Yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayın<3
Küçükken sebebini bilmediğim bir şekilde hep zaman'ı durdurmak istemişimdir. Belki çocuk aklıya tüm her şeyin geçeceğine inanıyordum, belki de başka bir şey. Zaman'ın durmasını hayal bile etmem başlı başına bir saçmalık zaten. Arkadaşlarıma zaman'ı durduracağım dediğimde gülüp geçerlerdi, saçmaladığımı söylerlerdi. Belki de gerçekten saçmalıyorumdur. Ama zaman dursa, tüm her şey dursa çok güzel olmaz mıydı?
Kim bilir belki bir gün karşımıza biri çıkar zaman tam o an durur.Aradan kaç gün geçti hatırlamıyorum. Tek hatırladığım annemin mahkemesi sonrası hüngür hüngür ağladığımdı. Aldığı ceza pek iç açıcığı değildi. Ne bekliyordum? Güzel bir haber mi bekliyordum?
"Ayla, kahvaltı hazır seni bekliyorum." Sahra'nın sesiyle gözlerimi açtığımda gözüm ilk olarak duvardaki saat'e kaydı.
Ah! Tabi ya size söylemeyi unuttum. Ben daha ev bakamadım, daha doğrusu bakmaya pek fırsatım olmadı. Kendimi ruhsuz gibi hissediyordum, günlerce yorganın altından çıkmadım, kimseyle konuşmadım, Sahra'nın zoruyla yediğim bir kaç parça bir şey dışında ağzıma tek lokma bir şey atmadım. Duş almaya, adım atmaya hiç bir şeye halim yoktu. Tek istediğim yorgan'a sarılıp saatlerce hatta günlerce hüngür hüngür ağlamaktı. Ama son bir kaç günde göz yaşlarım da kurumuştu ve ruhum o kadar dolup taştı ki boş sanıyorum.
Ne kadar istemesem de yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Üzerimdeki pijamalarımı değiştirmeye bile tenezzül etmeden gidip Sahra'nın yanına, kahvaltı masasına oturdum.
Sahra ile birlikte kahvaltı yaparken telefon'u çaldı, arayan erkek arkadaşıydı. Sahrayla önemli bir şey konuşacağını bugün gelip Sahra'yı evden alacağını söylemiş.
"Prenses ben bir kaç saatliğine gidip gelirim senin için sorun olmaz değil mi?" Sanırım ben de ev bakmaya gitsem iyi olacaktı. Sahra gitmemi istemiyordu ama insan ait olmadığı bir yerde mutlu olamazmış. Burası benim evim değildi.
"Hayır, sen keyfine bak. Ben de ev bakmaya gidecektim zaten." Sahra'nın morali bozulmuş gibiydi.
"Ayla, bunu daha önce konuştuk. Evim büyük, sana ayırabilecek bir odam var. Yanımda kalmanı istiyorum. Kendini yük olarak, sığıntı olarak gördüğün her halinden belli ama burası senin de evin sayılır. Buradayken benim yanımdayken kendini yük olarak hissetmene gerek yok." Dedi hafif bir tebessümle.
"Sahra kendimi yük olarak görmüyorum ama ben buraya ait değilim. Ait olmadığım bir yerde kendimi mutlu hissetmiyorum, hissedemiyorum. Yine de her şey için teşekkür ederim."
Sahra yüzümdeki kararlı ifadeyi görünce başını sallamakla yetindi. İkimiz de tek kelime etmedik. Kahvaltımızı yapıp topladıktan sonra ise Sahra hazırlanmak için odasına gitti, ben de aynı şekilde.
Bugün annemin mahkemesinden sonra ilk kez dışarı çıkışımdı. Babam'ın cenazesine bilme gitmemiştim. Gitmek de istemiyordum zaten. Eğer ben ölseydim o da benim mezarıma gelmezdi ya da gelir, tükürür giderdi.
Aynanın karşısına geçtim saçım başım dağınık, gözlerim ağlamaktan şiş, solgun yüzümü görünce kendime gelmek için ilk ılık duşa girdim. Öylece bomboş oturdum suyun altında. Saçlarıma şampuan sürüp durulandıktan sonra çıkıp buraya gelmeden eve uğrayıp aldığım küçük valizimi açıp krem rengi bir kazak bir de kot pantolon çıkarıp üzerime geçirdim. Sonra tekrar aynanın karşısına geçtim, az da olsa toparlanmış görünüyordum. Saçlarımı da kurutup, yukarıdan topladıktan sonra Sahra'ya gideceğimi söyleyip evden çıktım. Nereye gideceğimi, nerede ev bakacağımı bilmiyordum. Hava almak evin yakınlarındaki parkta oturmaya gittim.
