Her ne kadar gözlerimden etkilendiğini söylemiş olsan da, gözlerimin rengini hatırlamıyorsun. Zihninde canlandırmaya çalışıyor, fakat bir zamanlar sürekli daldığın gözlerimi artık anımsayamıyorsun, değil mi? Söylesene, ne renkti benim gözlerim?
Neyse...
O günden sonra seni, bir tek seni düşündüm. Ezan okur ya da arkadaşlarınla konuşurken sıcacık olan ses tonunun, iş yabancı bir kıza gelince nasıl soğuduğunu tasavvur ederek geçirdim vaktimi.
🌙
Aradan aylar geçti. Bu süreçte yollarımız ara sıra da olsa kesişiyordu. Bazen de birkaç kelimecik dahi olsa konuşuyorduk. Bu konuşmalar hiçbir zaman haddini aşan, o samimi sohbetlerden olmadı. Gereksiz bulduğun hiçbir konuda konuşmadın benimle.
Öte yandan da mahallede adın duyulmaya, senden açık açık bahsedilmeye başlandı. Ahlakının güzelliğinden, yolda başını eğerek yürüyüşünün sana çok yakıştığından, dindarlığından, yardımseverliğinden...
Artık yengemler bile seni kızlarına uygun bulduklarına ilişkin sözler sarf ediyorlardı.
Başkasıyla evlenmenden çok korktuğum halde, hayatında veya kalbinde birinin olup olmadığı hakkında bir fikrim yoktu.
Sonra bir şey oldu, aklıma getiremeyeceğim güzellikte bir şey.
Bir akşam, babam yanıma gelerek önemli bir mesele hakkında fikrimi almak istediğini belirtti. Ardından bana dedi ki:
"Mahalle camimizin müezzini olan adam var ya, onun babası benimle görüştü. Benden seni istediler. Ben de bunu düşünmeye değer bulduğum için, onlara sana sorup dönüş yapacağımı söyledim."
Donakaldım. Ne demişti? "Seni istediler!"
🌙
Sonrasında her şey çok hızlı gelişti; beni istediniz, sözlendik ve dini nikahımız kıyıldı. Düğün hazırlıklarına girişmiştik.
Fakat hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmadı. Bana eşine değil de yoldan geçen bir yabancıya davranır gibi davranıyordun; merhametli, ama mesafeli.
Acı bir gerçeğin tokat misali yüzüme çarpması uzun sürmedi: Beni aslında senin değil, ailenin istediğini öğrendim. Dahası, aksine benimle evlenmeyi reddetmiş, beni yaşça küçük gördüğünü söylemiş, ama annenin ısrarlarına dayanamayıp kabul etmiştin.
Bunları duyunca senden uzaklaşmam gerekirken daha da yakınlaştım sana, kendimi kanıtlamak için uğraştım.
Önceleri ne yaparsam yapayım dikkatini çekmeyi pek beceremedim, ancak o gün bana karşı birdenbire değişiverdin.
🌙
Duş alıp özenle giyinmiş, aynanın önünde nemli saçlarımı tarıyordum. Aniden odamın açık kapısındanbir boğaz temizleme sesi geldi. Sendin. Elindeki poşeti yere bırakıp yanımda durdun.
"Öznur" dedin ama devamını getiremedin. Bu sana ilk örtüsüz yakalanışımdı. Utanmadım ya da kaçmadım; çünkü biz evliydik, bugün olmasa yarın böyle görecektin zaten.
"Efendim" dedim usulca.
Birkaç kez sertçe yutkundun ve mahcup bir sesle:
"Affedersin. Gelinliğini getirmiştim ama..." dedin.
"Teşekkür ederim" deyip demediğimi tam olarak hatırlamıyorum, ama o gün yaşananları da unutamıyorum, Orhan.
Bana sımsıkı sarılmış, kokumu derin derin içine çekmiş, o ayna önünde beni ilk defa öpmüştün.
Şimdi, gözlerini kapa ve geçmişin tozlu aynası önünde duran o kızı yeniden tasavvur et. Yalnız birkaç farkla: Neşeli, umutlu ya da içten değil, kırılmış, yorgun ve güçsüz olarak!
🌙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Aynası
Short StoryMektup tarzında bir hikayedir. * "Seni bırakmayacağım" demiştin. Öyleyse, sabahları neden yalnız uyanıyorum?