"ALA KIZ - BALA KIZ!"Çarpıntısını duymamaya çalışarak kısa bir süre gözlerini yumdu genç kız ve heyecanını, böğründeki o hafif yanmayı unutmaya çalıştı. Ama mümkün görünmüyordu. Insanların olmadığı kısma geçip yakasına üfledikten sonra elini yelpaze gibi yaparak yüzüne savurdu. Hava normalde bu kadar sıcak mıydı Allah aşkına? Ala yandığını hissediyordu resmen ve yanakları da al al olmaya başlamıştı. Bu allıklar güzel yüzüne daha bir güzellik katmış ve onu her zamankinden daha dikkat çekici bir güzelliğe kavuşturmuştu. Ela gözleri de kendisini iyice belli ediyordu. Bala yanına gelip, "ne yapaysin burda" diye sorunca titrek nefesini dışarıya verip kız kardeşine döndü. "Görmey misin Bala, pek sıcak! Küneş sanki canımıza okumağa yemin etmiş."
Bala mana veremedi kız kardeşinin bu haline, evet hava sıcaktı ama yine de bu denli abartılacak kadar sıcak olduğunu düşünmüyordu. Istenen kız Bala'ydı ama Ala'yı ateş basmıştı ha... Gözlerini meraklı şekilde Ala'nın üstünde gezdirdikten sonra yüzünde oluşan munzur ifadeyle konuşmaya başladı. "Söyle bakam bu halin ne?",
"Ne varmış halimde kız? Sende." Diye söylendikten sonra Bala'yı arkasında bırakarak savruk adımlarla içeriye döndü gerisin geri. Büyükler sohbet ederken Akça onlara hizmet etmeye başlamıştı bile. Gelen Ala'ya ve hemen arkasından gelen Bala'ya ters birer bakış attı. Kendisini yalnız bırakıp odalara çekilmişlerdi resmen! Hadi Ala'nın durumu malumdu ama Bala'nın üstelik kendi istenmesinde böyle umarsızca davranması sinirlerini zıplatıyordu. Ala onun sinirlendiğini fark ederek yanına gidince biraz olsun yumuşadı. Fevri tavırları meşhurdu zaten Akça'nın. Kızlar kendisine yardım etmeye başlayınca bir yandan da kendi aralarında minik sohbetler kurmuşlardı aynı zamanda da.
"Kızçeler ne oyalaneysiniz?" Diyerek yanlarına gelen Hasefe Ana'ya halletmek üzere olduklarını söyledi. Orta yaşlarında olan kadın kızlarına "tamam" dercesine bir bakış attıktan sonra içeriye geri döndü. Ortamda neşeli bir hava hakimdi; e sonuç olarak düğün konuşuluyordu öyle değil mi? Daha şimdiden bu konuşulmaya başlanmıştı bile hoş pekte fazla beklenecek bir durum da yoktu yani. Bu iş dillenip duyulacaktı netice olarak ve fazla uzamaya gelmezdi. Söz, göz değmeden olsun diye düşünüyordu aileler. Bala ve Akça işlenirken, Ala başını kapıdan içeriye doğru uzattı diğer yandan da kendisini göstermemek için büyük bir gayret gösteriyordu. Pek fazla zaman kaybetmeden dikkatini oraya verdiği sırada kızların kendisine kıkırdadığını duyunca, "şşş" uyarısını yaptı ve gözlerini yeniden odaya doğru çevirdiği sırada onunla, Memetle göz göze geldi. Ne kadar da güzel gözleri vardı adamın uçsuz bucaksız bir vadi gibi ve baktıkça ona doğru çekiliyordu sanki. Yutkundu Ala, çırpınan kalbini susturmak çok zordu. Ona, kalbine çemkirmek istiyor lakin bir türlü de başaramıyordu bunu.
"Kız!" Akça seslenince hızla gözlerini çevirdi Ala ve "ne oldu" bakışı attı kız kardeşine. Akça elindeki tepsiyi kardeşinin kollarına bırakıverdi. Ala iyi - kötü işini görebilir bir durumdaydı neticede. Tepsiyle içeriye girdiğinde üzerinde insanların bakışlarını hissetse de aldırış etmemeye çalışarak ikramları yapmaya başladı. Ta ki sıra sıra tatlı tabaklarını verip sıra Memet'e gelene kadar! Memet'e geldiğinde gözleri gözlerine kenetlendi yeniden! Kaçmak istese de kaçamıyordu Memet'in gözlerine bakmaktan... Ne diye bu kadar çekiliyordu ki? Kendisini güç bela toparladıktan sonra tabağı verip kolundaki tepsiyle annesine döndü ve kollarından tepsiyi almasını bekledi. En zor şeylerden biri de buydu ancak yine de her şeyi çok bile başardığı söylenebilirdi. Inatçı bir kızdı ve yapmayı aklına koyduğu şeyi asla ama asla yapmadan bırakmaya niyeti olmazdı. Kaderini kabullenipte yerinde oturacak bir kız değildi asla Ala! Evet, kader ondan ellerini daha minicik bebekken almıştı ama madem almıştı onda bu şekilde yaşayabilecek gücü görmüştü demek ki Allah! Ve Ala katiyyen mücadelesini bırakmayacak, ne yapması gerekiyorsa yapacak kendisi için mücadelesini sona erdirecekti. Ala servisini bitirdikten sonra kızların yanına geçtiğinde onların kendisine bakarak kıkırdadıklarını gördü.