Boş bir banka oturdum. Sonra çocukları izledim, anne babalarıyla gelmiş birlikte oyun oynuyorlardı. Ne zaman mutlu, çocuklarına ilgili bir aile görsem gözlerim dolar, ama onlar için de sevinirim tabi. Anne babaları yanında ve mutlular. Hep böyle bir ailem olsun istedim, ama alkolik babam ve her gün babam'dan şiddet gören bir annem vardı. Annem defalarca ayrılmak istedi ama babam daha çok vurdu. Kızını da seni de öldürürüm dedi. Annem benim için sustu, benim için katlandı o adam'a. Ben ise sessizce kafamı yastığıma gömüp ağlamakla yetindim.
5 yaşındayken ölmenin hayaliyle büyüdüm ben. Ölsem mutlu olacağımı sanırdım. Çünkü babam annem'i her dövdüğünde annem "ölsem de kurtulsam" derdi. Ölme'nin güzel bir şey olduğunu düşünerek büyüdüm ben. Ölmek için yalvardım Allah'a. Kendimi arabaların önüne atmayı istedim, evden kaçmayı istedim. Ama annem'i bırakamadım.
Gözlerimden istemsizce yaşlar dökülmeye başladığında bir ses işittim.
"Abla iyi misin?"
Başımı çevirip baktığımda tahminen 6 yaşlarında bir kız çocuğuyla karşılaştım. Sarı saçları, yeşil gözleriyle o kadar tatlıydı ki.
"İyiyim güzelim."
"Neden ağlıyorsun?" Dedi yanıma oturduğunda.
Verecek bir cevabım yoktu.
"Ela hadi gel kızım, gidiyoruz."
"Tamam anne geliyorum."
Ela dedim içimden, güzel isim.
Yanımda oturan minik kız annesine cevap verdikten sonra başını bana çevirdi.
"Gözlerin çok güzel, benimki gibi yemyeşil. Annem bana ağladığımda hep o güzel gözlerinden yaş akmasın der. Senin gözlerin benimkinden daha güzel, o güzel gözlerinden yaş akmasın." Dedi minik parmaklarıyla göz yaşlarımı silerken.
Acı içinde gülümsemekten başka bir şey yapamadım. Konuşsam, bir kelime etsem hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı biliyordum.
"Benim gitmem gerek annem çağırıyor." Dedi yanımdan koşup ayrılarak.
Bir kaç dakika daha oturdum öylece. Aileleriyle oyun oynayan çocukları izledim. Kendi hikayemi anlattım kendi kendime. Tüm yaşadıklarımı düşündüm, annemin yaşadıklarını düşündüm. Ben bunları hak etmiş miydim? Annem bunları hak etmiş miydi? Biz bunları hak etmiş miydik?
Kendimi toparlamam gerekti, gözyaşlarımı silip ev bakmaya gitmem gerekti.
Gözyaşlarımı silip sokaklarda yürümeye başladım. Tek görmek istediğim koskoca bir kiralık yazısı görmekti. Öylece boş boş dolaştım sokakları ama gözüm aradığım yazıyı göremedi.
Yaklaşık 15 dakika daha yürüdükten sonra karşıdan karşıya geçecekken onu gördüm...
Emir'i.
Hem de yanında bir kız vardı. Tahminen 1.70 boylarında, siyak kıvırcık saçlı ve görebildiğim kadarıyla mavi gözlü.
Restoranda oturmuş yemek yiyorlardı. Kızın eli Emir'in elinin üzerindeydi. Bir kaç dakika durup onları izledim, mutluydu, mutlulardı. Emir benimleyken hiç böyle gülmüyordu, bu kadar mutlu değildi. Zaten ne bekliyordum ki? Daha bir kaç gün önce beni sevmeden babasının zoruyla çıktığını söylemişti. Bir de mutlu mu olacaktı.
Tüm bunlarla birlikte bir kızdan bahsetmişti, sevgilisi olduğunu söylemişti, bu kız o kız olabilir miydi ki?
Ah Ayla! Bize ne kızım çocuktan! Bırak kimle konuşursa konuşsun, ne yaparsa yapsın. Onu kıskanacak değilsin değil mi?
Tabi ki de kıskanmayacaktım ama bu şehirde her sokağa girdiğimde onu görmenin korkusuyla da yaşamayacaktım.
Başka bir şehir dedim kendi kendime. Yeni başlangıç, yeni hayat, yeni insanlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyun Bozan
Teen FictionNe zaman? Nerede? Nasıl? Olduğunu bilmeden biriyle tanışırsın. Aşık olursun eline, yüzüne, gülüşüne, sesine, gözlerine... Sonra elini uzatır sana kurtarır karanlığından, ya da o karanlıkta yapayalnız kalırsın. Ayla da çoğumuz gibi sanırım. Kendini k...