Ölüm bir süre kadar kısa yaşanacak hayat kadar uzun geliyor insana. Dünyanın en vahşi insanı olsanız bile. Doğduğunuz günden itibaren planlanır ömrünüz ve ölüm ise tam ansızın girer hayatınıza,insan hisseder öleceğini. Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok açıkçası. Bir rüyayla,fısıldamayla veya bir işaret ile öğreniyorlardır belki de.
İşte tekrar başlamıştık. Ambulanslar,olay yeri inceleme ekipleri,gazeteciler ve daha binlercesi. Orda öyle kaldıktan sonra Jay beni Jake ve Sunghoon Hyung'un desteği ile yüzme havuzunun soyunma odasına götürmüştü. Daha 10 dakika öncesine kadar ağlayan ben,şuan duvara boş bakışlar atıyordum. Belki Yumin ölmeseydi birşeyler çözülebilirdi. Belki değil ciddi manada çözülebilirdi herşey. Bu olayın perde arkası ciddiydi. Ve herşey Yumin'in dediği gibi şimdi başlıyordu. Korkuyormuydum? Sanırım hayır.
Öğrenciler ifadesi alınması için teker teker çağırılıyordu. Jake'in anlattığı kadarıyla bu videolar bütün sınıflarda yayınmıştı. Biri herşeyi biliyordu,ama bu anonim değildi. Bu kişi dürüst kişiydi,anonim gibi yalancı değildi.
"Sağımız yalancı solumuz yalancı kime inanacağımı şaşırdım ben,çıldıracağım en sonunda o olucak."
Jake söylene söylene bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyordu. Sunghoon Hyung benimle birlikte Jake'i izliyordu. O esnada Jay'e baktığımda elini dudaklarına götürmüş mermer zemine bakıyordu. Düşünüyordu,bunu Jay'i ilk defa gören biri bile anlardı. Zor değildi anlayacağınız.
"Beni dinleyin." düşündüğü yerden kalktı Jay. "Bu saatten sonra çevrenizde kimseye güvenmiyorsunuz. Kendinize bile,biri size birşey teklif ederse geri çevirin. Kim olursa olsun,ne bok isterse istesin,yapmayacaksınız. Anladınız mı beni?" O kadar korkunç görünüyordu ki şuan,hepimiz itaatle kafamızı sallamıştık. Fazla belli etmese de Jay korkuyordu. Abisinin ölümünden sonra sevdiklerine daha da bağlanmıştı. Her ne kadar babasından nefret ettiğini haykırarak söylesede onu bile canı pahasına korurdu.
"Hyung,müdür hepimizi bahçeye bekliyor acil durum alarmıymış." Niki koşarak gelmişti,anlaşılan yanımıza. Geldikten sonra bile bir süre nefesini düzene sokmaya çalışmıştı. Hepimiz Niki'nin dediğine kafa salladık ve bahçeye gitmek için adımladık. İlerlediğimiz her yerde insanlar bize bakarak birşeyler fısıldaşıyorlardı. Şuan o kadar çok bir köşeye sinip ağlamak istiyordum ki,insanların içinde olmak ve bir ünvanımın olması bunu engelliyordu.
Okulun girişi olan ayrıca bahçemiz olan alana toplaşmıştı. Yumin haklıydı bir sürü masum ölecekti. Şuana kadar duyduğum kadarıyla biz aşağıdayken 4 kişi ölmüştü. Bu korkutucuydu,bir insana kıymak,onu ailesinden koparmak. Canilikti.
Müdür konuşmasında okul için kuşatılma kararı alındığındı. Bir süre okulda olacağımızı belirtmişti. Ölen insanlar hakkında ise bişeyden bahsetmemişti. Nasıl bu kadar soğuk kalabiliyordu. Müdür konuşmasını bitirdikten sonra koşarak yanına gittim. Beni gördüğünde gülümsemiş,yanına gelmemi beklemişti.
"Hocam veliler ya ayaklanırsa. Bu durum da ne yapacağız?"
Elini yeni uzamaya başlayan sakallarına götürdü ve birşey demeden uzaklaştı yanımdan,beni cevapsız bırakarak. Bende olduğum yerden yön değiştirerek ayrılmıştım. Yanından her geçtiğim kapıda bir polis memuru vardı. Durum benim düşüneceğimden de ciddiydi.
Sınıfa girdiğimde Sunoo kolunu sıraya koymuş üstüne başına koymuştu. Jake En arka sıraya uzanmış uyuyor,Jay telefonu ile ilgileniyor,Sunghoon Hyung ise elleri cebinde en arka pencereden okulu inceliyordu.
Sunoo'nun yanı olan sırama kendimi atıvermiştim fazla yorucu bir gündü zihinsel olarak,kafa karıştırıcıydı özellikle.
"Birazdan kumpanyalar ve uyku tulumları gelecekmiş." Demiştim tek nefeste. Sonra başımı sıraya koyup uyumuştum.