The Weeknd, Call Out My Name
Atlanta, Georgia
15 Şubat 2010Apartmanın içine arka kapıdan gizli saklı girip daireme geldiğimizde içeriye bizden önce kıkırtılarımız girdi.
"Sana inanamıyorum." dedi, Joseph'in gülüşü beni de güldürüyordu gülüşünün sebebi de paparazzileri ve büyük bir hayran topluluğunu gerilim filmlerini aratmayacak şekilde atlatabilmemizdi.
"Evet... Hızlı ve Öfkeli'de gibi hissetim." diyerek ellerimi arkadaki şifonyere dayayıp Joseph'in kapıyı kapatışını izledim. Terden beliren önlerindeki kıvırcıkları geriye atıyor ama başarısız kalıyordu.
Neden eğildiğine bile bakamadım ama buradan o kadar seksi görünüyordu ki çekip öpmemek için kendimi dizginlemenin ne kadar zor olduğunu bilseydi neler olurdu acaba?
Joseph dikleştiğinde geri adım atmak istedim ama sadece bir ayağım geriye gitti bedenimse olduğu yerdeydi. Sevgilisi olabilirdi ama ben böyle hissetmekten kendimi alamıyordum ve bu kendimden nefret etmeme neden oluyordu.
Bakışları yüzümü tavaf ediyordu, nasıl hissettirdiğinin farkında değildi. Eğer bir yerlerde varsan bana yardım et Tanrım.
Alt dudağını yalayıp boynuma dikti bakışlarını. Nefsimi nasıl yenecektim? "Kahve ister misin?" uyuştuğumun farkında gibi fısıldayarak rahatsız etmeden söylüyordu.
Bir şey söylemek istedim, sanırım çok şey söylemek istedim ama hiçbir şey çıkmadı ağzımdan dışarı.
Tuhaf yutkunma hissi yine nüksetmişti ama onu yenip dudaklarımın aralığını kapattım. Arada kalan iki karışlık mesafeden sıyrılırken parmağım istemsizce ceketinin kumaşına sürttü.
İç çektiğini duyar gibi oldum ama nefes vermiş olma ihtimali de vardı. "Dolapta pasta vardı yiyelim mi?" omzumun üzerinden başımı çevirdim ona. Alt dudağını yaladığında gözlerimi yine gözlerine odaklamaya çalıştım.
Dudak büktüğünde az önce ıslattığı dudağı lambadan çıkan ışık sayesinde parladı. Dişlerimle ağzımın içinde kendime işkence çektirirken yanlışlıkla dilimi ısırınca başımı çevirebildim.
Dolaptaki pastayı alıp iki dilim kestikten sonra iki de servis tabağı çıkardım tezgaha. Joseph, salonun kıyısındaki Amerikan mutfağıma girip bangoya arkasını yaslarken hem gözucuyla onu izledim hem de pastanın elime bulaşan kremasını yaladım.
Önümü ona döndüğümde kollarını bağlamış boşluğu izliyordu. Sanırım o bana karşı bir şeyler hissetmiyordu, bir kız arkadaşı olabileceği ihtimali artık aklıma çok yatıyordu. Bu durumun beni üzmemesi gerekirdi ama... Üzüyordu.
"Joseph özür dilerim." dedim, hiç beklemediğim bir anda ağzımdan çıkmıştı. Bazen dilim tutuluyor bazen ise çok yanlış zamanlarda yanlış şeyler söylemeyi başarabiliyordum yanında. Alışık olduğum ben, bunları asla yapmazdı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECLİPSE: İNTERSTELLAR
Teen FictionDünyanın en entrikalı sektöründe doğan bir çocuksan eğer düşmanın dostundan daha yakında olduğunu bilerek masadaki satrancı iyi yönetmelisin. Sen daha, önceki hamlendeyken oyun birden değişir ve iki hamle sonrasında bulursun kendini. Tüm bunlar olur...