Taylor Swift, Untouchable
Atlanta, Georgia
17 Şubat 2010"Evet, anladım anne. Evet onu da. Evet anne. Merak etme," annem dün gece çıkan haberleri okumuş medyanın kızı hakkında çirkin şeyler söylemesinden dolayı biraz utanmış biraz da bana kızmıştı. "hayır anne Julie bir şey demedi neden öyle dedin?" annem ses çıkarmadı.
Kariyerim için bu haberin hiç iyi olmadığını o adamla, Joseph'le, bir daha görüşmemem gerektiğini, Julie'yle aramı iyi tutmamı da söylemişti.
"Peki, hoşça kal anne." çağrıyı kapatıp telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Dün geceyi çok iyi geçirmemiştim hakkımda bir sürü Twit atılırken onları okumaktan doğru dürüst uyuyamamıştım bile. Adımı eskorta, sürtüğe, yalancıya, yuva yıkıcıya çıkarmışlardı gerçekten ne yaptım diye kendimi sorgulamama neden olmuştu tüm bunlar.
Yanıma koyduğum telefon titriyordu, elime alıp çağrıyı açtım. "Bayan Cruise, sizinle mi konuşuyorum?" o göremesede başımı salladım. "Evet, kimsiniz?" dün geceden beri su bile içmemiştim bu yüzden sesim kısık çıkmıştı.
Hattın arkasındaki adamın sesi kesik kesik gelmeye başlamıştı ne söylediğini anlamakta güçlük çekiyordum. Uyuşmuşluk hissi yüzünden yerden kalktım çünkü son bir saattir arkamı kanepeye yaslamış siyah zemine dizlerimi çekip çökmüş vaziyetteydim.
"Bayım, son söylediğinizi tekrar eder misiniz?" adam beni duyuyordu orası kesindi ama sesi o kadar kesik kesikti ki kelimeleri birleştirmeyi bırak duyulması bile çok zordu.
Birkaç bir şey daha dedikten sonra çağrı aniden kapandı. Telefonu kulağımdan biraz uzaklaştırıp kaşlarımı çatmış şekilde bir-iki dakika kaldım.
Durumdan pek bir şey anlamamıştım ama saate baktığım bir saniyede bu kez ekrana Julie'nin araması düştü.
Çağrıyı açtığım an aceleci bir selam verip, "Haberlerden haberin var mı?" dedi. Herkes benimle aynı konuyu konuşmak için arıyordu omuzlarım bu sıkılmışlığın altında ezildi kaldı. "Evet." son harfi bıkkın bir şekilde uzattım.
"Ve..." benden bir şey söylememi bekliyordu ama ne olduğunu anlamadım. "Ve ne?" diyebildim.
"Bir açıklaman var değil mi?" sesi kötü bir şey yaptığımı düşündürüyordu. Dudaklarımı içeri kıvırıp ısırmaya başladım. Soyulan dudak derilerimi kopararak istemsizce bacağımı sallıyordum.
"Joseph'i aradınız mı? O ne dedi?" konuştuklarına çok emin gibi bir hâlim vardı. Ama beni bekleyen başkaydı. "Joseph'in telefonu kapalı." sitem dolu bir nefes verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECLİPSE: İNTERSTELLAR
Teen FictionDünyanın en entrikalı sektöründe doğan bir çocuksan eğer düşmanın dostundan daha yakında olduğunu bilerek masadaki satrancı iyi yönetmelisin. Sen daha, önceki hamlendeyken oyun birden değişir ve iki hamle sonrasında bulursun kendini. Tüm bunlar olur...