"Bakmağa doyamadı sana bea! Demişti dersin vuruldu bu sana." Bala'ya gözlerini devirdi Ala daha sonra omzunu silkerek konuşmaya başladı.
"Silahla vurulur anca o bana ne vurulcak? Ne yapsın beni? Te şuradaki kufa (kova) bile daha çok işe yarar." Bala kızdı bu sözünün üzerine kız kardeşine kendisine asla ama asla öz güveni yoktu ve kendisini bazen çok hafife alıyordu. Halbuki ne kadar çok mücadele veriyordu.
"Saçmaleysin sen yine haberin olsun! Te bu kufa kırılsın su akıtır ama sen yine yapacağını yapmaktan geri durmazsın." Diye çıkıştıktan sonra içeriye girdi Bala, heyecanı sağ olsun Ala sayesinde çoktan geçmişti bile.
"Düğün on beş gün sonra olsun deyriz!" Sözü adeta yeniden tutuşturmaya yetmişti Bala'yı. Az önce heyecan meyecan kalmamıştı ama şimdi resmen tekrar alev almıştı güzel kız. Bu kadar kısa zamanda her şeyin gelişeceğini öngörmüş değildi. Şimdi olanlar rüya gibi geliyordu Bala'ya. Bir zaman kendisini nu durum için hazır hissetmiyor olsa da Ahmet'in "yettiyse yetti evlencez te o kadar!" serzenişiyle istenme maratonu başlamıştı bile. Ne yapsın? Doya doya göremiyordu ki sevdiğini, doya doya bakamıyordu Bala'nın yemyeşil gözlerine.
"Bizce de münasip!" Muhtar Hasan'ın da onayıyla bir süre daha sohbet ettikten sonra misafirler gitti. Kızlar ve Hasefe Hanım yine büyük bir telaşeye girmiş, evi toparlamaya ve temizlemeye başlamışlardı yeniden. Kızlarda bir yandan Bala ile uğraşıyorlardı. Aslında bakılınca kızların üçü de oldukça ciddi yapıya sahip kızlardı lakin söz konusu üçünden biri olunca hepsi farklı tutum sergiliyor ve kikir kikir gülüşüyorlardı.
Evin alt katını bal dök yala yapasıya kadar temizledikten sonra yukarıya çıktılar beraber. Üç kızda pert olmuştu ama arkalarından anneleri Hasefe Ana hala söylenmeye devam ediyordu. Hiçbir zaman kendi yaptığı dışında yapılan işten memnun kalmaz ama yine de kızlardan bol bol iş yapmalarını beklerdi. "Yaptığınız bana, öğrendiğiniz kendinize" der dururdu kadın.Kızlar odalarına çıktıkları gibi beyaz, krem tonlarındaki geceliklerini üstlerine geçirip başlarındaki çemberleri çıkarıp bellerine süzülen saçlarını taramaya başladılar. Akça saçlarını kendisi tararken, Bala ise Ala'nın beline süzülen koyu kumral saçlarını taramakla meşguldü. Ala'nın taradıkça parıldayan koyu kumral saçlarına her defasında hayran hayran bakmadan edemiyordu. Dümdüz olan saçları taranınca sırtında ahenkle sana etti deyim yerindeyse. Bala ise kendi saçlarına gül suyu sıkarak taramaya başladı. Saçlarının mis gibi gül suyu kokmasına bayılıyordu güzel kız hem böylece biraz daha çabuk açılıyordu saçları. Kıvır kıvır saçları sarıya çalıyor, beline doğru süzülüyordu onun da. Kızlar tam gece ritimlerini tamamlamışlarken, cama gelen taş ile yerlerinden sıçradılar. Ala, "Seninki geldi belli kalk bakam" dedi Bala'ya perdenin ucunu kaldırıp camdan dışarıya bakarken... Evet, Ahmet'in geldi doğruydu ama... Yanında Memet'te vardı. Yutkundu Ala ve duraksadı. O böyle bakıp dururken kız kardeşinin de dikkatini çekti. Hemen cama yönelip dışarıya baktı ve gülümsedi. Ahmet ona gitmeden kaş - göz yapmıştı; Memet ile beraber geleceklerini belirtecek şekilde. Memet Ala'ya gelmişti!
"Seninki de geldi.",
"Ne diyon mari? Ne bana gelmesi?" Diye sorarken, kaşlarının çatılmasına engel olamadı Ala.
• Bölüm kısa sürdü farkındayım ama ilerleyen zamanlarda bölüm uzunluğu artacak emin olabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alaca Göz
RomansAla, adı gibi gözlere sahip olan kız! Alaca gözleriyle bir bakanı bir daha kendine baktıran ancak kadersiz kız. Yuvasının ilk yavrusu, ilk acısı... Dert onu daha altı aylıkken esir almış ve sonrasında ise olaylar arkası sıra gelmişti! 1900'lü yıllar...