İstanbul sokakları

2 2 0
                                    

Yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayın^^



Bu zamana kadar hayat beni bir yerlere savurup durdu. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmeden yürüdüm boş boş. Yeri geldi adım atmaya halim olmadı, adım atamadım. Yeri geldi koşmak istedim, tüm bu kargaşadan koşup uzaklaşmak istedim.

Her zaman yıkılmış bir bina'nın altında mahsur kalmışım, bağırdığımda kendim bile çığlığı duyamamışım gibi hissettim. Nasıl bir oyunun içinde olduğumu bilmeden oyuna ayak uydurdum yıllarca. Nereye ait olduğumu düşündüm, nasıl mutlu olacağımı? Tüm bu yaşadıklarımı unutup unutmamanın yolu var mı diye düşündüm, yoktu. Yıllarca yastığıma sarılıp ağlamakla yetindim. 10 yaşından sonra psikolog tedavisine başladım, gözlerimi her kapattığımda annem'in çığlık seslerini duydum, babam'ın annem'e nasıl vurduğunu gördüm. Ayakta durmaya çalıştım, güçlü durmaya çalıştım. Tek yapabildiğim dışarıdan güçlü görünmek oldu. İçimde nasıl savaş verdiğimi kimse göremedi. İçimdeki fırtınaların sesini kimse duyamadı.

İstanbul'a aldığım uçak bileti elimde havaalanında oturmuş bekliyordum.

(1 saat sonra)

Bulutlar yakından daha güzel diye fısıldıyordum kendi kendime. Çocukken hava ne zaman bulutlu olsa hızlıca dışarı koşar bulutları birer şekile benzetirdim.

Bulutları kilometrelerce öteden huzur verirken, bu kadar yakın olmak istemsizce kalbimin hızlı artmasına neden oldu. Bir de yağmurlar var tabi! Son bir kaç yıldır ne zaman yağmur yağdığını görsem çocuk gibi koşarak dışarı çıkar, kulaklığımı takar ve şarkı dinleyerek geçerdim sokakları. Yağmur'un beni ıslatmasına, rüzgar'ın saçlarımı dağıtmasına izin verirdim, sonra ise saçlarımı toplar, şemsiyemi açar ve kalbimi kapatırdım.

Tüm gece gözüme bir damla uyku girmedi ve şu an gözüm o kadar yanıyor ki parmaklarımı sokup gözümü yerinden çıkarmak istiyordum.

Bulutları izlemeye devam ederken hostes'in sesiyle gözlerimi bulutlardan ayırdım.

"İnişe geçtik, yerinizden kalkmayın."

"Kalkmıyoruz zaten aptal." Dedim kendi kendime. Hostes duymuş olmalı ki bakışlarını bana çevirip konuşmaya başladı.

"Bir şey mi dediniz hanımefendi?"

"Su.. su alabilir miyim?"

Ah Ayla! Uçak inerken kadın sana su mu getirecek? Ne kadar aptalım.

Hostes başını sallayıp bana su getirdi.

E hiç susamamıştım ki. Bir anda ağzımdan kaçmıştı. Hem çok çişim gelmişti, içersem altıma yapabilirdim. Kadın'ın gözlerini üzerime dikmiş suyu içmemi bekliyordu. İstemeyerek de olsa suyu içtikten sonra kadın gözlerini üzerimden çekti. Ne yani? Sadece suyu içmemi mi bekliyordu?

Nihayet indikten sonra valizimi de alıp bir taksi durdurdum. İlk defa nereye gideceğimi biliyordum ve ilk defa kendimi özgür hissediyordum. Yol boyunca İstanbul sokaklarına baktım, o kadar kalabalık olmasına rağmen baktıkça huzur buldum. Kafam'ı cama yaslayıp sokakları izlemeye devam ederken "bazen özgür olmak için her şeyi arkanda bırakmak gerekir" diye fısıldadım kendi kendime.

Yaklaşık bir saat sonra arkadaşımın evine geldim. Babası emlakçıydı ve yarın hep birlikte bana ev bakmaya gidecektik. Sonra ise mobilya almaya, büyük ihtimalle bu hafta yeni evimde olacaktım.

"Ayla, aç mısın?"

Defne benim lise'den arkadaşımdı. Lise'den sonra çok da sık olmasa da arada görüşüyorduk. Fakat ailesinin işi yüzünden İstanbul'a gelmek zorunda kaldılar.

Oyun BozanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin