2. Bölüm

998 164 45
                                    

      "Selin... Ben iyi değilim."

      Bir süre sessizlik bir oldu. Daha sonra bu sessizliği hıçkırıklarım bozdu. Selin merakla "Canım neredesin? Sen iyi misin, n'oldu? Bak bir şey olduysa söyle! İdil..." diye hiç durmadan konuşmaya başladı. Benden ses çıkmayınca bir süre sustu ve benim konuşmamı bekledi. Küçük bir hıçkırmadan sonra fısıltıyla "Sahildeyim." diyebildim yalnızca. Konuşursa daha çok ağlardım. Bu yüzden konuşmasını beklemeden telefonu kapattım.

      * * * * * * *

      Gelecek. O beni bu haldeyken yalnız bırakmaz. Yani... Asu gibi değilse bırakmaz. Off, resmen paranoyak oldum.

      Sessiz sessiz etrafı izliyordum ki sağ omzuma biri dokundu. O yöne doğru kafamı çevirdim. Kimse yoktu. Sesli bir şekilde "Al işte, şimdi de şizofren oldum." diyerek sinirle kafamı sol tarafa doğru çevirdim. Kafamı çevirmemle yerimde sıçramam bir oldu.

      "Ebene atlarım senin Selin!"

      Benden duyup duyabileceğiniz tek küfür... Daha fazlasını kendime yakıştıramıyorum.

      Selin benim küfürümü(!) duyduğu anda kıkırdamaya başladı. Elimle sol tarafımdaki boş yeri gösterdim. Sessizce gelip yanıma oturdu. Konuşmaya başladık. Ben ona bütün olanları anlattım. O da ses çıkarmadan beni dinledi. Daha da anlatacaktım ama Selin "Tamam, yeter! Bugünlük Asu kotam doldu mâlesef." diyerek eliyle ağzımı kapattı ve devam etti "Hadi gidip bir şeyler yapalım. Hem sen de kafanı dağıtmış olursun." dedi. Dinlemek istemiyordu anlaşılan. Sıkılmıştı belli ki.

      "Canım istemiyor, sen takıl kafana göre. Hiç keyfim yok." dedim kafamı ağır bir şekilde sağa sola sallayarak.

      Tam konuşacaktı ki aklıma gelen bir fikirle onu susturdum.

      "Şöyle yapalım. Sen bu gece bizde kal!" dedim ama o da benim fikrimi beğenmemişti anlaşılan.

      Kedi yavrusu gibi bakmaya başladım ve "Lütfen Selin! N'olur?! Bak ben annenden izin alırım. Hadi!" dedim. Biraz düşündü. Daha sonra nefesini sesli bir şekilde dışarı vererek "Tamam İdil, tamam." dedi. Yerimde tepinmeye başladım ve boynuna sarıldım "Mal yaaa... Sen var ya süpersin, süper!" dedim. Gözlerini devirip yalandan bir sinirle "Kızım sen tam bir dengesizsin. Biliyorsun değil mi?" dedi. Gülerek kafamı salladım.

      * * * * * * *

      Odamın duvarındaki saat 02.00'yi gösterirken biz hâlâ uyumamıştık. Selin'le yaklaşık bir poşet abur-cuburu miğdeye indirdik. Kola ile kafayı bulup; cips ve çikolataları meze yaptık. Ben deli gibi bir gülüp bir ağlarken Selin de bana eşlik ediyordu. Bir anda durdu, suratı düştü. Bir şey söyleyecekti anlaşılan. Ama söyleyeceği şey sevindirici bir haber değil gibi görünüyor.

      "İdil..." dedi sesi titrerken. Kafasını dizlerine indirip elleriyle oynamaya başladı.

      "Ben... Sana bir şey söyleyeceğim." dedi. Kaşlarımı çattım. Bir şey demeden konuşmasını bekledim.

      "Biz gidiyoruz. Yani... Taşınıyoruz." dedi. Gözlerim dolmaya başladı. Kesin yine ağlayacaktım. Bu kaçıncıydı bugün? Meğer ne duygusal bir insanmışım da haberim yokmuş.

      Selin de ağlayacağımı anlamış olacak ki hemen kafasını kaldırıp ellerimi tuttu. Gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı Onun da gözleri dolmuştu.

      "Bak. Telefonla haberleşiriz. Zaten Karşıyaka'ya taşınacağız. Gelirsin beni görmeye. Ya da ben gelirim." dedi buruk bir gülümsemeyle. Ellerimi ağır hareketlerle ellerinden çekip ağlamamak için kafamı odamın penceresine çevirdim. Gözlerimi sıkıca yumup yüzümü tekrar ona çevirdim. Sesimi kontrol edip tekrar gözlerimi açtım.

      "Sen de beni bırakıp gidiyorsun işte." dedim sitemle. Biraz çocuk gibi davranıyordum, biliyorum. Ama elimden gelmiyordu. Şu son bir haftada en yakın arkadaşlarımın hepsinin bir anda her şeyi bitirmesi çok mu normaldi?

