"ISTEMEM!"Bala odadan çıkarken bir yandan da Ala'yı da kendisiyle beraber dışarıya çıkarabilmek için deyim yerindeyse büyük bir çaba veriyordu. Lakin Ala böyle bir şeyi istemediği için az miktarda da olsa ses çıkıyordu şu an. Bala soluyarak "Mari kızdırma beni de yürü bea" diye tısladığında derin bir nefes alarak başını salladı. Boş yere kürek çekiyordu yalnız ve bunu da en yakın zamanda dile getirecekti artık. Ama o vakit, bu vakit değildi Ala için! Sessiz olmaya çalışarak merdivenlerden aşağıya indiler ve evin arka tarafına geçtiler, dışarıya çıktıkları gibi. Ahmet ve Memet bir kenarda onları bekliyordu. Hadi Bala'nın konuşacak, söyleyecek şeyleri vardı tamam da Ala ne diye geliyordu ki? Memet var diye geliyordu, tamam lakin ne konuşacaktı Memetle? Ona aşık olduğunu yüzüne bas bas bağırıp haykıracak falan değildi netice olarak. Göz göze geldiklerinde gözlerini kaçırıp başını önüne eğdi. Ayağını yere sürterken yerdeki çakıl taşlarını izledi falan. Ne yaptığını kendisi de bilmiyordu açıkçası. "Ala!"
Adını söylen Memet'e yutkunarak baktıktan hemen sonra derin bir nefes aldı ve "efendim" dedi ama ağzından bu kelimenin nasıl çıktığına gerçekten hayret ediyordu. Bu adam ona hem çok yakın hem çok uzaktı; hem çok mümkün hem de çok imkansızdı. Koskoca bir çelişkiden ibaretti Memet, Ala için... Içerisinde bulunduğu durumdan dolayıydı belki de böyle davranıyor oluşu. Memet elinden çıkardığı kağıdı kıza uzattıktan sonra yaklaşıp koltuk altına kıstırdı Ala. Ahmet'in yanağına öpücük konduran Bala hemen kız kardeşini eve doğru çekiştirmeye başladı. Diğer yandan da el sallıyordu Memet ve Ahmet'e. Koşturur adımlarla odalarının olduğu kata doğru çıkarlarken Bala kız kardeşiyle uğraşmaya başladı yine. "Hadi yine iyisin bakam! Okursun artık içinde ne yazeyri? Ben bile çok merak edeyrim bea."
Bala okumayı bilmese de Ala henüz çok küçükken babasının yanında kendi kendisine okumayı sökmüştü ve o gün bugündür eline ne geçtiyse de okumaya çalışır hale gelmişti. Bir şeyler okumayı ve bulduğu kağıt parçalarına bir şeyler karalamayı çok ama çok seviyordu. "Ne iyisi mari?! Okumaycam tabii." Dedi yatağa otururken, Akça kaşlarını çatmış bir Ala'ya birde Bala'ya bakıyordu bu sırada.
"Aman iyi kendin bilirsin! Yalvarcak değiliz demi kız?" Dedikten sonra Akça yatağa girdi. Bazen anlamıyordu bu kızları kendisi kardeş olmalarına rağmen onlardan çok ama çok farklı olduğunu düşünüyordu. Tabii ki her buldukları kısmetin üzerine atlayacak değillerdi ama Ala'nın Memet'e nasıl baktığını gözleriyle görmüştü. Şimdi gelen mektubu dahi okumak istemeyişine şaşırmıştı. Gözlerini Ala'ya devirdikten sonra üzerindeki örtüyü neredeyse ağzına kadar çevirip kızların ikisine de arkasını döndükten sonra uyumayı düşündü. Bala ve Ala ise sessizce birbirlerine bakıyorlardı. Akça'nın neyi vardı ki? Omuz silkip uyumaya karar verdi daha sonra Ala şimdi hiçbir şeyi düşünmek istemiyordu. Düşünmesinin de manası yoktu zaten! Düşünse ne fark edecekti, düşünmese ne fark edecekti?! Fark edecek olan zerre bir şey yoktu. Gözlerini yumduğu andan itibaren beyninin içinde dolaşan düşüncelerin onu daha fazla esareti altına aldığını hissetmek soluyup cam tarafına doğru dönmesine neden oldu. Uykusu vardı ama düşünceleri yüzünden ne yaparsa yapsın uykuya dalamıyordu. Soludu kendi kendisine ve yatakta doğruldu. Neyse ki kızlar uyumuşlardı birde onların sözlerini duymak istemiyordu. Neticede kimse kimseyi tam anlamıyla anlayamazdı; insanlar sadece ama sadece benzer durumlarda oldukları insanları anlayabiliyorlardı. Bunu düşününce kardeşleriyle aynı durumda olmamasına sevindi. En azından onların normal, güzel bir hayatı olacaktı. Yataktan çıkıp camın kenarına geçti ve dışarıyı izlemeye başladı. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Buna karşılık dışarının o muhteşem görüntüsü onun ruhuna iyi gelmişti sanki... Gözü çaprazında kalan ahşap taburenin üstüne kayınca yutkundu. Bir yanı sürekli olarak kendisini taburedeki mektubu okuması için zorlayıp duruyordu da! Iç çekti ve mırıldandı.
"Okuyup ne yapacaksın ki? Olmaycak duaya amin deme Ala!" Kendi kendisine söylenmeye tam anlamıyla başlayacaktı ki, merakına ve kalbindeki o muhteşem heyecan hissiyatına karşı koyamadı. Sert bir şekilde yutkunduktan sonra zor bela uzanıp aldı kağıdı, okumaya başladı.
