İnsanlar sevdiklerinin iyilikleri için vazgeçerlerdi, bunun adı aslında vazgeçmek değil de onu düşünmek olmalıydı. Bir cümlede kullanılırken belki çok acımasız olarak görünür; "Ben ondan vazgeçtim" demek. Evet bu bir cümle acımasız gibi görünen içerisinde göremediğimiz acıları ve iyi yüreği ifade eden bir cümle. Ve bu cümlenin gerçek anlamını sadece sevdiği halde ayrılmak zorunda kalanlar bilir.
Şaşırmıştım, çünkü yarın nişanı olacak olan arkadaşımı ve kuzenimi aynı odada görmüştüm, bir otel odasında.
- Nehir??
- Burak, senin ne işin var burada?
- Kıyafetlerimi giyip Geliyorum. dedi.
Sinirle Ada'ya döndüm. Fısıkdayarak ;
- Anladığın gibi değil Nehir, dedi.
Ellerimden tutup yatağa oturmam sağladı. Şok yaşadığım için elim ayağım titriyordu. Burak kıyafetlerini giyip karşımıza oturdu.
Burak derin bir nefes alıp verdi. Önce Ada'ya sonra bana baktı.
Ben de sinirle ;
- Anlatsana, diye bağırdım Burağa.
- Bak Neho, biz Ada ile tekrar bir araya gelmek zorundayız bir şekilde.
Alaycı bir kahkaha atıp;
- Sen salak mısın Burak? yarın senin nişanı var, biz daha dört saat önce sen ve Rüya'nın bekarlığa veda partinizi yaptık. Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz? Ben sana damat odasına geldiğinde iki kızı bir arada yürütemezsin demedim mi?
İkisi de birbirine bakıp, Burak sakince söze girdi.
- Bak Nehir bize yardım etmen gerek, sana anlatmamız gereken birşey var. Ben bugün öğrendim ve bizi en iyi sen anlarsın.
- Anlat Burak o zaman.
Ada gözleri dolmuş bir şekilde elimden tutup diğer odaya geçirdi fotoğrafta gördüğüm bebek beşiğin içerisinde uyuyordu.
Burak beni ve Ada'yı odadan çıkardı.
Ve konuşmaya devam etti.
- Bu bebek bizim bebeğimiz, ve benim bundan daha bugün haberim oldu. Rüya bir yanda Ada bir yanda bize yardım etmen lazım. Derin bir nefes alış verişten sonra ;
- Bu bebeğin bir fotoğrafı vardı, arkasında " Biten bir yaz ama bitmeyen bir sonbahar" yazıyordu. Bunu sana kim gönderdi?
Burak hiç düşünmeden;
- Ada gönderdi, dedi. Ada'ya baktığımda kaşları çatık bir şekilde Burağa bakıyordu. Burak göz mimikleriyle Ada'yı susturmuştu.
Anlamıştım saklanan, oynan bir dalavera vardı yine. Ama anladığımı belli etmedim.
- Ne olacak şimdi? dedim.
Burak önce Ada'ya bakıp ;
- Şuan Rüya'yı yüz üstü bırakamam yarın nişan olacak, ilerleyen zamanlarda konuşacağım Rüya ile, dedi.
Anlayışla kafamı salladım. Tam eve dönecekken bebeğin ağladığını duydum. Çok üzülmüştüm, şimdiden belliydi ne kadar zor günler geçireceği bu bebeğin.
Ada ve Burağa bakıp;
- Bugün bizde kalabilir mi? dedim.
Ada nedenini anlamadığım bir şekilde ağlıyordu. Burak kafasıyla onaylayınca bebeği kucağıma alıp arabaya indim.
Yanımdaki koltuğa pusetini yerleştirip eve geçtim. URAZ'IN telefonu bendeydi, kendi telefonum tahminen ondaydı, KAYIP Şehrim'i tuşlayıp aradım.
- Efendim Nehir.
- Kapıları aç elimde hafif bir yük var deyip kapattım telefonu.
Hemen yukarı çıktım. Uraz beni kapıda karşıladı. Bebeği görünce afalladı.
- Nehir bu ne? deyip kahkaha attı.
- Ayy Uraz çok tatlı değil mi? Tam bir jelibon, arabaya aldığımdan beri kendi kendine konuşuyor, ama ben anlamıyorum deyip kahkaha attım.
Uraz dudağının kenarını kıvırıp;
- Belki de senin güzelliğini anlatıyordur, deyince gülümsedim.
- Ee bu çocuğu nereden buldun, yoksa bizim gecemizin hediyesi mi aşkım? dedi.
Utanıp bebeğe baktım.
- Saçmalama Uraz bizim değil, Burak ve Ada'nın.
- Ne? ne saçmalıyorsun Nehir?
Olayı baştan sona anlattım. Fotoğrafı onlara sorunca Burağın söylediği, Ada'nın verdiği tepkilere kadar söyledim. Uraz duvarı izleyip;
- Yalan söylüyorlar, dedi.
- Bende öyle düşünüyorum Uraz ama sen nasıl anladın? Dedim.
- Bu çocuk 2 yaşındaysa, 3 yılın hatırası bu çocuk ama Ada ve Burak on bir yıldır görüşüyorlar ki. Ben kendimi ölmüş gibi gösterdiğim zamanlarda Burak her gün benim yanımdaydı, Ada Mersin'de, Burak İzmir'e ben buradan anladım.Uraz doğru söylüyordu, Ada hiç İzmir'e gelmedi bu 11 yıl arasında. Burak da Mersin'e gitmemişti.
Alaycı bir kahkaha ile;
- Görüntülü konuşup mu yapmışlar bu çocuğu o zaman? dedim.
Bebeği yatağa yatırıp, Uraz ile kanepeye oturduk.
Uraz sakallarını hafiften kaşıyıp;
- Eee yarın nişan nasıl olacak?
- Burak, Rüya'yı yüz üstü bırakmak olmaz, nişan yapılsın ilerleyen zamanlarda anlatacağım dedi.
- Anladım, dedi.
Uraz'ın aklına birşey gelmiş gibi baktı, gözleri dolar gibi baktı cama doğru.
- İyi misin Uraz?
- İyiyim hadi geç oldu ben bebekle ilgilenirim, sen uyu dedi.
Gerçekten çok uykum vardı, ben kendi odama geçip uyuyakaldım.
Uraz ve bebek de kendi odasındaydı.Sabah erkenden alarmla birlşikte kalktım. Uraz'ın odasına girdiğimde bebek yok, Uraz uyuyordu.
- Uraz, kalk bebek nerede?
- Sanada günaydın Nehir, Burak sabah gelip aldı.
- Tamam hadi kalk hazırlan, bugün nişan var.
İlimizde kahvaltımızı yapıp hazırlandık.
Ben elbisemi giyip Uraz'ın odasına girdim. Uraz beni görünce şaşırmıştı. Bende onu görünce şaşırmıştım.Ben siyah askılı bir elbise seçmiştim. Uraz'a gri bir ceket, siyah gömlek ve siyah pantolon giymişti. Ama giydiklerimizin bir önemi yoktu sonuçta bu nişan sahte bir nişanı, yüz üstü bırakılacak bir kızın nişanına gidecektik.
Uraz belimden kavrayıp;
- Çok güzel olmuşsun Aşkım.
- Sanada çok yakışmış kıyafetler aşk adam.
Uraz dudağıma ufak bir buse kondurup;
- Salona geçelim mi?
- Olur, dedim.
İkimizde arabaya bindik.
Her şeyden habersiz arabaya binmiştik. İçimde bir his vardı bir şeyler ters gidecekti.Salona girdiğimizde garip bir yazıyla karşılaştım.
" GEÇMİŞ GEÇMİŞTE KALMAYACAK, GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEYİ ÖĞRENECEKSİN..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMULMAZ GERÇEK
Teen FictionUraz & Nehir.... 07.10 Belki de aynı evi, evimiz olarak adlandırmamızdı bizi bir arada tutan, çünkü çok imkansızdık seninle. " Gitgellerin sonu İzmir Sahil Yoluna çıkıyor bu hikayede."