dinginlemeye yardım etmiş ve sahnemizden sonra kusursuz göründüğümü söylemişti.

Tüm bu sevindirici anların yanında beni hüzne boğacak durumlar da oluyordu tabii. Mesela Tae babamın ailesinin karne hediyem olan yeni bisikletimle beraber verdikleri haber.

Geçen hafta büyükannem ve büyükbabam bizi karşılarına oturtup yıllardır dibimizde yaşadıkları için son derece memnun olduklarını ama Avustralya'daki evlerini de çok özlediklerini anlatmışlardı. Başta Tae babam olmak üzere hepimiz biraz burukluk yaşasak da bir hafta içinde bu fikre alışmış ve dün onları havaalanından yolcu etmiştik. Bunu yaparken büyükannem Dae'nin bile gözlerinin dolu dolu olduğuna yemin edebilirdim.

Joon babamın Tae babamı çok iyi teselli ettiğini görebiliyordum. Tete hiç de üzgün görünmüyordu ya da ailesinden ayrı kalabilecek olgunluğa mı erişmişti bilmiyorum ama ben dünden beri o burukluğu üstümden bir türlü atamıyordum. Üstelik büyükannemler giderken buradaki evlerinin anahtarını elime tutuşturup evin tüm sorumluluğunu bana bırakmışlardı. Dilediğim gibi kullanıp orada yaşayabileceğimi söylemiş, hatta babamları yüzüstü bırakıp oraya yerleşmemle alakalı şakalar yapmışlardı. Böyle bir şey yaşanırsa Namjoon babamın yaşayacağı travmayı hayal bile edemiyordum doğrusu.

"Aklın hala dünde mi?"

Yanımda benimle birlikte adımlayan kadife sesli sevgilimin sorusuyla düşüncelerim dağılmıştı. Amacı da buydu ya zaten. Büyükannemlerin ülkeden ayrılışından sonra üstüme binen hüznü dağıtmak için elinden geleni yapıyordu Jungkook. Dün ben uyuyana kadar yanımda kalmıştı. Sabah uyandığımda pembe çerçevemin yanında romantik bir elyazısı notunu bulmuştum. Ona mesaj atar atmaz da bugün beni bir yere götürmek istediğini söylemişti. Şimdi de metrodan inmiş, el ele bazı caddelerden geçerek bahsettiği o yere yürüyorduk. Bunların hepsini beni mutlu etmek için yaptığını biliyordum ve bunun için ona minnettardım.

Henüz ergenliğimizin ortasında iki oğlan çocuğu olsak da yaşımızdan olgunca ilgileniyorduk birbirimizle. Birbirimizin kederini veya sevincini görebilecek kadar bakıyorduk gözlerimize.

"Sadece özlem hissine alışmaya çalışıyorum. Bu benim için oldukça yeni." Burukça gülümsememi saklama gereği duymamıştım.

"İşte geldik. Tüm gün kimseyi özlemeye fırsatın olmayacak çünkü başka şeylerle ilgilenmemiz gerekecek. "

Kafamı kaldırıp önünde durduğumuz çok da geniş olmayan dükkana baktım. Bir çizgi roman dükkanıydı. Gülüşümün yerini heyecanlı bir gülümseme almıştı. Uzun zamandır böyle bir yere gelmiyordum. Hatta en son ortaokul arkadaşlarımla gelirdim. Ara sıra da internet kafe buluşmaları yapıp ramen yerdik ama liseye geçip yetişkin havalarına girdiğimizden beri böyle etkinlikler tercihimiz dışında kalıyordu.

Rainbow / JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin