4 - Hırsız Gibi

4 0 0
                                    

Merhabalar 🖐🏻🙂

Bölümleri yeniden paylaşmaya başladım malum.🤓Yorumlarınız ve desteğiniz benim için her zaman çok önemli. Bu arada eğer hikayeyi beğeniyorsanız bir arkadaşınıza önerip okunmasını sağlayabilirsiniz.

Diğer hikayelerime de bir göz atabilirsiniz.. 🤓

^^^^^^^^^^^^

Kızı kendine getiren soğuktu. Yerin buz gibi soğuğu bedenini titretirken uyandı. Nerede olduğunu hatırlayamadığı o birkaç anlık sürede neden yerde yattığını bulmaya çalıştı.

Burnuna çarpan kurumuş kan ve çürük ceset kokusuyla hafızası tazelendiğinde yattığı yerden fırlayıp kalktı aceleyle. Büyük dayısı Halil'in evindeydi. Kuzeni Yonca ve yengesi Sevilay'ın bulunduğu salona girip kanepelerin üzerindeki ince örtüleri onları örtmek için kullandı.

Garip bir şekilde ağlamaya başlamamıştı henüz. Bunun farkındalığıyla yan odaya geçerken gözü kapının dışındaki üst kata çıkan merdivenlere kaydı. Trabzansız merdivenlerin sonunda iki ayak görünüyordu. Yengesi... Onunla sonra ilgilenmek üzere misafir odasına baktığında küçük dayısı ve kollarındaki Yonca'nın ikizi Yunus'u fark etti göz ucuyla.

Koltukta birbirlerine sarılmış vaziyette öldürülmüşlerdi. Askerler geldiğinde kaçamayacakları için son anlarında sarılmalar normaldi.

Yunus'u yüzü kanla kaplıydı tamamen. Dayısının gözlerinden biri ise kurşunlara hedef olmuştu. O boşluğa bakarken, işte o zaman ağlamaya başladı genç kız.

Dişlerini sıkıp odadan çıkarken öfkeden kuduruyordu. Hiçbir şey yapamadığı için, kimseyi kurtaramadığı için öfkeliydi.

En çokta o lanet olası Amerikalılaraydı öfkesi. Dolapları karıştırıp gözüne şimdi abes gelen güzel bir nevresim takımının çarşafın aldı ve ikisinin üzerine örttü usulca.

Bacaklarında onu taşıyacak güç kalmadığını hissettiğinde kendini yere bıraktı. Tüm bu olanlar çok ağırdı ve daha kötüsü yalnızdı.

Dayısının buz gibi olmuş elini iki elinin arasına alıp defalarca kez öperken hiç tahmin edemeyeceği kadar pişmandı. Yaşarken birlikte daha fazla zaman geçirmedikleri, özel günlerde onu bazen annesinin zoruyla bile aramadığı için..

Pişmanlıktan daha ağır bir yük hayal edemiyordu genç kız. Şairin dediği gibi çok geçten daha kötüsü yoktu muhtemelen.

Dakikalarca dayısının dizlerinin dibinde ağlarken onun da bu hissi yaşayıp yaşamadığını merak etmekten kendini alamadı. Bu kötü hissi yaşamamış olmasını diliyordu; herhangi üzücü bir düşünce aklından geçemeden ani ve acısız ölmüş olmasını.

Aldığı nefes ciğerlerinde sıkışıp dışarı çıkmak istemez gibi boğazında takılınca kesik kesik nefes alıp vermeye başlayıp kendini yere bıraktı.

Toparlanması gerekiyordu ancak gücü kalmamıştı. Soğuk hava ciğerlerini yakarken, yattığı yerde tavana bakarak nefesini düzenlemeye çalışarak bekledi.

Soluk alışverişi biraz olsun düzene girdiğinde gözyaşlarının kesildiğini fark etti. Bitmiş olmalıydılar.

Geldiğinden beri ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama ağlamaktan başka bir şey yapmamıştı. Yerde biraz daha bekleyip gözlerini ve kapattı bir süre.

Burnundan akmak üzere olan sümüklerini çekerken oturur pozisyona geçip bir süre de o şekilde kaldı. Sonunda cebinden çıkardığı feneri yakıp güçlükle ve koltuğun oturma yerinden destek alarak ayağa kalktı ve banyodan kâğıt havlu alıp burnunu sümkürdü sertçe. Yerlerde yatmaya biraz daha devam ederse zatürre olabilirdi. Bir an önce sıcak bir yere gitmeliydi. Yalnız olmayacağı bir yere.

Savaş YarasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin