"İzin vermediler. Ben bir daha ki gelişimde onunla birlikte gelmek istediğimi söyleyecektim Louis'ye. Ama bütün planımı mahvettiler. Ben onu kaybetmek istemiyorum. Ben Louis'yi kaybetmek istemiyorum.." Dünya bu laflarla ve arkasından gelen hıçkırık sesleriyle çalkalanırken Louis hiçbir şey hissetmiyordu. Elindeki telefonda sesi tekrar açtığında Niall artık delireceğini düşünüp ayaklandı.
"Yeter artık! Sürekli dinlemen bir işe yaramaz!" Louis'nin elinden telefonu alıp masaya doğru atarken konuşmasını sürdürdü. "Onun ağlamasını dinlemeyi sevmiyorum."
"Önemli olan ne olduğu mu yoksa bundan sonra ne olacağı mı Niall? Şuan senin kapattığın bu sesi kaç kişi dinliyor biliyor musun sen? Sen kapatsan da başkaları dinliyor." Liam oturduğu yerden sakince konuşurken Louis de Niall'ın az önce masanın üzerine koyduğu telefona bakıyordu sanki biraz sonra çalacağını bilir gibi.
Herkes çalan telefon sesinden korkarken - ki en çok korkan kesinlikle Niall'dı - Louis sakince uzanıp telefonu masadan aldı ve açtı. Kalbi kimin aradığını bilir gibi hızlandığında derin bir nefes aldı.
Telefonun öbür ucundan duyduğu burun çekme sesiyle göğüsünün ortasında bir ağrı hissetti. Uzun bir sessizlikten sonra karşıdan gelen tanıdık ama bir o kadar da yabancı sesle sertçe yutkundu.
"Uyuşturucu... Uyuşturucu kullandığını öğrenmişler. Beni tehdit ettiler Louis. Hayatın zaten yoluna girmemişken onu mahvetmelerine izin veremezdim. Üzgünüm.." Louis gözlerinin dolduğunu hissettiğinde sanki geçirebilecekmiş gibi boğazını temizledi.
"Ben de üzgünüm Harry. Ama bu hiçbir şey değiştirmiyor. Değil mi?" Harry her şeyi beklemişti. Bağırıp çağırmasını, konuşmak istememesini.. ama baştan savma bir cevap vermesini beklememişti.
"Konuşalım. Louis lütfen, yalvarırım yüz yüze konuşalım. İzin ver Londra'ya geleyim, konuşalım. Lütfen!" Harry'nin ağlayarak kurduğu cümleler ile birlikte Louis'nin gözlerinden de birkaç damla firar etmişti.
"Ne konuşacağız? Sen söylemek zorunda olduğun şeyleri zaten söylemişsin. Söylesene nasıl bu kadar iyi bir oyuncu oldun? Nasıl böyle yalan söyleyebiliyorsun?" Louis oturduğu yerden ayaklanırken sesinin yükseldiğinin farkında bile değildi. Zayn ve Niall başlarını eğerken, Liam pür dikkat oradan oraya sert adımlarla yürüyen Louis'yi izliyordu.
"Artık bana güvenmiyorsun... O zaman bu yalancının sana son bir yalanı var. Şuan önümde bir sürü açılmamış içki şişesi var ve ben az önce ilaç içtim. O zaman.. cehennemde görüşürüz hm?" Louis konuşmak için ağzını açtığında yüzüne kapanan telefonla şok içinde kaldı. O ne demekti şimdi? Bunu gerçekten yapmazdı değil mi? Louis korkudan olduğu yerde donakalırken göğüsünün ortasında bir acı hissetmişti. Hissettiği acıyla sağ eli kalbine giderken sol gözünden bir damla daha firâr etti.
"Niall, yardım et. Ne olur yardım et. Kendini öldürecek, intihar edecek. Yardım et!"
Diğerleri ne olduğunu anlamazken Louis hızlı bir hareketle sarışının kolundan tutmuş onu kapıya doğru sürüklemeye çalışıyordu. Liam yıllardır her şeye göğüs gerip aşka yenilen abisinin kolunu sakince tutup onu çekeledi.
"Hay seni de sikeyim! Bırak! Öldürecek kendini diyorum gitmemiz lazım!" Louis tekrar kapıya yöneldiğinde Liam onun açtığı çelik kapıyı sertçe kapatarak dışarı çıkmasını engelledi. Louis arkasına dönerek kumralın göğsüne vurarak onu ittirdi.
"Seni de ayarsız elini de sikeceğim! Amerika'ya falan gidemezsin, sen gidene kadar zaten ölmüş bile olur! Aklını kullansana!"
Louis, Liam'ın aptal bağırışlarını dinlemek istemese de her şeyi duymak zorunda kaldı. Kendisinden kalıplı adamın arkasında sarışın ve esmer bir şeyler karıştırıyor telefondan birileri ile konuşuyorlardı. Onları göz ardı etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Addiction // Larry Stylinson
FanfictionTanrım,kurtar beni, benim uyuşturucum benim bebeğim Hayatımın geri kalanında kullanacağım ~ Harry! 21! Louis! 23!