"Alaca Göz,
Böyle hitap etmem yakışacak mı? Bilemiyorum. Açıkçası saçma sapan cümleler kurmak istemiyorum. Lafı uzatmayı sevmem ama bilirim ki, cümleler insanlar arasındaki en büyük köprüdür. Seninle aramda bir köprü oluşturmak istiyorum. Gözün gözüme değdiği o anda karar verdim buna; bana yakındın, öyle hissettim. Peki ya sence? Aynı hissiyat içerisinde olma ihtimalimiz var mı? Sence... Sence bu hakkı kazanabilme gibi bir şansım var mı?
Sana, "seni seviyom" desem mesela izin verir misin?
Yarın Ahmet ile göl kenarında olacağız. Sen ve Bala'da gelirsiniz değil mi?
- Memet"
Ne demişti ona?
Alaca Göz...
Isterdi ama gitmeyecekti; kendisini bir kaosun ortasına atmak istemiyordu. Başını olumsuzca salladıktan sonra zor bela tuttuğu kağıdı bir kenara saklamaya çalıştı. Hayatında aldığı ilk ve tek mektup olarak kalacaktı bu mektup sonrasında ise hikaye sonlanacaktı. Memet ile ne bir hikâyesi olabilirdi ne de bir hayatı. Saf duygularla içten içe severdi belki... Hayır! Ne sevmesi?! Bu... Bu çok büyük bir yanılgıydı hem ne diye sevecekti ki elin adamını? Onu sevmeyecekti tabii ki! Başını hızla onaylamaz şekilde sallarken dudaklarını ıslatıp gözlerini yumdu. Sevgi ona haramdı ve asla birisini sevmeyecekti bunun adına kendisine çok büyük bir söz vermişti.***
"Kalkıverin bakam! Hadi kız!" Hasefe Hanım durmaksızın kızlara bağırıp seslenirken diğer yandan da evin işlerini yapmakla meşguldü. Bala ve Akça teker teker odadan çıktığında kaşlarını çatarak baktı onlara çünkü Ala gelmemişti. Ala neredeydi? Akça'yı yataklardan zor bela kazıyordular ama Ala öyle değildi.
"Günaydın ana.",
"Günaydın Ala nerde bea? Niye kaldırmeysiniz onu?" Bala iç çekti ama daha sonra annesinin bakışını fark edince kendisine çeki düzen verdi. Kadına elbette ki belli etmemeye çalışacaktı.
"Hasta mı yoksa? Üşüttü tabii..." Deyip duraksadı kolay kolay üşütüp hasta olmazdı o! Aklından geçenleri durduramıyordu Hasefe Hanım, kendisi yüzünden hiç ama hiç kolay bir durumun içerisine düşmüştü evladı. Elindeki çalı süpürgeyi kenara atıp Akça'ya devam etmesini söyledikten sonra Bala'ya döndü ve kahvaltıyı hazırlamaya başlamasını söyledi. Babaları birazdan aşağıya inerdi ve kahvaltıyı hazır olmuş şekilde görmek isterdi neticede. Evin ahşap merdivenlerini gümbür gümbür çıktıktan sonra kızların odasının olduğu kata çıktı orta yaşlarındaki kadın. Odanın kapısını hışımla açıp içeriye girdiğinde kızını yatakta büzüşmüş yatarken gördü. Yanı başına geldi ve yatağın ucuna ilişip elini kızının uzun saçlarına götürdü, okşadı. Ağlamamak için kendisini sıkıyordu. Ala'nın içine kapanık halini bildiğinden onu hayata katmaya çalışıyordu hep ama bir yere kadardı bu. Ala ne kadar hırslı olursa olsun kabullenemediği durumlar vardı. Diğer herkes olması gerektiği gibi hayatına devam edebilirlerken, işlerin kendisinde öyle olmaması çok dokunuyordu kıza. Bir kere yuva kuramayacaktı biliyordu hem onu o haliyle kim istesindi ki? Memet belki de onu denemek ve kendisinden yüz bulursa da onunla eğlenmek istiyordu.
"Kızçem... Yavrum... Ala'm..." Annesinin ağlamaklı çıkan sesiyle gözlerini yavaşça açıp kadına baktı Ala. Ne ağlamak ne de annesinin ağladığını görmek istemiyordu.
"Günaydın ana." Dedi buğulu çıkan sesiyle. Kadın yavaşça elini kızının saçlarından çekince doğruldu yattığı yerde. Hasefe Hanım yanağına akan yaşları tutmak için çaba göstermemişti bu defa.
"Biliyom ben seni kötü oldun sen demi? Anan olarak yanında olamadım senin. Zoruna gidiyo biliyom bea... Hepsi benim suçum! Ben dikkat etmedim, ben bakamadım sana... Ana demeni bile haketmiyom senin! Mutlu ol istiyom Ala! O alaca gözlerin ışıl ışıl olsun...",
"Ana bunları neden diyon sen?" Derken çatılan kaşlarıyla baktı kadına. Kızlar anlatmışlardı öyle değil mi? Kızlar bir şeyler söylemişti anasına!
"Ana ben mutluyum! Ne dediler sana tahmin ediyom ama ben istemem! Duydun mu ana? Istemem!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alaca Göz
RomanceAla, adı gibi gözlere sahip olan kız! Alaca gözleriyle bir bakanı bir daha kendine baktıran ancak kadersiz kız. Yuvasının ilk yavrusu, ilk acısı... Dert onu daha altı aylıkken esir almış ve sonrasında ise olaylar arkası sıra gelmişti! 1900'lü yıllar...