      Daha sonra elini tutarak kısık sesimle "Gitmesen olmaz mı? Beni yalnız bırakma." dedim. Çaresizce sesimi yükselterek devam ettim.

      "Sen de gidersen ben ne yaparım?" diye ekledim artık ağlamaya hazır olan sesimle. O da hemen "Zaten henüz kesin bir şey yok!" dedi ve sarılmaya çalıştı. Hemen geri çekildim. Tepkime biraz şaşırdı. Ben de "O zaman şimdi gidecekmiş gibi konuşma!" dedim. Bir süre nemli gözlerle birbirimize baktık. Onun da üzgün olduğu her halinden beliydi, elinden gelen bir şey yoktu ki. O da istemiyordu bir yere gitmeyi. Buruk bir tebessümle yüzüne baktım. Kıyamadım... Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatıp sıkıca sarıldım. İlk başta şaşkınlıktan boşta kalan elleri, ağzımdan çıkan küçük bir hıçkırık sesiyle boynumdaki yerini aldı.

      * * * * * * *

      Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra ben Selin'i evlerine bırakmaya gittim. O uyarır tonda "Kendim gidebilirim İdil!" dedi ama ben onu dinlemedim. Biraz hava almam lazımdı.

      Selin'i evine bıraktıktan sonra kuzenim Asya aradı. 'Kuzen' dediğime bakmayın. Hani insanın 'dostum' dediği, bir de 'kardeşim' dediği insanlar vardır ya. İşte Asya benim için kardeşten de öteydi. Huzur veren bir kardeş... 

      Telefonun ekranında onun adını gördüğümde yüzümde ister istemez bir tebessüm oluştu. Hemen telefonu açtım.

      "Bebekim?" dedim otuz iki dişimi göstererek.

      "Yavrum!" dedi o da sevinçli bir şekilde.

      "Hayırdır, ne bu neşe?" dedim meraklı bir şekilde.

      "İdil! Şaka mı yapıyorsun? Hani Urla'ya gelecektin?!" dedi hayal kırıklığıyla karışık bir sinirle. Ne yalan söyleyeyim unut...

      "Unuttun değil mi?!" dedi hemen.

      "Oha! Sen benim iç sesimi de duyabiliyor musun?!" dedim bir anda.

      "Ne!?" dedi anlamadığını belli ederek. Ben de kekeleyerek "Yani... Şey... U-unutur muyum hiç?" diye cevap vermeye çalıştım. Sinirli bir şekilde gözlerini devirdiğini tahmin edebiliyorum. İnanmadığını belli edercesine "Sus ya sus! Tabi... Git sen arkadaşlarınla ilgilen!" dedi. Nefesimi sesli bir şekilde dışarı verdim.

      "Saçmalama!" dedim ciddiyetle.

      "Ayrıca, tamam unuttum. Mal İdil işte. Özür dilerim yaaa. Affet n'olur! Bak ağlarım!" Sonlara doğru yalvardığımı belli eden bir ses tonu vardı.

      "İyi be tamam. Ama en kısa zamanda buradasın İdil! Yoksa daha çok yalvarmak zorunda kalırsın." dedi tehdit ederek.

      "Tamam!" deyip korkuyla telefonu kapattım ve koşar adımlarla eve gittim.

      * * * * * * *

      "Kızım, her şeyini aldın değil mi?"

      "Anne! Beşinci kez soruyorsun ve ben sana beşinci kez 'evet' diyorum." dedim yalvarır gibi. Bu sefer de babam "Şimdi gitmek istediğine emin misin?" demeye başladı. Sakin durmaya çalışıyordum. Zorâki bir gülümsemeyle "Babacım... Evet babam, eminim." dedim. Hepsiyle vedalaşıp kapıya yöneldim. Tam evden çıkacakken İpek "Ablacım, ne zaman gelirsin?" dedi daha gitmeden. Yalandan bir tebessümle "Düne kadar neredeydin İpek Hanım. Söylemiyorum lan! İşine gelince ablacım oluyoruz. Sana inat bir ay kalacağım." dedim. Babam hemen "Ne!?" dedi dehşetle.

      "İdil! Buna izin vermeyeceğimi biliyorsun." Omuz silktim.

      "Haftaya seni burada, evimizde göreceğim." dedi babam uyaran ses tonuyla. Gözlerimi devirerek tekrar kapıya yöneldim.

      "Bir ay sonra görüşürüz millet!" dedim ve koşarak kapıdan çıkıp taksiye atladım. Arka camdan baktığımda hepsi çatık kaşlarıyla bana bakıyorlardı. Özellikle İpek'in suratı görülmeye değerdi.

---------------------------------------------------------------------

      SİZCE NASIL GİDİYOR??? DÜZÜNCELERİNİZİ MERAK EDİYORUM :D

Gülümse Çekiyorum! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin